Batılıların çabaları, İslam dinini ortadan kaldırmak, bu dini uygulayanlara karşı yönelik psikolojik baskı kurmaktır. Dini hassasiyeti olanların ise bu yapılan direnci kırmak, yüce Allah'ın buyruğunun gönül hoşluğu ile teslimiyeti benimsenmesine kolaylık sağlamak, vicdanları ile Allah arasındaki ve kendi aralarındaki ilişkileri vahiy hadis ışığında açıklama ve Peygamberimizin görevindeki samimiyeti gibi misyon üstlenmektir.
Ahzap suresi; 36- "Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."
Sevgili Peygamber efendimiz s.a.v. cahiliye insanlarında sınıf farklarını ortadan kaldırarak, insanları tarak dişleri gibi eşitleştirmek ve Allah'tan korkma derecesi dışındaki, bir takım üstünlük derecelerini geçersiz saymak ve üstünlüğün ancak takvada kılmak istiyordu. Oysa azad edilmiş köleler, efendiler zümresinden aşağıda bir sınıf sayılıyordu. Peygamberimizin azadlık kölesi ve evlatlığı olan Zeyd b. Hariseyi Haşimoğullarının soylu bir kızı olan Cahş kızı Zeynep ile evlendirmeyi düşündü. Çok katı ve köklü sınıf farklılığını geçersiz kılarak toplumda tam bir eşitlik ve kardeşliği uygulamayla tüm insanlığa örnek temsil edecekti.
Peygamberimiz, Halasının kızı Cahş kızı Zeyneb'i evlatlığı Zeyd b. Harise'ye istemeye gitti. oldukça sinirli bir kadın olan Zeynep "Ben ondan daha soyluyum, diyerek bu teklifi reddetti. Peygamberimiz "Hayır, onunla evleneceksin" dedi. Bunun üzerine Zeynep "Öyleyse bu konuyu düşüneyim" dedi. Tam onlar bu konuyu konuşurlarken, "Allah ve Resulü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman..." diye başlayan ayeti indi. Bunun üzerine Zeynep, "Ya Resulallah, sen onunla evlenmemi uygun görüyor musun?" diye sordu. Peygamberimizin "Evet, uygun görüyorum" demesi üzerine "Ben Allah'ın Resulüne karşı gelecek değilim, öyleyse onunla evleniyorum" dedi. Peygamber (s.a) onları evlendirdi, Zeyd'in adına kendi cebinden on dinar ve 60 dirhem mehir verdi, gelinlik elbise ve bazı yiyecekler temin etti.
Yüce Allah ve Peygamberimiz herhangi bir konuda bir karar verdikten sonra erkek kadın hiçbir müminin bu kararın dışına çıkmaya yetkileri yoktur. İnsanların köklü geleneklerine ve geçmişten gelen alışkanlıklarına ters düşen dinin yaptırımlarını topluma benimsetmek, ön yargıları, şartlanmış değerleri kırma, sınıf farkı gözetmeksizin İslam sistemine dayalı "özgürlük özlemi"nin önünü açmaktı.
Ayet genel kapsamlıdır, herhangi bir bu olayla sınırlandırılamaz. Peygamberin diğer sözlerine de bizlerin ne kadar duyarlı olduğumuzu da kapsar. O günün insanı yüce Allah'ın kaderinin her şeyi, herkesi, her olayı ve her durumu yönlendirdiğini Allah'a bir iç-bilinç ile kavradılar. Bunun sonucu olarak yüce Allah'ın kendilerine yönelik kaderini güvenle, huzurla, sevinçle, geniş ufukla bir anlayışla kucakladılar.Kaderin sonuçlarını beklenmedik birer sürpriz gibi karşılamadılar ve gönülden razı oldular. Her olaya şükür gözüyle hamd ederek baktılar. Duygusal reaksiyon yerine soğukkanlılığı, acı duyma yerine sabrı koydular. Yüce Allah'ın kaderinin sonuçlarını, bu sonuçları bekleyen, gözleyen, onlarla önceden duygu dünyasında aşinalık kuran bilge bir kişinin olgunluğu ile benimsediler. Onlar karşısında paniğe kapılmadılar, sarsılmadılar, yabancılık duygusuna kapılmadılar. Bundan dolayı istedikleri bir iş bir an önce olsun diye evren çarkının dönüşünün hızlanmasını istemeye kalkışmadılar.
Müslümanların ne öz varlıkları ve ne de davranışları kendilerine ait değildi. Peygamberinin hüküm verdiği bir konuda kendi isteğine göre seçme hakkı yoktur. Müslüman olmak, kendi düşünce, davranış ve seçme özgürlüğünü Allah ve Rasûlünün emrine boyun eğmek zorundadır. Hem öz varlıkları ve hem de ellerinde olan her şey yüce Allah'a ait, O dilediği gibi onları yönetir, kendileri için neyi isterse onu seçerdi. Onlar genel doğal yasalara göre işleyen şu koca evrenin bir parçası idiler. Evrenin yaratıcısı ve yöneticisi, onları bu evren ile birlikte hareket ettiriyordu. Koca evrende hüküm ve hikmetiyle rollerini bölüştürüyor, hareketlerini belirliyordu. Müslümanlar bu sahnede oynayacakları rolü kendileri seçemezlerdi.(enbiya suresi 23 - O, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu tutulacaklardır. ve 35 - Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.) (Ankebut 2 - İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? 3 - Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. 4 - Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!)
Kadere ve Gayba iman ettikleri için karşılarına nasıl bir senaryonun çıkacağını bilmiyorlardı. Cüzi iradeden ve yeri geldiğinde külli iradeden sorumlu olduklarından canlarının istediği hareketi seçemezlerdi. Üzerine lazım olmayan her olaya hakim yargıç avukat olamazlardı. İstedikleri veya sevdikleri hareket, paylarına düşen rolle bağdaşmayabilirdi. Yazgının ne yazarı ve ne de sahnenin rejisörleri idi. Onlar sadece birer Allah c.c. tarafından belirlenen ücretli rızasını kazanmaya uğraşan işçi idiler. Yaptıkları işe karşılık sonuçta lehlerine veya aleyhlerine ya kazanan yada kaybeden olarak Ahrette ücretlerini alacaklardı. Yaptıklarında kitaba ve hadislere uyup, uymadıklarından dolayı haksızlığı da uğramayacaklardı.
Uygarlık için ne buluşlar yaptık, canlılara nice katliamlar yaptık, çevreyi yaşanmaz hale getirdik, aklımızı beyhude kullandık. Dünyayı yaşayan ölü şehrine harabeye dönüştürdük, ne yazık ki, mazlumlara, zülüm görenlere tüm insanlığa faydalı olamadık. Ya Rabbi ne ezanlarımız dindir, nede bayrağımız indir, nede vatanımızı düşman çizmesiyle ezdir. Kıblesi bir olan bu Müslüman milleti nusretinle sevindir. Selam ve duayla.