Zerrattan şümusa kadar her şey şiirdir

Esra Alkan

Tevfik Fikret ismini hepiniz bilirsiniz.

Edebiyat bilgilerinizi biraz yokladığınızda aklınıza hemen gelenler şunlar olacaktır:

     Servet-i Fünûn Dönemi’nin öncülerindendir.
     Aruz ölçüsünü Türkçeye ustaca uygulamıştır.
     Oğlu Halûk’a yazdığı şiirleri gençliğe adamıştır.
     Edebiyatımızdaki ilk çocuk şiirlerini yazmıştır.

Asıl adı Mehmet Tevfik olan Fikret, 1867 yılında dünyaya gelmiştir.

11 yaşında “Galatasaray”a girmiştir.

Daha sonraki yıllarda “Galatasaray”da hocalık da yapacaktır.

Okula başladığı dönemlerde dayısı, annesi ve ablası Hacca gider.

Bu yolculukta yakalandıkları kolera salgınında dayısı ve annesi hayatlarını kaybederler.

Ablası ise oldukça hasta bir şekilde geri getirilir.

Büyük bir acı yaşayan Tevfik, bir başka acıyla daha sarsılacaktır.

Babası sürgüne gönderilir.

Babasını bir daha göremez.

Sürgündeki babası hayatını kaybeder.

“Galatasaray”ı birincilikle bitiren Tevfik’in ilk aşk şiiri Ahmet Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde Nazmi mahlasıyla yayımlanır.

20 yaşındayken dayısının kızı ile evlenir.

Bu yıllarda “Galatasaray”a öğretmen olarak girer.

Bir süre sonra Recaizade Ekrem, Tevfik’in ”Servet-i Fünûn”da yazmasını önerir.

Tevfik, derginin yazı işlerinden sorumlu olur.

Tevfik Fikret, Türkiye’nin yalnız edebî hayatına yenilik getiren bir şair değil, aynı zamanda fikir ve felsefede de üstün düşünüşe sahip bir ediptir.

Atatürk, inkılapçı fikirleri dolayısıyla Fikret’e karşı özel bir ilgi duymuştur hep.

Öğrencilik yıllarında Fikret’i okuyan Atatürk, ondan büyük ölçüde etkilenir. Atatürk, “Ben inkılap ruhunu ondan aldım. Tevfik Fikret’i tanıyanlar, benim ne yapmak istediğimi kavrayacak kimselerdir.” sözleriyle ilham aldığı kişilerin başında Fikret’in geldiğini vurgulamıştır.

Şermin adlı eseri Türk edebiyatının ilk eğitici çocuk kitabıdır.

Onu bu kitabı yazmaya iten iki neden vardır:

Birincisi, Fikret’in kardeşinin çok genç yaşta ölen kızı Şermin’e duyduğu büyük sevgi, ikincisi de çok değerli bir eğitimci olan Sâtı Bey’in Şişli’de açtığı okul ve çocuk yuvasıdır.

Çok yönlü bir sanatçı olan Fikret’in mimar ve ressam yanı az bilinir. Müzesinde resimleri sergilenmektedir.

Fikret, Rumelihisarı’nda planlarını kendi çizdiği bir ev yaptırmaya başlar.

Üç katlı ahşap yapının inşaatı 1905’te tamamlanır.

Buraya “Aşiyan” (yuva) adını verir.

Tevfik Fikret, henüz 48 yaşında şeker hastalığına yenik düşer.

24 Aralık 1867’de vefat eden Fikret, vasiyeti gereği evinin bahçesine gömülür.

Müzeye dönüştürülen evindeki en önemli eserlerden bir tanesi Tevfik Fikret’in yüz maskıdır.

Ölüm maskı geleneğinin Türkiye’deki ilk örneği olan bu çalışma, Mihri Müşfik tarafından Fikret’in ölümünden hemen sonra şairin yüzünden alınmıştır.

Bunlar hemen her edebiyat kitabında biraz araştırmayla bulabileceğiniz bilgiler.

Ya gerçek Fikret kimdi?

Çocukluğunda oldukça haşarıdır.

Askerliğe heves ettiğinden alınan paşa kıyafetini giyerek elindeki kılıçla bütün minderleri paralamış, temizlik sırasında örtüler kaldırılınca bu sevdadan vazgeçmek zorunda kalmıştır.

Şikâyet etmeyi seven bir yapısı vardır.

Her şeyden şikâyet eder.
Büyük bir şairdir. Fakat nesir yazamaz.

Buzlu kompostoya bayılır.

Özellikle taze kayısı ve şeftaliden yapılırsa...

Fikret'in önemli bir yönü güçlü aile bağlarıdır.

Eşine bağlılığı herkesin en takdir ettiği özelliğidir.

Fikret, evinde kendi tasarladığı dik yakalı, omuzdan düğmeli, yakası işlemesiz gömlekler giyer.

Bu gömleklerin ilhamını Tolstoy’tan almıştır.

Giyim kuşam konusundaki buluşu bundan ibaret değildir.

Bir de kadın çarşafı tasarlamıştır.

Küçük bir pelerin, arkadan uzun bir iğneyle tutturulur.

Bu iğne çıkınca çarşaf, şık bir tayyör olur.

İlk kez Fikret’in eşi Nazime Hanım’ın giydiği bu çarşaf modeli, o dönem İstanbul’unun kibar muhitlerinde moda olmuştur.

Eskiden bizde şairlerin derbeder bir giyim tarzı vardı.

Şairler kıyafetlerine pek özen göstermezlerdi.

Tevfik Fikret, şık giyimiyle perişan şair tarzını maziye gömen isimlerin başında gelir.

Fikret’in, “Halûk’un Defteri” adlı eserindeki şiirlerine ilham kaynağı olan oğlu Halûk’tur.

Halûk, onun bütün emellerini kendisine adadığı tek çocuğudur.

O yıl şiddetli bir deprem İstanbul'u sarsmıştır.

Oğlunun doğumu dolayısıyla yazdığı şiirde; "Hayat bir zelzeledir, senin hayatın da zelzeleler içinde geçecek…" demiştir.

Fikret'in, oğlu hakkındaki bu kehaneti doğru çıkmamıştır.

Tevfik Fikret bu çok güzel ve zeki çocuğun, mükemmel bir bilim adamı olarak ülkesine büyük hizmetlerde bulunmasını hayal etmiştir hep.

Babası, Halûk’u Türk gençliğinin "ideal bir örneği ve sembolü" olarak görüyordu.

Bu yüzden en güzel şiirlerini onun için yazmış, kitaplarını ona ithaf etmişti. Ama Halûk, babasının bu yoldaki umut ve beklentilerinin tümünü boşa çıkardı.

Michigan Üniversitesinden 1916 yılında makine mühendisi olarak mezun

olan ve birkaç yıl çeşitli okullarda bu alanda ders veren Halûk, daha

sonra Orlando’daki bir kilisede rahip olmuştur.

Çok sakin ve rahat bir hayat sürdükten sonra, yine sessiz sedasız hayat sahnesinden çekilmiştir.

Rivayet edilir ki son nefesini verirken itikatlıdır.

Yolunuz düşerse Türk edebiyatına damga vuran büyük şairin  Aşiyan’ını ziyaret ederek Şehzade Abdülmecit Efendi’nin  Fikret`in "Sis" şiirinden esinlenerek yaptığı ünlü "Sis" tablosunu  görebilirsiniz.

Bazıları şiir yazar, bazıları şiir gibi yaşar…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.