Ücrette adalet yönetimde liyakat ve ehliyet
Rahmetli babam, çocukluğumda ilginç ve farklı hikâyeler anlatırdı. Onlardan biri “adil yönetici” ile ilgili olandı. Beni çok etkilemiş olmalı ki halen hafızamda yer almaktadır. İbretlik olduğu için sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Eski zamanlarda, adaleti ile nam salmış bir Bey varmış. Herkes O’nun her işte, halka ve özellikle emrinde çalışanlara davranışını çok adil bulurmuş. Lakin yanında çalışan üç çalışana farklı ücret verdiğini duymuşlar. Veli’ye aylık 3.000TL, Ahmet’e 5.000TL Mehmet’e ise 15.000TL (günümüz değerleri ile) veriyormuş. Yöre insanı bu durumdan rahatsız olmuş. Haksızlıklara sessiz kalmayan ileri gelenlerden bir heyet oluşturarak Bey’i ziyarete karar vermişler. Amaçları Bey’e bu durumun yanlışlığını ve adil olunması gerektiğini hatırlatmakmış. Kararlaştırılan zamanda ziyaret yapılmış. Hoş-beş, izzet-ikramdan sonra sohbet ederlerken bir haber gelmiş. Habere göre bulundukları beldenin yakınlarından bir ticaret kervanı geçmektedir.
Bunun üzerine Bey Veli’yi çağırtmış ve “evladım, git bak beldemizden geçenler kimlermiş?” der. Veli gidip bakar ve “Bey’im bu bir kervandır” der. Bey, “nereden gelip nereye gider?” diye sorar ama Veli “bilmiyorum Bey’im” diye cevap verir! Bey teşekkür eder ve Ahmet’i çağırtır. Bey, “evladım, git bak beldemizden bir kervan geçiyormuş. Nereden gelir, nereye gider?” der. Ahmet gidip öğrenir ve gelir. “Bey’im, bu bir ticaret kervanıdır. (temsili) Adıyaman’dan gelip, İstanbul’a gider” diye cevap verir. Bey teşekkür eder ve Mehmet’i çağırtır. Bey, “evladım, git bak beldemizden bir kervan geçiyormuş. Ne alır, ne satarmış?” der. Mehmet gider ve biraz gecikmeli olarak gelip bir deste parayı Bey’e takdim eder. Bey, “bu nedir evladım?” diye sorar. Mehmet, “Bey’im kervanın yükü fıstıklı muska ile kurutulmuş Besni Üzümü idi. Yöremizde bunlar pek sevilir. Fiyatı yöremize göre daha ucuzdu. Kilosunu 40TL’den satın aldım. Yöremiz esnafına 50TL’den sattım. Size takdim ettiğim aradaki 10TL kârımızdır.” Bey, teşekkür eder ve misafirlerine döner. Aslında misafirlerin ne için geldiğini bilir ama onların konuyu açmasını bekler. Misafirler, “Bey’im, bizler çalışanlara verdiğiniz ücretin adaletsizliği için gelmiştik. Lakin bizzat gördük ki bu konuda da adilmişsiniz. Bize müsaade” deyip ayrılırlar.
Bu kıssanın farklı bir şekli Mesnevide ve TDV İslam Ansiklopedisi’nde Gazneli Mahmut, 30 Beyi ve Ayaz Hikâyesinde anlatılmaktadır. Hikâyede Ayaz, basit köylü çocuğu(!), üstü başı yırtık ama çok zeki bir gençtir. Gazneli Mahmut Ayaz’ı keşfeder ve Saraya aldırır. Zamanla 30 Bey’in yaptığı işi tek başına yapar ve Hazinedar/Maliye Bakanı seviyesine yükselir. Ayaz’ı diğer Beyler kıskanır ve çeşitli iftiralarda bulunurlar. Ayaz’ın hazineyi soyduğu iftirası hükümdara kadar yayılır. Onların sözüyle hareket etmeyen tecrübeli Devlet adamı, konuyu bizzat araştırır. Hazineye giriş-çıkışını açtırdığı delikten takip eder. Ayaz, hazineye girdiğinde bir bohçada sakladığı eski, yırtık-pırtık elbiselerini giyerek hazinede dolaşır ve işlerini yaparmış. Bir yandan da şöyle dua ediyormuş: “Bu elbiseyi giydiğin günlerde kim olduğunu hatırlıyor musun Ayaz? diye sormuş ve devam etmiş; Bir hiçtin sen!... Satılacak bir köleydin ve Allah, Sultan’ın eliyle sana rahmetinde belki de hiç hak etmediğin nimetler lütfetti. Asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal-mülk insanın hafızasını uçurur, kötülüklere sürükler. Şimdi sen de nimetçe senden aşağı olanlara kibirle bakma ve daima hatırla! Ayaz hatırla!...
Ayaz, daha sonra giysiyi katlayıp bohçasına ve ait olduğu yere koymuş. Hazinenin kapısını kilitlemeye hazırlanırken birden Sultan’la yüz yüze gelmiş. Sultan bir yandan Ayaz’ı izlerken, bir yandan da gözlerinden yaşlar süzülüyormuş. Boğazı düğümlenmiş, sesi kısılmış... Güçlükle, “Bugüne kadar mücevherlerimin hazinedarıydın, bundan sonra kalbimin de hazinedarısın. Bana, benim ve sultanlığımın da bir hiç olduğunu hatırlatma dersini verdin ve nasıl davranmam gerektiğini öğrettin” diyebilmiş...
Gazneli Mahmut, 971 yılında doğmuş, 998’da tahta geçmiş ve 1030’da, vefat edinceye kadar hükümdarlık yapmıştır. Kabiliyeti, siyaseti ve muazzam komutanlığıyla Türk-İslâm dünyasının müstesna devlet adamlarından biridir. Hayatının büyük kısmını savaş meydanlarında geçirmiştir. Öldüğü zaman Gazneli Devleti, batıda Azerbaycan topraklarından doğuda Hindistan’ın Yukarı Ganj vadisine, kuzeyde Hârizm’den, güneyde Hint Okyanusu sahillerine kadar uzanan çok geniş bir sahayı içine alıyordu. Zeki, ileri görüşlü, ihtiyatlı, liyakat ve ehliyete uygun bir personel ile yönetim sistemi oluşturan âdil bir hükümdardır. Hint yarımadasıyla İslâm dünyası arasındaki kültür ve ticaret hayatına canlılık kazandırmış, birçok Müslüman âlim, edip ve şairin Hindistan’a yerleşmesiyle İslâm kültürünün bu bölgeye ulaşmasını sağlamıştır.
Mevlânâ Mesnevide, Gazneli Mahmut’u devlet adamlarına rol model olsun diye anlatmaktadır. Ayaz ise kayırmacılık yapılmadan liyakat ve ehliyete uygun olarak atanan yönetici modelidir. Liyakatin doğuştan gelen bir ayrıcalıklı özellik olarak değil, bilakis öğrenme, bilgi ve deneyimin sonucu olduğu, eğitim ve çaba ile kazanılabileceği fikri, modern yönetim anlayışı ile de uyumludur.
Veli, Ahmet ve Mehmet’e ödenen ücretler ise eşitlik ilkesinden ziyade, adalet ilkesi yani objektif performans kriterinin eskiden de uygulandığıyla alakalıdır. Kuşkusuz burada asıl korku, performansın kayırmacılıkla kirlenmesi endişesidir! Diğer bir vurgumuz ise liyakat ve ehliyete uygun olmayan yöneticilerin, ilgili kurum/işletme için büyük risk teşkil ettiği, gelişimin önündeki en büyük engel olduklarının açık mesajını içermektedir.
Kimsenin kimseye hiçbir konuda zorbalık yapmasına müsaade edilmediği, liyakat, ehliyet ve adalet ilkesi ile huzur içinde, özgürce ve bağımsız olarak yaşayan güçlü bir ülke dileğiyle.