Ahsen-i Takvim ve Esfel-i Safilin arasında insan
Bir büyüğüm ve İslamî hassasiyetleri yüksek Kahramanmaraşlı bir Hemşehrim “öyle bir çağdayız ki, eskiden süte su katılırdı, şimdi suya süt katılıyor” dedi geçen günkü bir telefon konuşmasında.
Değerli Hemşehrim o konuşmasına “filan filanca kişi, filanca filanca görevlere atanmış, senin de tanıdığın kişiler onlar. Nasıl o kişilerin İslamî hassasiyetleri var mı?” diye sorarak başladı.
Ben de “Abim Kamu’daki görevlere atanmada bu husus hiç bir zaman önem taşımadı ki! Siz uzaktasınız Kahramanmaraş’tasınız. Sanki atamaların bu kıstasa göre, hak ve hukuk, haram ve helal dengesi gözetenlere göre yapıldığını mı sanıyorsunuz?” diyerek sorusuna soru ile cevap verdim.
Bazen soruya soru ile cevap vermek iyidir.
Neyse asıl konumuz bu değil.
Asıl konumuz toplumun fertlerinin bir kısmının esfel-i safiline doğru yuvarlanması üzerinedir. Toplumun fertlerinin bir kısmının toplumda yüzde kaç çoğunluk oluşturduğunu sorarsanız, onda da yine soruya soru ile karşılık veririm: “Siz yüzde kaç olarak gözlemliyorsunuz? Toplumun %50’si, mi, %60’ı mı, %70’i mi, %80’i mi esfel-i safilin çukuruna doğru sürükleniyor?”
Siz karar verin artık.
“Esfel-i safilin, esfel-i safilin diyorsun da nedir bu esfel-i safilin?” diyenleri duyar gibiyim. Bir de yazımızın başlığında ahsen-i takvim diye bir kavram var. Nedir ahsen-i takvim?
Ahsen-i takvim ve esfel-i safilin Kur’an-ı Kerim’de bildirilen iki kavramdır. Peşpeşe iki ayette bildirilmektedir.
İşte o iki ayet-i kerime: “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin Suresi, 4-5)
İnsanın en güzel biçimde yaratılması “ahsen-i takvim’dir.” Aşağıların aşağısına indirilmesi de esfel-i safilin’dir.”
Tin Suresinin tamamının meali şöyledir: “Tîn'e ve zeytûn'a andolsun. Sinâ dağına andolsun. Bu güvenli şehre andolsun ki, Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır. (Ey insan!) Böyle iken, hangi şey sana hesap ve cezayı yalanlatıyor? Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?” (Tin Suresi)
İnsanoğlu her gün ve her an, ahsen-i takvim ve esfel-i safilin arasında gidip gelir. Allah bizlerin yolculuğunu sürekli bir şekilde ahsen-i takvim (en güzel yaratılış) üzere muhafaza buyursun. İstikametimiz, yönümüz ve hareket menzilimiz her daim ahsen-i takvim’de kalmak üzere olsun, inşallah. Vallahi, bunu sağlarsak bizden daha huzurlusu ve bizden daha mutlusu yoktur. Bunun için çok çok dua etmeliyiz, sabır ve azim ile nefsimizi yenmeliyiz. Pehlivanlardan olmak gerekir. En büyük pehlivan nefsini yenendir.
Mazallah bir de bunun tam tersi istikamet vardır ki, onun adı esfel-i safilin’dir. Esfel-i safilin ferdi planda kalırsa günah sınırlıdır ve o şahsı bağlar. Ancak esfel-i safilin toplumsal bir mevzi kazanırsa ve toplumda yaygınlık bulursa, bunun ismi, kıyamet alametidir.
Bu Ülkede kıyamet alametleri her gün ve her gün yaşanıyor. Kıyamet alametleri yalnız bu Ülkede yaşanmıyor. Dünya’nın her yerinde kıyamet alametleri yaşanıyor, maalesef.
Geçen gün bu Ülkede yaşanan, ancak burada anlatmaya dahi dilimin varmadığı ve yazmaktan dahi hicap duyduğum bir durumu belirtmek zorundayım. İki kişi, bir kadın bir erkek, iki sapık, alenen toplumun ortasında ve herkesin gözü önünde cinsel ilişkiye girdi. Bu durum karşısında, nefret, öfke, utanç ve rezalet olduğuna dair, ne söylesek azdır. Hayvanların dahi sokak ortasında, alenen açıktan açığa cinsel ilişikleri karşısında insan olan bakmaz da başını çevirir gider ve “işte hayvan, hayvanlardan bu beklenir” der. Ancak bu rezaleti insan işlerse ne diyeceğiz? “Hayvan” demeyeceğiz. “Hayvandan daha aşağılar” diyeceğiz. “Esfel-i safilin” diyeceğiz.
Bu husustaki şu hadis-i şerif oldukça dikkat çekici ve düşündürücüdür:
“Yeryüzünde Allah’ın değer verdiği bir tek insan kaldığı sürece kıyamet kopmaz. Hatta öyle bir zaman gelecek ki, yolun gündüzün ortasında, sokakta açıktan kadınlarla cinsi ilişkide bulunurlar da hiç kimse bunu garipsemez ve bu durumu değiştirmeye gayret etmez. Bunlara: 'Keşke biraz yolun kenarına çekilseydiniz ya!' diyen kimse, o devrin en muhafazakâr, en itibarlı adamıdır. Bu adamın o cemiyetteki konumu, (Ey Ashabım!) sizdeki Ebu Bekir ve Ömer’in konumu gibidir.”
Dünya’da ve Ülkemizde toplum fertlerinde azgınlık ve sapkınlık çoğaldı. Zina ve fuhuş çoğaldı. Zina ve fuhuşun çoğalması dahi başlı başına bir kıyamet alametidir. Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde “zinanın çoğalması kıyamet alametlerindendir” şeklinde buyurmaktadır.
Zina, fuhuş, açıklık ve saçıklık yaygınlaşıyor ve bu duruma toplum olarak seyirci kalıyorsak, Allah bizim belamızı versin. Kimse kızmasın ve darılmasın, zinaya, fuhşa, açıklık ve saçıklığa kim seyirci kalıyor ve hatta zina, fuhuş, açıklık ve saçıklık kimin hoşuna gidiyorsa, onlar içindir beddualarım. Bu beddualarım esasında bize değil. Biz, elhamdülillah, her daim zinaya, fuhşa, açıklık ve saçıklığa karşı olduk ve son nefesimize kadar da karşı olacağız.
İnşallah Yüce rabbim merhamet eder de bizim gibi buna itiraz edenleri korur ve muhafaza eder. Ancak bu laik ve kapitalist toplum içerisinde bizim de mahvolmamız (kurunun yanında yaşın da yanması) mümkündür. Maalesef böyle bir ihtimal var.
Yazımın sonunda beş maddede ahsen-i takvim ve esfel-i safilin arasında İnsan üzerine beş görüşümü açıklayıp da huzurlarınızdan ayrılıyorum.
1- Yüce Rabbim'in halk eylediği tüm varlıklar içerisinde tek bir varlık, fizik olarak ahsen, en güzeldir. O varlık insandır. Ruhen bozulduğunda, Allah muhafaza, aşağılar aşağısına (en rezil, en esfel) duruma düşecek olan da yine o, yani insandır.
2-Ayakları üzerinde dik durup dik yürüyüp diğer varlıklardan bariz bir şekilde ayrılan insan, bu güzel hali (ahsen-i takvimi) fiziken taşıdığı halde ruhen, doğuştan fıtrat üzere yaratıldığı güzel ahlakını muhafaza edemezse esfel-i safilin derekesine doğru düştükçe düşer.
3-İnsanın meleklerin üzerinde konum alması ya da şeytanların altına düşmesi derece ya da dereke ile ilgilidir. Derece'yi seçenler, ruhi yükseliş ile ahsen-i takvim fıtratını sürdürüp melekler ile dost olurlar. Dereke'yi seçenler, ruhi alçalış ile esfel-i safilin çukurunda şeytanlara komşu olurlar.
4-İnsan, derece (yükseliş) ve dereke (alçalış) arasında serbest bırakılmıştır. Derece ya da dereke tamamen bir seçim işidir. Herkes seçtiğine razı olacaktır. Ahiret "razı olma" yeridir. Orada kimseden en ufak bir itiraz sesi duyulmayacaktır.
5-Kul kendi rızasıyla alçalışı yani cehennemi seçer. Bu Allah'ın razı olduğu bir durum değildir. Allah cehenneme razı değildir. Cehenneme kul razıdır. Bu durumda tek taraflı razılık vardır. Allah yalnızca yükselişi yani cenneti seçen kulunun seçimine razı olur. Bu durumda iki taraflı bir razı olma durumu vardır ki, Fecr Suresi 28. ayette beyan edilen budur. “Sen Allah’tan razı, Allah da senden razı olarak Rabbine dön!” (Fecr Suresi, 28)
Vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.