Bahattin Demiray

Bahattin Demiray

Boyacı

Boyacı

Hep hikmetli konuşan çevresine öğrendiği ilimleri anlatan gönül dostunun yaradılışı fıtri olarak, derisi siyah, dudakları da kalınmış. Çevreden sohbetine insanlar akın akın gelip onun anlatımlarından feyiz alıp sohbetlerini çevrelerine anlatırlarmış. Değerli sözlerini duyan ve hayranı olan biri merak edip ziyaretine gelip, bakmış ki hayalinde büyüttüğü gönül dostu kişiyi, siyah yüzlü, kalın dudaklı biri. Şaşkınlıkla yüzüne bakarken, gönül dostu, adamın içinden geçenleri bakışlarından sezmiş olacak ki, şöyle çıkışmış: "Birader, neden öyle şaşkın bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı?" Sonra da ilave etmiş. "Bak, demiş, benim ne yüzümün siyahlığında, ne de dudaklarımın kalınlığında bir tesirim vardır. Onları Yaratan öyle yaratmış, öylesine uygun görmüş. Benim tercihim değil...

Evet, insanların yüz güzelliği yahut da çirkinliğiyle, ırkı ve etnik yaradılışı kendilerine bir pay çıkarmaları son derece yanlıştır. Ne güzellikte bir etkisi vardır, ne de çirkinlikte. Her ikisini de yaratan ve layık gören Allâh-ü azimüşşandır.

İnsan kendi iradesiyle yaptığı amellerinden davranışlarından sözcüklerinden gıybetinden, haram ve şüphelilerinden günahları işlememeye nefsin isteklerini yapmamaya ve şeytanın vesvesesine karşı dikkatli olmak ve güzel ahlakla, namaz, zikir, Salih amel ve sabırla yaşamak zorundadır.

Allahü teâlâ nefsi yarattığı zaman "Sen kimsin, ben kimim?" buyurunca, "Ene ene, ente ente=Ben benim, Sen sensin" demiş. Üç bin yıl. Ateşe atılmış, bin yıl orda kalmış, çıkınca cevabı yine aynı. Soğuk Cehenneme atılmış, bin yıl da orda kalmış, çıkınca cevabı yine aynı. Bin yıl aç bırakılınca, sonunda kerhen "Sen benim Rabbimsin, ben senin aciz bir yaratığınım" demiş. Bu tehlikeli ve Allahü teâlâya düşman olan nefis içimizde. Allah c.c. seviyorum der. Haram ve şüphelilerine dikkat ettirmez. Rabbımız Şeytanı düşman bilin der şeytanı dost eder. Peygamberi seviyorum der onun ahlakıyla ahlaklandırmaz. Gıdası inatçılık, kalp kırıcılığı, israf, günahlar, kin, tutkular, malayanilikler boş ve faydasız işlerle haramlardır. Allahü teâlâ onu böyle yaratmıştır. (Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır) buyurmuştur. Yüce dinimizin her hükmünde nefse cihad etme vardır. Emir ve yasaklar, onu kontrol altına almak içindir. İnsanların çektikleri sıkıntıların sebebi nefsi tanımamaları, bunun isteklerini kendi isteği zannetmeleridir.

Kötü arkadaş, engerek yılanından daha kötü, daha zararlıdır. Yılan insanı sokar, candan eder; kötü arkadaş, dinden imandan eder. Bir sepet üzümde bir tane çürük olsa, hepsini bozar. O kadar sağlam üzüm, o bir tane çürüğü düzeltemez.

Herkes, kötülük deposu olan bir nefs taşır. Bu nefs, insanın müsait bir anını yakalayınca derhal saldırır, mahveder. İnsan yıllarca uğraşır, çok şeyler kazanır, ama bir gaflet hepsini siler, götürür. Muhteşem bir binayı, yapmak çok zordur, büyük bir mimar ve uzun zaman gerekir, fakat yıkmak kolaydır, birkaç işçi kısa zamanda yıkar. Bunun gibi, nefs kâfir olduğu ve herkes de nefs taşıdığı için, iyiliklerin yok olması, kötülüklerin yayılması çok kolaydır, ahlak ve faziletin yayılması ise çok zordur.

Hadis-i şerifte (İnsanın dini, arkadaşının dini gibidir.) buyrulmuştur. Neler arkadaştır? Seyredilen TV, dinlenen şarkıcılar, radyo, artistler ile okunan gazete ve kitap birer arkadaştır. Görsel ve yazılı medya fitne ve fesad yayıyorsa halkın birbirlerine kin ve nefret duymasını meydana oluşturuyorsa kişinin dinini de, dünyasını da götürür. Zaten fitne ve fasdı yaygınlaştıran geçmiş kavimler dünya varlığına güvenerek dinden, âhiret fikrinden mahrum olanlar, o gibi küfürleri yüzünden helake mâruz kalmış eski kavimlerin o müthiş akıbetlerini bir düşünmeli, nazarı dikkate almalı Ad ve Semüd kavimleri ve Fir'avun' kâfiri azgınlıkta bulunmuşlardı. Kibirli vaziyetler almışlar, kendi fâni kuvvetlerine, servetlerine güvenmişler, kendilerine verilen öğütleri kabul etmemişler, câhilce ve inkarcı bir hâlde yaşamışlardı.

O kavimler, şahıslar o bulunmuş oldukları beldelerde fesadı çoğaltmışlardı. Onlar ki o beldelerde taşkınlık etmişlerdi. Herbiri kuvvetlerine aldanmış, arzularına uymuş olarak bulundukları ülkelerde hak ve adalet sınırını aşıp halkın ve yaratıcının haklarını çiğnemede ileri gitmişlerde oralarda içten ve dıştan fesadı çoğaltmışlardı. Zulüm, israf, zevk ve eğlenceye aşırı düşkünlükle çok fesat çıkarmış; düzeni, ahlâkı ve fikirleri bozmuşlardı Küfür ve isyana dalmış, kendileri gibi düşünmeyenlerin hayatlarına önem vermemiş onların dediklerine kulak asmamışlar, hâllerini ıslâh etme yolundan ayrılmış, kendi pek çirkin, ahlâka aykırı hâllerini bir yükseliş, bir medeniyet, bir refah ve saadet hâli sanmışlardı. FECR suresinde 13. Artık Rab'bin de onların üzerlerine O dinsizce, ahlâksızca yaşamaları yüzünden bir azap kamçısı saldırdı. üzerlerine çeşit çeşit azaplar yağdırdı, hepsini de daha dünyada iken felâketlere uğrattı, âhiretteki azapları ise her türlü düşüncelerin üstündedir.. Bunlar ilâhî kudretin büyüklüğünü bildirmektedir. Bizler için birer ibret dersi vermektedir.

Bu yüzden, arkadaş, eş ve iş seçerken daima iyileri tercih etmeli. İyi insanların arasında bulunmalı. Bozuk olan, iyilerin arasında, iyi çevrede düzelir. Ama insan, ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar güzel terbiye alırsa alsın, kötü bir çevreye düşerse, er geç bozulur. Hadis-i şerifte, (Kızını fâsıka veren melundur) buyurulmuştur. Bunun için itikadı bozuk olan, günah işlemekten çekinmeyen, namazı kılmayan, kısacası Allah'tan korkmayanlardan uzak durmalı.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki: Bulaşıcı hastalık olan cüzzama yakalanmış bir hastayla, bir sağlam insan, aynı odada kalsalar, aynı kaptan yeseler, yedi sene beraber bulunsalar, bu cüzzam hastasının, hastalığının sağlam olan insana bulaşmama ihtimali vardır. Ama bir binada, ayrı odalarda, ayrı katlarda da olsa, bir kötünün, iyi bir insana zararının dokunmama ihtimali yoktur.

Yine aynı zat, oğlunu sanat öğrensin diye bir terziye verir. Her sabah evden çıkarken ona, içinde çay olan termosla bardak ve şeker verir. Bir yakını bunun sebebini sorunca, buyurur ki: (O, çayı çok sever, yolda çay isteyip bir kahveye girebilir. Orada bir kötüyle karşılaşabilir, o kötü bunu bozabilir. Kahveye gitmesin diye, çayı yanında hazır bulunduruyorum.) Demek ki, her fırsatta iyilerle beraber olmaya, kötülerden uzak durmaya çalışmalıdır.

Ebu Vâkid el-Leysi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm mescidde otururken üç kişi çıktı geldi. İkisi Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a yönelerek önünde durdular. Bunlardan biri, bir aralık bularak hemen oraya oturdu. Diğeri de onun gerisine oturdu. Üçüncü kimse ise, geri dönüp gitti.

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (dersinden) boşalınca buyurdular: "Size üç kişiden haber vereyim mi? Bunlardan biri Allah'a iltica etti, Allah da onu himayesine aldı. Diğeri istihzada bulundu, Allah da onun istihzasını kabul etti. Üçüncüsü ise geri döndü, Allah da ondan yüz çevirdi."

Suffa ehlinden bir fakir elinde bir kase dolusu üzümle Rasulullah sav?e gelir ve hediye eder. Rasulullah (sav)hediyeyi kabul eder ve üzümden yemeye başlar. Bir tane yer ve tebessüm eder. İkincisini yer ve tebessüm eder. Öyle ki hediyeyi getiren adam sevincinden uçacak duruma gelir.

Sahabeler de dikkatlice Rasulullah sav?i izlemeye koyulurlar fakat gittikçe şaşkınlıkları artar. Rasulullah sav'e ne hediye edilse ashabıyla paylaşırdı..Fakat bu sefer paylaşmadı.Ve her habbeyi yiyişinde de tebessüm etmeye devam ediyordu. Öyleki anam babam ona feda olsun.

Kâsedeki üzümü bitirdi. Sahabeler çok şaşkınlar. Fakir adam ise sevincinden uçuyordu.  Adam çıkıp gittikten sonra. Sahabeden biri sordu. -Ya Rasulullah neden bizi de yediğinize ortak etmediniz? Rasulullah sav tebessüm ederek buyurdu ki; -Adam getirdiği bir kâse üzümden dolayı ne kadar mutluydu. Bir tane alıp yediğimde üzüm acıydı. Sizi yediğime ortak ettiğimde gayri ihtiyari yediğiniz üzümün acılığından dolayı yüzünüzü ekşitip o adamın sevincini bozmanızdan, mutluluğunu yarıda bölmenizden endişe ettim ve korktum. Kalp kör olduktan sonra gözlerin görmesinde hiçbir fayda yoktur. Hz. Ali r.a. Allahım! Bizleri de Yüce ahlak üzerine olan sevgili peygamberimizin ahlakıyla ahlaklandır. Selam ve duayla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bahattin Demiray Arşivi