Alemlerin efendisi
Âlemlerin efendisi Hz.Muhammed aleyhisselâm, hastalığı ağırlaşıp, şiddetli ağrılarının olduğu gün, Eshabını mescidde toplayıp buyurdu ki:
“Ey Eshabım! Bilmiş olunuz ki, aranızdan ayrılmam yaklaştı. Kimin bende hakkı varsa, istesin. Benim yanımda sevgili olan, benden hakkını istesin veya helal etsin ki, Rabbime ve rahmetine bunları ödemiş olarak kavuşayım...”
“Namaza devam ediniz”
Sonra evine çekildi.
Âlemlerin efendisi, artık son anlarını yaşıyordu, mübarek dudaklarından, “Aman! Aman! Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız! Onların üzerlerine elbise giydiriniz, karınlarını doyurunuz. Onlara yumuşak konuşunuz. Namaza, namaza devam ediniz.
Kadınlarınız ve köleleriniz hakkında Allahü teâlâdan korkunuz!..
Ey Allah’ım! Beni yarlığa! Bana rahmetini ihsan eyle!.. Beni Refik-i ala zümresine kavuştur!..” cümleleri döküldü.
Cebrail aleyhisselam gelince de ona; “Allahü teâlâ katından üç muradım vardır: Biri; ümmetimin günahkârlarına beni şefaatçı etmesi, ikincisi; dünyada yaptıkları günahlardan dolayı onlara azab etmemesi, üçüncüsü; Perşembe ve Pazartesi günleri ümmetimin amellerinin bana arzedilmesidir” buyurdu.
Cebrail aleyhisselam, Allahü teâlâdan, bu üç arzusunun da kabul edildiği haberini verdi. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz rahatladı. Son nefesinde bile “Namaza! Namaza! Ellerinizdeki kölelerinize...” diye tavsiyede bulunmaktan geri durmamakta idi.
Peygamberimizin en son sözü “Kadınlarınız ve ellerinizdeki köleleriniz hakkında Allah’tan korkunuz!” buyruğu oldu.
“Rahmetini ihsan et!”
Rebiül’evvel ayının on ikinci Pazartesi günü kuşluk vakti, Hz. Aişe, şifa bulması için dua edince, Peygamberimiz “Hayır! Ben, Allah’tan, Refik-ı ala zümresine katılmayı Cebrail, Mikail ve İsrafil ile birlikte olmayı dilerim! Ey Allahım! Beni, Refik-ı ala zümresine kavuştur! Ey Allahım! Bana, rahmetini ihsan et! Beni, Refik-ı ala zümresine kavuştur!..” diyerek duaya devam ediyordu. Sonra, gözü evinin tavanına doğru dikildi ve “Allahım! Beni, Refik-ı ala zümresine kat!” diye dua etti. Sonra da gözlerini kapadı..
(Halîfe Velîd’in emriile, Medîne vâlîsi Osmân bin Hayyân tarafından zehirletilerek şehîd edildi.) “Şu kimselerle arkadaşlık etme!”
İmâm-ı Zeynel’âbidîn hazretlerinin nasihatleri tesirli ve pek çoktur. Bir gün oğlu İmam-ı Muhammed Bakır’a buyurdu ki:
-Ey oğlum! Şu kimselerle arkadaşlık etme ve onlara güvenme. Fasık olan kimselerle arkadaşlık etme, zira fasık kimse seni bir lokma ekmek için terk eder.
Cimri ile arkadaşlık etme, cimri senin çok muhtaç olduğun şeylerini elinden almak ister. Bir de sıla-i rahmi, yani akrabayı ziyareti terk edenlerle arkadaşlık yapma. Zira onlar Kur’ân-ı kerimde üç yerde âyet-i kerime ile lanetlenmişlerdir...
İmâm-ı Zeynel’âbidîn hazretlerinin her abdest aldığında benzi sararır, vücûdu titremeğe başlardı. Bu hâlin sebebini sorduklarında “Kimin huzûruna çıkacağımı biliyor musunuz?” buyururdu.
Bu mübarek, bir gün namâz kılarken, evi yanmağa başladı. Secdede idi.
-Ey Resûlullahın torunu, yangın çıktı, yangın çıktı, diye bağrıştılar. Başını secdeden hiç kaldırmadı. Sonunda ateş söndü.
-Sizin bu ateşe aldırmamanızın sebebi ve onu size fark ettirmeyen şey nedir? diye sordular.
-Âhiret ateşini, Cehennem ateşini düşünmektir, buyurdu.
“Artık vefâtım yakındır”
İmâm-ı Zeynel’âbidîn vefât edeceği gece, oğlu Muhammed Bâkır’dan “radıyallahü anh” abdest almak için su istedi. Suyu getirdiler.
-Bu suyun içinde hayvan ölmüştür, dedi. Mum ışığında dikkatle baktılar. Suyun içinde bir fâre ölüsü vardı. Tekrâr su getirdiler. Abdest aldı ve;
“Artık vefâtım yakındır” buyurarak, vasiyetini yaptı ve Kelime-i şehadeti söyleyerek cennet-i a’laya uçtu...İ Dördüncü İmam” Zeynel’âbidîn Zeynel’âbidîn hazretleri, Hicretin kırkaltıncı senesinde Medîne’de doğdu.
Ebû Abdullah Merrakûşî hazretleri, vefatından kısa bir zaman önce bir sohbetlerinde şöyle buyurdu: “Bütün mahlûklara her ni’meti, iyilikleri veren yalnız Allahü teâlâdır. Her şeyi var eden, var olmak ni’metini veren Odur. Her ân, varlıkta durduran da Odur. Kâmil, iyi sıfatlar, insanlara, Onun rahmeti ile, acıması ile verildi. Hayât, ilm, sem’, basar, kudret ve kelâm sıfatlarımız hep Ondandır. Sayılamayan ni’metleri hep O vermektedir. İnsanları sıkıntıdan kurtaran Odur. Duâları kabûl eden, belâlardan kurtaran hep Odur. Öyle bir Razzaktır ki, kullarının rızklarını, günâhlarından dolayı kesmiyor. Affı ve merhameti o kadar boldur ki, günâh işleyenlerin yüz karalarını meydâna çıkarmıyor. Hilmi o kadar çoktur ki, kullarının cezâlarını vermekte acele etmiyor. Öyle bir ihsân sâhibidir ki, kerem ve ihsânlarını dost ve düşman, herkese saçıyor.
Bütün ni’metlerinin en şereflisi, en kıymetlisi, en üstünü olarak da, kullarına Müslümânlığı açıkça bildiriyor ve beğendiği yolu gösteriyor. Mahlûkların en iyisine uyarak seâdet-i ebediyyeye kavuşmayı emir buyuruyor. İşte, Onun ni’metleri, ihsânları Güneş’ten dahâ açık ve Ay’dan dahâ âşikârdır...
Başkalarından gelen ni’metleri de gönderen Odur. Başkalarının ihsân etmesi, bir emânetçinin, birisine emânet vermesi gibidir. Başkasından bir şey istemek, fakîrden bir şey beklemektir. Câhil de, bunu âlim gibi bilir. Kalın kafalı da, zekî kimse gibi anlar.
İyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. Bu, insanlık icabıdır. İyilik edenlere hürmet edilir. Nimet sahipleri, büyük bilinir. O hâlde, her nimetin hakiki sâhibi olan Allahü Teâlâya şükretmek, insanlık icabıdır...”
Yâ Azrâil! Çabuk ol! Beni Rabbime çabuk kavuştur!
Amr bin As r.a.
Ben öldüğüm zaman kimse ağlamasın. Kimse beni methetmesin. Mezarımın başında bir süre bekleyin ki, kabre alışayım. Zira ölüm melekleri gelecek ve beni sorguya çekecekler.
Halid Bin Velid r.a.
Vücudumda yaralanmamış yer yok. Gel gör ki, savaş meydanlarında yenilgi yüzü görmeyen Halid, yatağında ölüyor. (Ayağa kalkar ve kılıcı üzerine doğrulur şöyle der Erkekler kılıçları üzerinde ölürler. Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. Öldüğüm zaman atımı muharebede tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. Mezarımı, bu kılıcımla kazınız. Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır. Tanıklık ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur.
Halife Muaviye
“Ben öldükten sonra cömertlik ve ihsanda kalmaz, çok kimselerin gelirleri kesilir. İsteyenler eli boş döner. Keşke Zî Tûva denilen köyde bir Kureyşli olsaydım da emirlik, hâkimlik ile uğraşmasaydım” -
İmam GAZALİ
Ey benim Rabbim, mâlikim! Emrin başım gözüm üzere olsun.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
''Ben ölünce bir elimi tabutumun dışına atın. İnsanlar görsünler ki padişah olan Süleyman bu dünyadan eli boş gitmiştir.''
FATİH SULTAN MEHMET HAN
''Hekimler, bana niçin kıydınız?'' (Fatih, zehirlenerek öldürülmüştür. Kendisine verilen son ilaç zehirdir. İçtiğinde bunu anlamış, bu sözleri söyleyerek vefat etmiştir.
İmparatorunuza söyleyin “şimdiki Osmanlı padişahı öncekilere benzemez. Bizim gücümüzün ulaştığı yerlere, sizin imparatorunuzun hayalleri bile ulaşamaz. Ey Konstantiniye, ya sen beni alırsın, ya ben seni alırım. Dünya devleti ebedi değildir. Fani cihanda hiç kimse de ölümsüz değildir. İnsanların dünyada nefesleri sayılıdır ve ölümsüzlük kapısı kapalıdır. Eğer yapmak istediğimi sakalımın bir teli bile bilseydi, sakalımın o telini hemen koparır ve yakardım” dedi.!
Sevgi ve saygı İle kalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.