Aşık Veysel Yılındayız…
Ne zaman bir ozan sazı, sözü duysam kalemimden, kelamımdan utanırım.
Aşık Veysel türkülerini dinliyordum; yine halden hale savruldum…
Nasıl savrulmayayım? İçinde debelenip durduğum hayatı, “Çırpınıp içinde döndüğüm deniz” diye tarif edememişsem onca yazımın, çizimin ne anlamı var…
Aşık oldum diye övünen, yar buldum diye sevinen, ayrıldım diye dövünen kaç kişi;
Derya coşar inci saçar kenara
Aşk ehli dayanır ateşe kora
Bülbüller gül için geymişler kara
Seherler uyanır bülbül zarından
Demiştir ya da diyebilir…
Bu dizeler kalemle yazılacak türden değildir…
De hadi;
Derd ile mihnete dalmayan aşık
Ne yemiş ne doymuş eli bulaşık
Kınaman Veysel’i fikri dolaşık
Ayrılmış yarından yar diyarından
De de göreyim seni!
***
“Seviyorum…” diyerek sevdiğini sokak ortasında katleden hibrit yaratık; okumanı beklemem ama hiç mi dinlemedin;
Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı
Avlasam çöllerde saz ile seni
Bulunmaz dermanı yoktur ilacı
Vursam yaralasam söz ile seni
Diyen koca Veysel’i?
***
Haa… Veysel’i ‘kör’ sanmayasınız! Görür ama görmezden gelir…
Ve der ki sevdiğine;
Veysel der ismini koymam dilimden
Ayrı düştüm vatanımdan ilimden
Kuş olsan da kurtulmazdın elimden
Eğer görse idim göz ile seni
***
Biliyorum… ‘Akıl verme para ver’ diyenlerin çoğunlukta yaşadığı bir devirdeyiz ve işimiz kolay değil.
“Herkese laf edip duruyorsun, kendini anlat da görelim kaç okkasın” diyenler varsa, bugün söz koca Veysel’in. Kendi için olduğu kadar benim için de söylesin. Dinleyin, açıyorum radyonun sesini:
Gahi fakir oldum hayli süründüm
Gahi Mecnun oldum aba büründüm
Nerde güzel gördü isem yerindim
Ucu çıkmaz bir küçücük yol tuttum
Veysel bu sevdadan vaz geç dediler
Olup bitenleri yaz geç dediler
Sevdiğin kapıdan az geç dediler
Acı sözü sevdiğimden işittim