Zengin fakir ayırmıyor

Zafer Çam

Ömür çok uzun olsa da, sonu ölümle noktalanıyor kısa sayılır. 

Sayılı günler çabuk gelir geçer demişler.

Bin yıl da olsa ömrümüz, bir gün gibi geçecek. 

Ey insanoğlu ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin.

Ah ölüm. 

Sen olmasaydın ne olurdu bu mazlumların, gariplerin, yetimlerin, hor görülüp aşağılananların hali.

Ömür zengininde, fakirinde, mazlumunda ortak değeri..

Ömür zengine uzun fakire yakın değil hepsinde aynı.

İmtihanın sonucu değişmiyor zenginde, fakirde aynı imtihana tabi oluyor.

Zengini de, seçilmişi de, atanmışı da gün geldiğinde yaşlanıyor ve ölüyor.

Fakirde, mazlumda, yetimde, garibanda aynı şekilde yaşlanıyor ölüyor.

Seçilmiş, atanmış, zengin dünyada imtihanı farklı yaşasalar da ömür tükenince kaderler aynı oluyor.

Seçilmiş, atanmış, zengin dünyada farklı sınıf olarak yaşasa da, ölünce sınıf farkı kalkıyor.

Beyaz kefene giriyor.

İki metre çukurlu toprağa yaslanıyor.

Fakir, gariban, mazlum, yetim belki bu dünyada gasp edilmiş haklarını almadığında, askeri ücretle köle oluyorsa da.

Ölünce aynı beyaz kefenle buluşuyor.

Öldüğünde zengin fakir ayırmıyor aynı beyaz örtüyle buluşuyor toprak aynı, kabristan aynı, belki zenginin mezra taşı granitten fakirinki taştan.

Trafik durduğunda arabanız en son model, milyonlarca paraya almış olsanız hacı muratla aynı trafikte bekliyorsun.

Yolda trafik akmayınca aracınızın markası çok önemli değil.

Yıllar çabuk geçiyor. 

İnsan ömrü fazla uzun değil.

Televizyon kanalarında son dakika haberi dünyanın sermesi öldü.

Malda, mülkte aslına döndü.

Mal sahibi mülk sahibi saltanat sahipleri fazla gururlanmayın malda, mülkte Allahın.

Dünyada size emanet emaneti nasıl nerde kulandın bunun hesabı ver diyecek.

Sen buna hazır mısın bak Azrail   kapında..

Ölüm meleği zengin, fakir, genç, ihtiyar ayırmıyor geldiğinde ister karada ol, ister havada, ister denizde emredilen görevi uyguluyor.

Doğumundan ölümüne insan, kendisine bahşedilen dünya hayatını acı veya tatlı, kolay ya da zor, zengin yahut fakir olarak yaşıyor, yaşarken hissediyor, hayatı özümsüyor, benimsiyor, kabul ediyor, işle güçle meşgul oluyor, kendisi veya başkaları için üretiyor, hayatını idame ettirmek için tüketiyor.

Biraz düşününce, özellikle son iki asrın insanı, fazlaca acı çekti, fazlaca aç kaldı, fazlaca doğduğu topraklardan göçtü; belki de bir daha hiç geriye, memleketine dönemeden, dönüp göremeden göçtüğü yerlerde hayatını acı, tatlı tamamladı; sonra bu yalan dünyayı terk edip gitti.

Ne kadar tatlı olsa da bu dünya gelip bir misafir olarak kaldığımız yer.

Misafir ne kadar bulunduğu yerde kalıyorsa, bizler de misafir olduğumuz mekânlarda o kadar kalacağız sonunda öleceğiz.

Öleceğimizi bildiğimiz halede neden bu kadar ölümsüzler gibi çalışıyoruz.

Etrafımız da işler hile hurda ile dönüyor.

Kimi hak uğruna kimi dünyalıklara.

Ömrümüz Allah’ın emrettiği gibi yaşayanlardan olsun. 

Ölümüzde, yaşantımızda, dirilişimizde, Müslüman olsun diyelim.