“Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” diye başlayan türküyü yıllardır matrak bir türkü diye hepimiz dinlemişizdir. Ama sanıldığının aksine bu sıradan bir türkü değil. Siyasi ve ekonomik nedenleri olan hikâyesi var.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD, kendi dışişleri Bakanı George Marshall'ın soyadını taşıyan “Marshall Planı” adında antikomünist hedefleri olan bir ekonomik yardım paketi hazırlar. Bu plan 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe girer. Türkiye ile birlikte 16 (İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan, Türkiye, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, İzlanda, Avusturya, Norveç, Danimarka ve İsveç) Avrupa ülkesi bu yardımlardan yararlanır. Söz konusu plan birçok alanda yardım paketleri içermektedir.
Asıl bu yazımda gündeme getirmek istediğim konu bu yardımların zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağı tüketimine olan etkileri. ABD ihtiyaçtan çok ürettiği mısırı değerlendirebilmek için Marshall Planı’ndan faydalanmak isteyen ülkelere hayvansal yağları ve mısırözü yağını alma zorunluluğu getirir. Bu kapsamda Türkiye’ de ilk margarin fabrikası o yıllarda kurulur. Bilinçli olarak zeytinyağının kolesterol deposu olduğu, damar sertliği yaptığı, damarları tıkayıp kalp krizine yol açtığı, nefes darlığı yaptığı söylentileri yaygınlaştır. Sonuç olarak insanlarımız bu tarz haberlerle zeytinyağından uzaklaştırılıp margarine ve mısır özü yağına alıştırılır. Bu da yetmez, zeytinyağı hakkında olumsuz imaj oluşturmak için bir de türkü siparişi verilir.
"Zeytinyağlı yiyemem" denilerek halk zeytinyağına düşman edilir. "Basma fistan giyemem" denilerek yerel kıyafetlerimiz küçümsenir. Kadınlarımız sağlıksız sentetik giyeceklere yönlendirilir. Halk zeytinyağı tüketmemeye başlayınca üreticiler para kazanamadığı için birçok zeytin ağacı yerinden sökülür. Elde kalan zeytinlerden elde edilen yağ da ABD’ye satılır ve mısırözü yağı ve margarin olarak bize geri döner.
Yeri gelmişken ilginç bir olayı ifade etmekte yarar var. Elazığ'ın Ağın ilçesinde bulunan Öğretmen Abdullah Lütfü İlkokulu, 24 Ocak'ta meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremde hasar aldı. Bunun üzerine tahliyesine başlanan okulun çatısında 81 teneke Marshall yardımları esnasında gelen yağlar bulundu. Bulunan yağın bir kısmının hayvansal bir kısmının da katı yağlar olduğu anlaşıldı.
Önceleri Türkiye Marshall yardımları kapsamına alınmaz. Daha sonra Türkiye’nin savaştan çıkan Avrupa için ham madde ve gıda ihtiyaçlarını karşılayabileceğine inanarak, yardımlardan yararlanmasına onay verilir. Bu yardımlarla tarımını geliştirecek olan Türkiye, Avrupa’nın tedarikçisi konumuna dönüştürülmek istenir. Aslında o yıllarda Türkiye’nin sanayi ülkesi olma istekleri, bilinçli olarak ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından tarım ülkesi olma zorunluluğuna doğru adım adım sürüklenmiştir.
Günümüzde zeytin ağacı yetiştirilebilecek iklim yapısına sahip bölgelerimizde üreticiler her geçen gün daha fazla zeytin fidanı dikmekte ve üretim alanlarını arttırmaktadır. Buna paralel olarak zeytinyağı üretimi ve ihracatı da artmaktadır. Örnek vermek gerekirse, zeytinyağı ihracatı Kasım2022 ile Temmuz 2023 tarihleri arasında bir önceki döneme göre miktar bazında % 240 artarak 136.500 tona yükselmiştir. İhracat artınca; ihracatçıda, üreticide Ülkemizde daha çok kazanmaktadır. Böylece daha fazla üretimin de yolu açılmış olmaktadır. Ancak geçmiş yıllarda, dış güçlerin dayatması ve türkülerle gözden düşürülmeye çalışılan zeytin yetiştiriciliğinin önü, günümüzde daha farklı yöntemlerle kesilmek istenmektedir.
Daha önce dökme ve varille yapılan zeytinyağı ihracatına ton başına 200 dolar kesinti uygulanmaya başladı. Daha sonrada 1 Kasım 2023 tarihine kadar dökme veya varille zeytinyağı ihracatı yasaklandı. Fon kesintisinin, ihracatı dökme veya varil yerine ambalajlı olarak yapılması için iyi niyetli olarak getirildiği söylense de, ambalaj maliyetleri çok yüksek olduğu için ihracatta azalma meydana geldi. Daha önce zeytinyağı ihracatında ambalaj desteği vardı. Bu desteğin acilen tekrar verilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca Türkiye’nin AB’ye ambalajlı zeytinyağı ihracat kotası 100 ton ile sınırlandırılmıştır. İhracatçılarımız bu kota sebebiyle zeytinyağını dökme veya varille satmak zorunda kalmaktadırlar. Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminden ve Tarım Orman Bakanlığı’ndan beklentimiz 100 tonluk kotanın, en az 20.000 tona yükseltilmesini sağlamaktır. Yapabilirler mi?
Bence isteseler yapabilirler. İsterler mi? Bu Ülkeyi ve insanımızı seviyorlarsa isterler.