Çok zor ve zaman zaman kirli bir seçim süreci yaşadık. Elbet bu zor ve sıkıntılı günler de geçip gidecek. İnşallah 2 gün sonra, Türk Milleti vereceği oylarla siyaseti yeniden tasarlayacak. Aslında bu tasarım, 14 Mayıs günü büyük ölçüde gerçekleşti. 28 Mayıs ise, yürütme yetkisini netleştirecek.
Peki, seçim sonrası çok kolay mı olacak? İçeriden ve dışarıdan üzerimize boca eden bilgi, fikir ve davranış kirliliklerinin tortularını nasıl gidereceğiz.
Muhalefetin koskoca Cumhurbaşkanı adayının, seçimi kazanabilmek uğruna yapmadığı numara, etmediği vaat kalmadı. Dağdaki teröristlerle, MHP’nin milliyetçiliğini beğenmeyen ‘ultra milliyetçileri’ (!) yan yana hizaladı. Ortada ne fikir kaldı ne ideoloji. Kemal Bey, Ümit Özdağ gibi, milliyetçiliği ırkçılığa indirgemiş bir politikacıya, terörle mücadelenin mihenk noktası olan İçişleri Bakanlığı’nı vaat ediyor. HDP sıralarından silik bir homurdanma gelse de, Kandil’deki terör baronları yeniden ve ısrarla Kemal Kılıçdaroğlu’yu desteklediklerini açıklıyor. Lakin Kemal Bey, terörist elebaşılarının her gün kendisine sınırsız destek açıklaması yapmalarını görmüyor; o teröristlere dağları ve inlerini dar eden politikaların mimarı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, ‘teröristlerle görüşmekle’ itham ediyor. Yahu, yalanın bile yakışanı vardır. Bu kadarı, medyada seni gözükapalı destekleyen Candaş, Fondaş ve Yandaş yazar-çizer takımını dahi çileden çıkarır.
Yine, MHP ve Devlet Bahçeli’nin Ülkücülük-Milliyetçilik dozunu yetersiz bularak ayrı parti kuran Meral Akşener, “HDP’nin gölgesi bile yanımızdan geçemez…” babalanmalarından günler sonra PKK’nın tam da masanın ortasına kurulmasını acziyet ve teslimiyet içinde seyrediyor.
Altılı Masa adına açıkladıkları bilmem kaç bin maddelik ‘Ortak Politikalar’ metni, 15 Mayıs sabahı unutuldu. Onun yerini, Kemal Bey ile Ümit Özdağ’ın ayaküstü karaladığı 7 maddelik protokol aldı. Bu 7 maddelik sözleşme, Masa ahalisinin 18 ay üzerinde çalışarak ortaya koyduğu bilmem kaç bin maddelik ortaklık mutabakatının tümünü silmiş, kime ne gam?
Muhalefetin yaptığı aşure misali siyasî karışıma bakarsak, sanki bu ülkede farklı fikirler, farklı ideolojiler yok olmuş gibi bir görüntü var. Sanki bu ülkenin siyasî fikir ayrılıkları, Erdoğan’ı seven ve destekleyenler ile ondan nefret eden ve yıkmaya çalışanlar olarak ikiye kümelenmiş. Canan Kaftancıoğlu gibi, Türklük ve Müslümanlığın kendisine bulaşmadığı, bulaşamayacağı bir tip bile, Bozkurtlu, Üçhilalli, Azerbaycan bayraklı nümayişlerde pişkin pişkin sırıtarak yürüyor. Bir tek çarşafa girmediği kaldı.
Yani muhalif cephenin tüm siyasî ve ideolojik farklılıkları silinmiş, otuziki kısım tekmili birden Erdoğan karşıtlığında (siz buna Türk ve Müslüman düşmanlığı da diyebilirsiniz) birleşmiş. Masanın kenarına birkaç milletvekilliği rüşveti karşılığında ilişmiş ve senelerdir ekmeğini yediği dünya görüşünü ucuza pazarlamış ‘muhafazakâr’ görünümlü zavallıların varlığı, birlikteliğin temelini oluşturan Türk ve Müslüman düşmanlığını örtmeye yetmiyor.
Elbette 2 gün sonra tüm bu illüzyon, perdeleme, hipnozlama sahneden çekilecek, bizler yeniden normalimize döneceğiz. Evli evine, köylü köyüne gidecek. Dağdakiler yine kaldıkları yerden hainliğe devam edecek. Terörün ovadaki ve Meclisteki uzantıları da tıynetlerinin gereğini yapmaktan geri durmayacak. Hatta, Biden’ın kurduğu ve cümle emperyalist güçlerin var gücüyle desteklediği masa etrafında, Türk ve Müslüman düşmanlığı ekseninde bir araya gelen 8-10 benzemez de yollarını ayırıp, kendi bildiği yöne gidecek.
Ya 2 senedir ortaya boca edilen fikirsizlikleri, politikasızlıkları, yalan-dolanla kirletilen zihinleri ne yapacağız.
Adam çıkıyor, bir yığın emperyalist ideoloğu ‘en başdanışmanlarım’ söylemiyle pazarlıyor. Lakin adamlar bir kere görüntülü bağlantıyla kelle gösterdikten sonra adeta buharlaşıyor.
Adam çıkıyor, Londra’daki tefecilerden 300 milyar dolar borç bulduğunu ve bunu getirip gençlere dağıtacağını, hatta Merkez Bankası rezervlerindeki altınları bozdurup bozdurup ahaliye dağıtacağını söylüyor. Hızını alamıyor, 21 senedir yapılan tüm altyapı-üstyapı-sosyal hizmet yatırımlarının toplam maliyetinin bile 2 katı rakamı ortaya atıp, “418 milyar dolar çalındı, hırsızlardan geri alacağım…” ucuzluğunu sergiliyor. Şehir hastanelerine gereksiz diyor. Nükleer santralı iptal edeceğini, Kanalİstanbul Projesini ortadan kaldıracağını söylüyor. Hızını alamayanlar, Türkiye’nin onuru olan İHA/SİHA’lara, Millî Muharip Uçağımız KAAN’a, SİHA gemimiz TCG Anadolu’ya, Altay Tankımıza dil uzatıyor. Tüm bu sakillikleri yaparken, “Onların yerine şunları yapacağız…” deme ihtiyacı bile duymuyor.
Sözün özü, sahip olduğumuz ne kadar değer varsa, seçim sürecinde aşağılandı, aşındırıldı, itibarsızlaştırıldı. Kafalar karıştırıldı; birçok vatandaş, terörist ile asker-polisimiz arasındaki farkı bile algılayamayacak hale getirildi. Ülke için fedakârca yapılan yatırımlarla, devleti soymak aynı kefede eşitlendi.
Siyasî-fikrî zemin öylesine kirletildi ki, seçimden sonra bu kirliliği temizlemek hayli zor ve zaman alıcı alacak.
Ekonomik çerçevedeki ölçüsüz vaatleri ve bu vaatler karşısında Cumhur İttifakı kanadının almak zorunda kaldığı ‘ekonomik maliyetli’ kararları hiç anmıyoruz bile…