YÖNETİLEMEYEN EKONOMİMİZ!

Selami Mutlu

              Döviz aldı başını gidiyor. Tutabilene aşk olsun. İşçiler, memurlar, emekliler geçinmekte zorlanırken her geçen gün daha da zorlaşan yaşamımızda Türkiye dünyanın en yüksek faizi ile borç para arayan ülkesi olmuş durumda. Döviz artışını durduramayan ekonomi yönetimi ayrıca alay edercesine umursamayarak ‘’Bu gün artar yarın iner’’ rahatlığı içerisinde. Depremde çokça can kaybı yaşanıyor yaralı sayısı oldukça fazla yönetenler sadece seyirci. AKUT ile yetiniyorlar. Nedeni ise depremzedeler için harcanacak para yok. Yıllardır toplanan ve 145 milyar dolara varan deprem vergilerinden bir haber yok. Sorulduğunda ise ‘’Yol yaptık, köprü yaptık deniyor.’’ Yapılacak yatırımlar insan odaklı olmalıdır Rant odaklı değil. Hele bir de yapılacak yatırımlar ülke sorununu gerektiriyorsa siyaset son tercih olmalıdır. Kendi partisel siyasi geleceğimiz öncelikli olacağına istihdam yaratacak ekonomik yatırımlara yönlenebilseydik bu gün ekonomimiz de gelişir işsizlik oranımızda azalır demokrasimiz de aynı oranda gelişirdi.

Yönetilemeyen ekonomi toplumumuza da acı günler yaşatmaktadır. Ekonomiyi yönetmek ciddi iştir liyakat işidir. Eş dost akrabayı yönetime getirmekle yürütülemez.

           Çok değil az zaman önce MOODY’ s diye Türkiye’nin de üyesi olup para ödediği kredi derecelendirme kuruluşu en alt düzeye indiriverdi ekonomimizin genel gelişmişliğini. O da yetmezmiş gibi birçok bankamızın kredi notunu da düşürdü. Buna rağmen önlem alması gerekenler yapmama gayreti ile umursamaz bir gayret sergiliyorlar. Kendi ideolojik saplantıları doğrultusunda kararlar alarak yola devam etmek istiyorlar. Faiz neden enflasyon sonuçtur diye inatlarını sürdürüyorlar. Gelen ekonomik uyarıların tam tersi ifadeler kurmasına söylemesine rağmen dediğim dedik çaldığım düdük diyerek devam ediyorlar.

       Yapılan her eleştiriden pay çıkarmak ya da bilimin verileri doğrultusunda kararlar almak ekonomistlerin değerlendirmelerine itibar etmek gibi bir alışkanlıkları yok. Sanki ağız alışkanlığı edinmişçesine her söyleneni ‘’Yok hükmündedir ‘’ diyerek geçiştiriyorlar. Ekonomimiz gelişmiş ülke ekonomileri ile başa baş değerler kazanmış ilerleme kaydederek yerini almış durumdayken şimdi ekonomistlerin değerlendirmeleri ile Afrika ülkelerinin sahip olduğu verilerle aynı değerde görülebilir duruma gelmiştir. Toplumumuzun %63,4 ünün geçim şartlarının kötüleştiği ülke ekonomisini değerlendiren ekonomistlerce ifade ediliyor. Ekonomi araştırma kuruluşları artık yaşanan krizden çıkışın liberal ve Neo liberal sistemlerle mümkün olmayacağını, Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkeyi kurarken başlattığı kuruluş felsefesine sarılarak vatandaşı koruyan korumacı devlet anlayışıyla halkla birlikte ekonomimizin düze çıkacağı dillendirilmektedir.

          Yürütme erkinin ve ekonomi üzerine siyasi söylemde bulunanların hukuka ayar vermeye kalkanların olur olmaz ekonomiyle hukukla bile bağdaşmayan sözleri ekonomimizi olumsuz yönde etkilemektedir. Ekonomi ancak İnsan Hak ve Özgürlüklerinin sağlandığı hukukun eşit uygulamada olduğu ülkelerde gelişmişlik sağlar. Böylesi hukuk sistemlerinin yerleştiği ve geliştiği yerlerde yatırımcıya da güven gelir ve ülkeye sıcak para girişi başlar. Bu gün Türkiye’nin ödenmesi gereken 175 milyar dolar borcu var. Oluşan 30 milyar cari açıkla beraber borç oranı 225 dolara çıkıyor. Merkez Bankasının ise kasaları boşalmış durumdadır. Borcumuzu ele güne avuç açarak kredi bularak ödeme peşindeyiz. Borçlar birikip ödemede zorluk yaşanınca da en kolay yönteme başvurup halka vergi olarak bindiriveriyoruz.

         Alınan vergilerinde maalesef insafsızca olduğu vatandaşın canını yaktığı ödemede bile zorlandığı görülüyor. Gelen serzenişler bu doğrultudadır. Gelir düzeyinin düşük, satın alma gücünün olmadığı bir toplumda tasarruf yapılamayacağına göre yatırımda olmaz gelişmişlikte kaydedilemez. Dünyaca içinde bulunduğumuz ve ülkemizi de yakından etkileyen PANDEMİ maalesef zorda olan ekonomimizi de daha çok olumsuz etkiler olmuştur. Başından beri olumsuz gelişen ekonomimizin üstüne salgın gelince de adeta tuzu biberi olmuştur. Var olan salgın için önlem oluşturmak, malzeme temini ve üretimi yoluna gitmek, Ekipman sağlamak yerine 3-5 yıl sonra biteceğini müjdeleyerek verdiğimiz hastane yapmaya kalkıyoruz. Ben yaptım adım var olsun diye israfa yönelik beton yığınları oluşturmakla da ne ekonomi gelişiyor ne de salgın önlenebiliyor.

       Topluma yıllarca hizmet etmiş ve yer edinerek ihtisaslaşmış, birikim sağlamış hastaneleri kapatarak salgına önlem oluşturmak için yeni hastaneler yapmak ne derece ekonomiye katkı sunacaktır. İsraf değil midir? İş bulamamaktan, yaşam zorluklarından pes ederek umudunu yitiren gençlerimiz Afganlı-Iraklı-Suriyeli göçmenler gibi batıya kaçışın ekonomik arayışın içine düşmüşlerdir. Türkiye gençlerimizin umut kapısı olmaktan çıkmış,%76‘sı yapılan anket sonuçlarına göre batı ülkelerine gitme arayışı içerisine girmişlerdir. Siyasi krizler aşılabilir, ekonomik krizler zamanla çözülebilir, ancak gençliğini yitiren toplumlar kendini uzun zaman toparlayamaz.

      2019 yılının Ocak-Temmuz döneminde 565 Milyar dolar olan bütçe giderleri bu yılın aynı döneminde 681 Milyar 87 milyon dolar olmuştur. Faiz giderleri de 58 milyar 464 milyon TL’den, 79 Milyar 713 milyon TL’ye – Bütçe giderleri de 496 Milyar 417 milyon TL den- 541 Milyar 940 milyon TL’ye- vergi gelirleri de 366 Milyar 65 milyon TL’den 411 Milyar TL’ye çıkmış durumdadır. Ülkenin gelir gider bilançosu bu durumda ve bu verilerde iken ülkenin uçtuğunu PİK yaptığını ifade etmek çok acıdır. Türkiye için kredi kuruluşları yatırım yapılamaz diyerek bazı bankalarımızın bile kredi değerlerini düşürürken Medya önünde demeçler verip gülücükler dağıtmak dövizde ki anormal artışı umursamaz bir tavır almak adeta  toplumla alay etmekten başka bir şey değildir.

      Bir toplumda herkes kendi hukukunu uygularsa, kargaşa ve Kaos olur. Hukuka güven oluşmaz. Hukukun uygulanmadığı var olmadığı toplumlarda ise Ekonomi hiç gelişmez.