Yaşamına akan her şey, senin karşılamanla ilgilidir. Yaşamda her şey bir misafir. Hiç bir duygu kalıcı yerleşmez yüreğe. Hüzünler de huzur da… Sevgiyle aşarsın her türlü huzursuzluğu. Sol yanını sevgiden mahrum bırakmamalı. Bırak gönlün sevmek istiyorsa, sevsin alabildiğine.. Sevsin ki sevebilmenin mertebesine erişebilsin gönüllerimiz.
Sol yanımızda sevgi duygusu olmasa, nasıl barış sağlarız? Küstüğümüz, sırtımızı döndüğümüz duygulara… Vuslat olmadığında boşuna sevmişiz diyoruz yanlışı burada yapıyoruz işte.
Kalpler sevebilmeyi biliyorsa eğer… Kalbinin kıymetini bil… Boş ver gerisini. Sen kalbine yönel.
İnsanoğlunun can damarında dolaşan kan sevgiyle beslenir, sevginin suyu ise güzel sevmektir. Güzel düşünüp, güzel seven güzel yol alır. Gittiğiniz yolların kime çıkacağını öncesinde bilsek ve bizi nelerin beklediğini biri bize fısıldasa acaba bir anlamı kalır mıydı? Hayatta yarının ne getireceğini bilmeden yaşamak çok daha güzel diye düşünüyorum. Bu bilinmeyen gizem insana iyi gelir bazen. Tabi bir de bildiğimizi sandığımız bilinmezliğin içine düştüğümüz durumlar oluyor. O farklı boyutu elbette.
Bilinenin içinde bilinmezlik yorar insanı. Bilinmeyenin içi zaten bilinmeyendir. Dolayısıyla gönlümüzü ferah tutmakta, çıktığımız yolu koşar adımlarla gitmektense belki on kez düşünüp bir defa adım atabilmeyi başarmak gerekiyor kendimize olan inancımız doğrultusunda.
Aslında hayatın akışı burada başlıyor. “Kendimize inanmak” kendimize inanmak derken, aslında bunun da bir ölçüsü var. Hayatın her evresinde ölçülü yaşamak, ölçülü konuşmak, ölçülü sevmek gibi ince noktalarımız olması gerektiği inancındayım.
Vaktiyle güzel şeyler yaşıyoruz. Yüreğimiz yaralarından şifa biliyor. Bir insanı sevmekle belki, sahiplenmekle tüm duyguları. Her şey her zaman güzel gitmiyor işte. En güzel şeyler her zaman çabuk bitiyor. Kim bilir belki çoktan bitmiş bir şeyi delice gözümüzde büyütüp unutamamak korkusu bizim içimizi kemiriyor.
Sonuç itibariyle, Kendimize yetişemediğimiz ne çok şey var Dengede kalmayı bilmemekten mi, yoksa çok sevmeyi bilmemekten mi bilmiyorum ama en zoru da bir çıkmaz kayaya çarpmak.
Hayatın çıkmaz kayaları vardır, çarptığında yüreğinden vurulursun. Sonuna kadar direnirsin acım dinsin diye, bir çıkış yolu ver dersin hayata, vermez… Bırak gideyim dersin, yol vermez. Kendinle boğuştuğun anların vardır. Bir de kendi içinde boğulduğun. Yönünü bilemez, yolunu çizemezsin. Bir boşlukta bulursun kendini bazen ve o boşluğu doldurabilmek senin en büyük sınavındır belki.
Vaktiyle yeni insanlar tanırsın, hayatının merkezi yaparsın. Sonra bir bakmışsın ki, yine başladığın noktadasın. Noktalarını sağlam koymazsan eğer, virgüllerle soru işaretleri kurcalar zihnini. Bulanık olur gönlünün derinlikleri. Her bulanıklaşmış derinliğin, seni olduğun yerde saydırır.
Kendini iyi tanımak yetmez, kendine yön vermesini bilmelisin. Çünkü yön verdiğin duygularından vurulur, yol verdiğin duygularından kurtuluşa erersin…