Yalnızlık Türküsü -3-
Kalabalığın dışında kalmak, korkuya davetiyedir ya; yalnızlar bu davetiyeyi koyunlarında taşır...
Diriyle diri, ölüyle ölüdür onlar...
Nerede karşınıza çıkacakları belli olmaz...
Gülleri; bırakın Sonbahar’ı kış’ta bile solmaz!
Kendisi açmış yaz gülü gibi
Papatya nergis güz gülü gibi
Beni kavurur köz külü gibi
Korkarım soldurur bu ay kız beni
Dizeleri; ay’ın yüzündeki ten’in sızısı kadar berraktır.
Hüzün, yalnızlar için bir kaynaktır.
O yüzden;
Hüzünden hüzüne uçuşmaktayım
Sevgiden nefrete kaçışmaktayım
Yüzümü kapattım utanmaktayım
Keşke onu öpmek istemeseydim
Pişmanlığını dile getirir ve pişmanlığın gücüyle devam ederler dünden yarına bir serüvene;
Ne desem ne etsem çözemiyorum
Gönlünde gönlümce gezemiyorum
Kendi kendime vazgeç diyorum
Vazgeçemem ki baş belası gibi
Hayat bir ölüm öpücüğü gibi sever onları!
Bu; ölümle, aşkla, kendileriyle dost kılar yalnızları...
Bir sevgi bombası olur yağarlar insanların üstüne...
Bir hüzün damlası gibi düşerler yeryüzüne...
Ruhun bedende, ay’ın ten’de, o’nun canda olduğu gibi düşerler, kül sandıkları hayatın közüne...
Kimse bakamaz yalnızların gözüne...
Ay ve ten bile...
Bir ömür günlüğü gibi doğarlar hayatın üstüne; bir sabır hanlığı gibi direnirler saldırı büstüne...
Don Kişot değildirler; ayırırlar hayalle gerçeği...
Ne Dante’nin yaşındadır onlar, ne 35 Yaş şiirinde; ne hüzün gerçeğinde ne hayal sihrinde...
İlla bir adres gerekirse, bulursunuz yalnızlık şehrinde!
(DEVAM EDECEK)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.