Zilletin ön kabulü niteliğindeki bir zirve -1

İrfan Paksoy

GİRİŞ…

İki bölümden ibaret bu makale dizisinde Sevr Barış Antlaşması’nın kabul edilmesinin kararlaştırıldığı 22 Temmuz 1920 tarihli Saltanat Şûrâsından bahsedilecektir. Bugünkü makalede ise Paris Barış Konferansı, San Remo Konferansı ve İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti ile imzalayacakları barış antlaşması taslağından bahsedilmektedir.

PARİS BARIŞ KONFERANSI…

I. Dünya Savaşı, 19178 yılının sonbaharında imzalanan ateşkes antlaşmalarıyla İtilaf Devletlerinin zaferiyle sona ermişti. Mütârekelerin ardından sıra barış antlaşmalarındaydı. Bu bağlamda 18 Ocak 1919 tarihinde açılan Paris Barış Konferansına davet edilen ülkeler İttifak Devletleri ile savaşmış veya onlara savaş ilan etmiş devletler olup bunlar da Müttefik, Kısmen Müttefik ve Ortak Devlet gibi farklı gruplara ayrılmış 32 devletin temsilcileri katılmıştır. Konferansın maksadı savaşın mağlubu olan İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya, Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğu) ile imzalanacak barış antlaşmalarını belirlemekti.

SAN REMO KONFERANSI…

Osmanlı siyasî mirasının paylaşılması diğer ülkelere nazaran daha karmaşık olduğu için onunla imzalanacak barış antlaşması en sona bırakılmıştı. İtilaf Devletleri adına İngiltere, Fransa ve İtalya başbakanları ile Yunanistan, Belçika ve Japonya temsilcileri 18-26 Nisan 1920 tarihlerinde İtalya’nın San Remo kentinde toplanarak Osmanlı İmparatorluğu ile imzalanacak barış antlaşmasını şartlarını tespit ettiler.

ANTLAŞMA TASLAĞI…

İtilaf temsilcileri tarafından belirlenen San Remo Antlaşması’na göre: Osmanlı Devleti’nin Avrupa sınırı Çatalca sınırı olacak, sembolik de olsa Padişah ve Hükûmet İstanbul’da bulunacak, Osmanlı Devleti Anadolu’nun ortasında birkaç ili içine alacak küçük bir toprak parçasıyla sınırlı kalacak, Rumeli ve Boğazlar bölgesi Antlaşma Devletleri’nin ortak yönetimine bırakılacak, İzmir ve çevresi egemenlik hakkı Yunanistan’a bırakılacak, Akdeniz’deki Osmanlı adalarının, Ege Denizinde de İmroz, Bozcaada ve diğer küçük adaların egemenliği Yunanistan’a bırakılacak, Osmanlı devleti Irak, Suriye, Filistin ve Kuzey Afrika’da bulunan Arap toprakları üzerinde hak talebinde bulunmayacak, Hicaz’ın bağımsızlığını tanıyacak, Suriye ve Lübnan Fransız, Irak ve Filistin ise İngiliz manda [1] idaresine girecek, Kürtlerin çoğunlukta bulundukları yerlerde özerk yönetime sahip bir Kürdistan kurulacak ve belirlenecek süre içerisinde Milletler Cemiyetine [2] başvurarak bağımsızlık isteme hakkı verilecek, yeni kurulacak Büyük Ermenistan’ın [3] sınırlarını ABD Başkanı Wilson tespit ederek [4] ABD bu devleti himâyesi (koruyuculuğu) [5] / mandası altına alacak ve bu yeni devlet Osmanlı İmparatorluğu tarafından da tanınacaktır..

Not: Devam edecek

SONNOTLAR:

[1] Manda, Fransızca “yetki, görev” anlamına gelmekte olup, I. Dünya Savaşı'ndan sonra bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti (MC) adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkidir. Geleneksel sömürgeciliği tasfiye etmeye yönelik bir proje olarak düşünülmüş olan manda, uygulamada, sömürgeciliğe benzer sonuçlar doğurmuştur. Manda projesinin temelinde, I. Dünya Savaşı'nda yenilen Osmanlı Devleti ve Almanya'dan ayrılan ve Avrupa dışında kalan bölgelerin yönetimi sorunu vardı.

[2] Birleşmiş Milletler teşkilatının temeli sayılabilecek MC, Paris Barış Konferansı’nın 25 Ocak 1919 tarihinde yapılan toplantısında amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek problemleri barışçı yollarla çözmek olan bir teşkilât kurulmasına yönelik olarak verilen kararına istinâden 10 Ocak 1920 tarihinde İsviçre’de kurulmuştur. Fazla bir varlık gösterememiş olan bu teşkilât II. Dünya Savaşı’nın ardından 1946 yılında dağılmıştır.

[3] Büyük Ermenistan veya Birleşik Ermenistan, Ermenilerin anavatanı olarak kabul edilen, tarihsel olarak Ermenilerin çoğunlukta olduğu iddia edilen ve bir kısmında hâlâ Ermenilerin çoğunluk olarak yaşadığı kabul edilen Ermeni Yaylası'ndaki bölgelere atıfta bulunan etno-milliyetçi ve irredantist bir kavramdır. I. Dünya Savaşı sonrasında Paris Barış Konferansına sunulan Ermeni memorandumunda da yer aldığı üzere Ermenilerin Karadeniz’den Akdeniz’e, Karabağ dağlarından Suriye’ye kadar olan sahayı içine alan bir Büyük Ermenistan hayalleri vardı. İtilaf Devletleri de Paris Konferansı’nda sınırları bu denli geniş olmasa da genişletilmiş bir Ermenistan projesine destek veriyordu. Böylesi bir projenin gerçekleşmesi İngiltere’nin mandası olacak Irak’ın kuzeyinde Rusya’ya karşı bir tampon devlet olarak işlev görecekti. Büyük Ermenistan’ın bir büyük devletin mandası altında kurulması söz konusu olacağından I. Dünya Savaşı’ndan kaynakları önemli ölçüde azalarak çıkan İngiltere, “Büyük Ermenistan” için kaynakları bol, zengin ve kuvvetli bir devlet olan ABD mandasının uygun olacağı görüşünde olduklarından bilhassa da İngiltere, “Büyük Ermenistan” için ABD’nin “mandater devlet” olması konusunda Paris Barış Konferansı’nda gayret sarf etmiş ise de bu konu 24 Mayıs 1920 tarihinde ABD kongresinde yapılan oylamada reddedilmiştir.

[4] İtilaf Devletleri tarafından San Remo Konferansı’nda, Osmanlı Devleti ile imzalanacak barış antlaşmasında yer alacak Büyük Ermenistan’ın sınırlarının “hakem” sıfatıyla ABD Başkanı Wilson tarafından belirlenmesi kararlaştırılmıştır. Wilson 22 Kasım 1920 tarihinde verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerinin Ermenistan'da kalmasına karar vermiştir. Bu açıklamadan bir süre önce Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki TBMM kuvvetlerinin 28 Eylül 1920 tarihinde başlattığı Ermenistan Harekâtı başarılı olarak gelişmiş, Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti (EDC) 6 Kasım’da mütâreke isteğinde bulunmuş, Türk birliklerinin 7 Kasım’da Gümrü’ye girmesi üzerine ateşkes yürürlüğe girmiş, mütârekenin ardından başlayan barış görüşmelerinde Türk tarafı görüşmelerinin devamı için ön şart olarak EDC heyetinin Sevr’i tanımadığını resmî olarak açıklamasını talep etmiş, EDC heyeti de istemeyerek de olsa, 27 Kasım akşamı EDC’nin Sevr Barış Antlaşması’nı reddettiğini yazılı olarak Türk Heyeti’ne bildirmiş, Türk tarafınca da EDC Heyeti’nin Sevr Antlaşması’nı reddettiği, hususu yayınlanan resmi tebliğ ile kamuoyuna duyurulmuştur. Ermenistan heyetinin Sevr Antlaşması’nı reddetmesi sonucu Wilson’un sınırlarını çizdiği Ermenistan haritasının da artık bir anlamı kalmadığından Büyük Ermenistan hayali de sona ermiş oldu. Yaşanan bu gelişmeler karşısında bağımsız Ermenistan’ın sınırlarının çizildiğinin açıklanması gerek Amerika’nın gerekse müttefiklerin prestijini sarsacak bir skandal olacağından İngiltere hemen harekete geçerek, Wilson’dan Ermenistan’la ilgili raporunu kamuoyuna duyurmamasını istemiş, Wilson da bunun üzerine daha önceden çizmiş olduğu Ermenistan sınırlarını resmî olarak açıklamaktan vazgeçmiştir.

[5] Himaye / Koruyuculuk / Protektora: Uluslararası ilişkilerde, bir sözleşme ya da tek taraflı bir karar uyarınca, (güçlü) bir devletin (zayıf) ötekini koruma ve denetimi altına aldığı bir hukuksal rejim. Protektora modeli, 19. yüzyılda sömürgeci yayılmanın biçimlerinden biri olarak ortaya çıkmıştır. Koruyucu devletin, korunan devlet üzerindeki genellikle güce dayalı müdahalesinden doğan protektora, ilke olarak yetkilerin yeniden paylaşılmasına dayanmakta olup sömürgeci devlet uluslararası yetkileri kendisine ayırmakta, korunan devleti de içişlerinde özgür bırakmaktaydı. Gerçekte ise protektora, çoğunlukla klasik bir sömürgeleştirmenin bütün unsurlarını kendinde toplamış olup kimi zaman da doğrudan ona yol açmıştır. Protektora statüsüne giren zayıf devletin Birleşmiş Milletler üyeliği için gerekli şartları taşıyamayacağı da açıktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.