Bahattin Demiray

Bahattin Demiray

Birbirimize af dilemek

Birbirimize af dilemek

BAHATTİN DEMİRAY

Peygamberler, günah işlemekten masumdur. Hazret-i İbrahim ile Hazret-i İsmail, Kâ’beyi yaptıktan sonra bu yerlerde daha çok duanın ve tövbenin kabul edileceğini bizlere öğretmek için;Bekara-128: ‘’Hz. İbrahim a.s. ve Hz. İsmail a.s.dedi ki: Ey Rabbimiz, bizi Müslümanlıkta sabit kıl. Soyumuzdan da Müslüman bir ümmet yetiştir. Bize; Haccın usullerini öğret. Tövbemizi kabul et. Çünkü tövbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak sensin .’’ böyle dua etmişlerdir. Bu, bizim masumiyetimizi, günah işlemeyişimizi, devamlı kıl demektir. Peygamberler, küçük, büyük günah işlemezler,  zelle işleyebilir. Zelle ise günah değildir. En efdali ve en evlayı yapmayıp, fadılı, yani fazileti tercih etmeleridir. (Hz. Yusuf a.s.ın zindanı tercih etmesi gibi)

Muhammed suresinde-19: “Ey Muhammed! Allah'tan başka ilah olmadığını bil ve kendi günahına, inanan erkeklerin ve inanan kadınların günahları için Allah'tan mağfiret dile. Allah, gezip dolaştığınız ve duracağınız yeri bilir.”

Ey Peygamber; iyi bil ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur, tapılacak, ibadet yapılacak, kulluk edilecek, tanınacak, (Buda, üçleme, hayvan, Allahtan başka veliyi ilah edinme, tagut, ateş, taş, put, heykel, cin, güneş, ay, yıldız, ataistlik, desitlik tabiat v.b.) başka hiçbir mabut yoktur, yalnız ilâhlık kendisinin hakkı olan Allah vardır. Bu gerçeğin bilinmesi ve vicdanda canlandırılması ile  "Ey Peygamber! Hatalarından dolayı af dile, günahlarından dolayı bağışlanma dile." Bu, Hz. Peygamber'in (s.a.) gerçekte bilerek herhangi bir günah ve hata yaptığını ifade etmez. Rabbine karşı kulluk görevlerini bütün kullardan daha fazla yerine getiren Peygamberin derecesi bile, yerine getirdiği görevler karşılığında gönlünden en küçük bir öğünme duygusu geçirmemesini, bütün büyük hizmetleri ve başarıların Allah tarafından olduğunu buna rağmen Rabbinin huzurunda zellelerini itiraf etmesi ile asıl hedef ümmettir. Hz. Peygamber tevazu gereği devamlı Allah’tan af diler olduğu için bu güzel davranışa uygun bir ifade kullanılmıştır. Günah saydığı şey, sıradan insanlar için tabii ve mubah olan davranışlardır. Nitekim kendisi şöyle buyurmuştur: “Kalbimin perdelendiği oluyor ve ben günde yüz defa Allah’tan af ve mağfiret diliyorum” (Müslim, “Zikr”, 41). Burada “perdelenme” diye çevrilen kelime, “Allah’ı anma ve hatırda tutma konusundaki kesiklik” olarak açıklanmıştır. Her an Allah şuuru içinde yaşamaktadır, bu şuurda anlık kesintileri günah sayıp onlara da tövbe etmektedir.

Fetih suresinde Peygamber aleyhisselama hitaben (Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti. Üzerindeki nimetini tamamladı ve seni doğru yola iletti) buyrulan bu âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, Resul-i ekremini her türlü ayıplardan teberri ve Onun ismetini, günahsızlığını beyan buyurmaktadır. Bazı âlimler de: Allahü teâlâ, seni geçmişte ve gelecekte günah işlemekten korudu. Buyrulmaktadır.

İslam'ın insana kazandırdığı ahlaki değerlerden biri de, kulun Rabbine ibadet ve kulluk görevlerini yerine getirmesi, O'nun dini uğruna, nefsiyle, En büyük düşmanı şeytanıyla, şeytanlaşmış insanları, haramları, günahları ve düşmanlarıyla cihadına gücü yettiğince ayet ve hadislere uygun tavır alması ibadetleri vaktinde aksatmadan cemaatle takvalı yapmaya gayret etmesi, "Üzerime düşeni yaptım" diye yaptıklarını asla yeterli görmemesi, tersine, daima "Rabbimin benden istediklerini ve üzerimdeki hakkını yerine getiremedim" rızasını kazanamadım, ayet ve hadislerine karşı sorumluluğumu yapamadım diye düşünmesi ve her zaman kendi hatalarını itiraf ederek Allah'a, "Kullukta yapılan kusurları, düşmanlıkları, hataları, isyanları yanlışları, günahları bağışla" diye dua etmesidir.

İman eden, hisseden, duyarlı olan ve ne kadar çaba harcarsa harcasın yine görevini yeterince yerine getiremediğini düşünen -günahı bağışlandığı halde- bağış dilemenin bir zikir, dua ve bağışlanmaya karşı şükür niteliğinde Peygamberin Allah katındaki mertebesini bilen ve kendisini zikretmesini ve günahlarının bağışlanmasını dilemesinin tavsiye edildiğini, Peygamberden sonra gelen erkek ve kadınlara hem yükümlülük hem de öğüt ve görev mahiyetindedir. Peygamber Allah c.c. katında duası kabul edilen birisidir. Böylece müminler Allah'ın Hz. Peygamberi kendilerine göndermekle kendilerine büyük bir ihsanda bulunduğunu hissederler. Çünkü yüce Allah kendilerinin günahlarını bağışlanması için Peygamberinden onların günahlarının bağışlanmasını dilemesini istemektedir.

Dünya da cüzi iradeyle yapacağımız hata veya doğru hareketimiz sonucu dünya ve ahrette istikbalinizin nereye varacağını Allah bilir. Onun için olmuş veya olması mümkün olan her türlü günaha kendimize ve birbirimize istiğfar etmeli, mümin olan bir gönül, güveni ve korkuyu birlikte duyar. Güven duyar; çünkü mümin gezip dolaştığı her yerde ve kaldığı her mekânda kulluğunu samimice göstererek örnek şahsiyet olur bu nedenle de yüce Allah'ın koruması ve gözetiminde olduğunu bilir. Korku duyar; Yaşadığı yerde yaptığı hataları ve günahlarının endişesi her gizlisini ve içinden geçen fısıltıyı Allah'ın ilmi kuşatmış, her durumda onu izlemekte olduğunu ve kullukta, sürekli uyanıklık, keskin bir duyarlılık ile hoşnutluğunu arzu etmek, çekinme ve bekleyiş sonucu kişide bir terbiyedir.

Bir veli; otuz senelik bir terziye sormuş: -Neden hala tövbe etmiyorsun da günahlı hayata devam ediyorsun? - Nasıl olsa demiş terzi can boğaza gelinceye kadar tövbenin vakti var. O zaman tövbe eder kurtulurum demiş. Veli sormuş: -Sen kaç senedir terzilik yapıyorsun? -otuz senedir.-bu kadar zaman içerisinde elin en çok neye alıştı.-makasla kumaş kesmeye: Allah dostu sormuş: canın boğaza geldiği anda eline bir makas verseler yine kolayca kumaş kesebilir misin? Omuzlarını silkmiş 30 senelik terzi: öylesine korkulu bir anda kumaşı doğru kesemem ki! Allah dostu: -Peki 30 senedir yaptığın bir işi o anda doğru yapamıyorsun da ömründe hiç yapmadığın tövbeyi nasıl yapacaksın o anda?

Şeytan, dünya süsüyle aldatmasın! Allah’ın affına güvendirerek kandırmasın, Ahrette amelleri boşa çıkartmasın, Hayattayken aklın yerindeyken, Yaptığın her bir günahına veda et! Dilin ağzında iken özrünü beyan et, Bir daha günaha dönmemecesine…  Tâ ki günahlarına edesin Nasuh tövbe… Sekerat anında gözleri yaşlarla dolar. Çünkü görür olur, gerçek yurdu. O anda yapılan tövbe boşa olur.

II. Murad Han vefatından önce, İshak Beyle birlikte bir köprü aşında bir dervişe selam verdi. Derviş “-Sultanım! Vâden yakındır; duâ ve Nasuh Tövbeni (İşlenilen, haramları, günahları düşmanlıkları, nefis hastalıkları kibir, cimrilik, hased, mürayanilik, gıybet, kin, sivri dillilik, boş faydasız işer, v.b. ölünceye kadar yapmamaktır) et tövbelerini artır, çünkü vâden yakındır!” dedi. Allahü Teâlânın rızası için yapılan nasihati yapan ve ölümü hatırlatan dervişe teşekkür edip dualarda bulundu. padişah da: “Bunda bir hikmet var” dedi ve tövbe-i nasuh etti. Yanındaki bey ve paşalara dönüp: “Yarın mahşer gününde şahit olun. İşte bütün günahlarıma tövbe ediyorum” dedi.

Dervişe izzet ve ikramda bulundu. Sonra geri dönüp sarayına gitti. Daha kapıdan girerken başına bir ağrı düşüp hastalandı. Peygamberimizin emri üzere Müslüman olup yaşayan kimseye yakışan, vasıyet edecek bir şeyi varsa, önceden onu yazıp yanında saklamasıdır. Benim vasıyetim de şudur ki: Malımın üçte birinden onbin altın ayrılarak bunun üçbinbeşyüz altını Mekke-i Mükerreme, üçbinbeşyüz altını Medîne-i Münevvere fakîrlerine dağıtıla… Geri kalan üçbin altının beşyüzü yettiği kadar Kâbe-i Muazzama ile Hatiym arasında yetmişbin kerre kelime-i tevhîd okuyacak olanlara ve hatm-i şerîf kırâat edenlere ve diğer beşyüz altını da Medîne-i Münevvere’de Mescid-i Şerîf’de Türbe-i Mutahhara’ya karşı yetmişbin kere kelime-i tevhîd getirenler ile Kur’ân-ı Kerîm hatmedecek olanlara yettiği kadar dağıtıla…Diğer geri kalan ikibin altının binbeşyüzü Kudüs-i Şerîf fakîrlerine ve en son kalan beşyüz altını da Kubbe-i Sahrâ’da ve Mescid-i Aksâ’da kelime-i tevhîd okuyanlara verile…

Her kim bu vasıyetimi değiştirirse, Allâh’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun!.. Vasiyetine ilâveten şunları söyledi kendisinden sonra oğlu Mehmed’in Sultan, Çandarlı’nın da vezir olmasını, vefat edince Bursa’ya götürülmesini ve orada metfun bulunan büyük oğlu Alâaddin Ali’nin yanına defnedilmesini istedi:“–Vücudunu doğrudan doğruya toprağa koyun! Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve yağmuru üstüme yağsın! Hükümdarlar gibi üstüme kubbe yapmayın! Mezarımın çevresinde Kur’ân-ı Kerîm okuyanların oturması için yerler yapmanız kâfîdir. Defnimin cum’a günü olması arzumdur.. Şu an bütün malım parmağımdaki yüzüktür. Helâl malımdır.. Satıla ve parası bitinceye kadar başucumda Kur’ân-ı Kerîm tilâvet ettirile…” Vezirlerini şahit tutup her birine imzalattı. Osmanlı topraklarını 880 bin km²’ye çıkarmış bulunan II. Murat Han, Üç gün hasta yattıktan sonra Hakk’ın rahmetine kavuştu. Allah c.c. şefatını bizlere de nasip eylesin. Selam ve duayla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bahattin Demiray Arşivi