İsmail Akgün

İsmail Akgün

Çalışma hayatında lider yönetici olmak

Çalışma hayatında lider yönetici olmak

Kutsal kitaplarda insanlık, Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yeryüzüne indirilmesi ile başlar. Çocukları Habil ve Kabil ile de “iyi” ve “kötü” ayrışmaya başlar. Kabil’in çiftçilik, Habil’in ise çobanlık yaptığı yazmaktadır. Kabil; kıskançlık, hırs, kin ve nefreti temsil eder. Kardeşi Habil’i öldürüp insanlık tarihinin ilk cinayetini işler ve böylece ziyanda (kaybedenlerden) olduğu belirtilmektedir.  

Toplumsal yaşayışta insan birçok kategoriye ayrılmakta ise de gerçekte Dünya’nın her yeri için geçerli olabilecek iki çeşit insan vardır; iyi ya da kötü insan. Diğer kategoriler damgalama ya da ayrıştırmaktan başka bir şey değildirler.

İyi insan; kendisinden emin olunan ve bulunduğu her yerde iyi, doğru, güzel olan her ne varsa onun için çaba sarf edendir. Kötü insan ise; kendisinden başka hiç kimseyi sevmeyen, kişiliksiz ve menfaatperest olanlardır. İspiyon, dedikodu ve iftira onlar için sıradan işlerdendir. Bunlardan dolayı birilerinin kariyer hedeflerinin yok olması, sağlığının bozulması, ailesinin parçalanması ya da özetle hayatının kararması gibi sonuçların önemi de yoktur. Katil olmak için illa ki fiili olarak adam öldürmek mi gerekir?  İnsanların elde edebilecekken elde edemediği imkânlardan yoksun bırakmak da bir çeşit katillik yani Kabil’lik değil midir?

Çalışma hayatının en önemli sorunlarının başında, liyakatsizlik ve adaletsizlik gelmektedir.  Liyakatsiz ve kişilik problemli kimi yöneticilerin en önemli kozu ise; ispiyon, dedikodu ve iftira mekanizmalarıdır. Özel ya da kamu sektörü fark etmemektedir. Kurumsal ve adalet ilkelerini umursamayan her işyerinde karşılaşılması muhtemel olumsuz durumlardandır.

Narsist ve megaloman yöneticiler, işyerindeki en zayıf karakterli ve menfaatperest kişi/leri bulmakta zorlanmazlar. En çok yalakalık eden, öne çıkarak kendisini hemen belli eder ve kimi zaman bu iğrenç görevi (!) yapmaya talipli de olur. Bu tür yalakaları elde etmek için önlerine küçük bir kemik ya da ruhunu okşayan birkaç söz bile yeterli olabilir!

İspiyon, dedikodu ve iftira mekanizmalarında yer alan ve özellikle bunlara fırsat verip itibar ederek karar alan herkes, sonuçları itibarıyla psikolojik olarak birer Kabil olabilirler! Çünkü bu kararlar genellikle acı, keder ve elem dolu mağduriyetler ile sonuçlanabilmektedir.  Karakterli ve kişilik sahibi insanlar; dini, dili, mezhebi, meşrebi, felsefi ya da siyasi görüşü ne olursa olsun; ispiyonculuk, dedikoduculuk ve iftiracılık gibi aşağılık davranışları asla kabullenemezler.

İyi ya da kötü insanları hayatın her alanında veya diyarında bulmak mümkündür ancak, iyilere ya da kötülere gösterilen itibar bir turnusol (ayırt edici) olarak, sayısal çoğunluk ibresine yön veren belirleyici özellik olacaktır. Özetle, iyiler değer görüyorsa iyiler ve iyilik, kötüler değer görüyorsa kötüler ve kötülük çoğalacaktır.

Liyakatlilerin yükselmek ya da hak ettiği bir imkâna kavuşmasını engellemek için; çok çeşitli,  soyut ve gerçek dışı iftiralar uygulanmaktadır. Her devirde geçerli olan; “Onun için şöyle böyle diyorlar!”, “İyi biridir ama şu bölgeden/etnik kökenden/mezhepten/inanıştan olduğu için falanca terör örgütü ile irtibatlı/iltisaklı olabilir!”, “Yaramaz biridir! Ayrıca, bizden de değil!” Bunlarla başarılı olamazsa; “Aslında var ya (!) dik başlı biridir ve çok uyumsuzdur”, “Çok başarılı biridir ama belden aşağı gevşek, ahlaki sorunları var diyorlar!” gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kim diyor? Niye diyor? Ne olmuş? Nasıl Olmuş?  Bu iddialar için somut kanıt var mı?

Bu ve benzeri iddiaların gerçek ya da iftira olması kimin umurunda ki? Doğruyu bulmak; emek ister, kalite ister, yürek ister, hâsılı adam olmak ister. Oysa yalan ayağa gelmiş, tanımadığım-bilmediğim biri için ne diye zahmet edeyim ki!...

Su içer gibi evet, su içer gibi hayatları karartmaktan çekinmiyorlar! Allah; “akl etmez misiniz, ey akıl sahipleri” diye seslenmektedir ve sakın ola ki “kul hakkı” ile yanıma gelmeyesiniz! Zira “boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacağı gün…” diye uyarmıyor mu? Evet, ama kem küm!...

Çalışma hayatı için insan israfına yönelik bu davranışların her biri, en zor baş edilebilen mobbing davranışları olup aynı zamanda kul haklarıdırlar. Çünkü karalananlar, bazen ömür boyunca habersiz olmakta veya bilmesi/duyması halinde ise kendisi ile ilgili doğruları anlatma imkânı da bulamamaktadır. İnanç sistemleri, ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeler ile evrensel değerlere göre bu davranışlar suçtur, ahlaksızlıktır, başka bir deyişle Kabil’liktir.

Lider olabilen yöneticiler, herhangi bir göreve geldiklerinde/getirildiklerinde, çalışan veya herhangi bir konu ile ilgili karar alırken; kesinlikle bir başkasının olumlu ya da olumsuz değerlendirme veya yönlendirmeleri ile hareket etmemelidirler. Kimi çalışan, güçlü zorbalar ve sessiz izleyiciler tarafından “günah keçisi” ilan edilmiş olabilir! Lehte ya da aleyhte onu tanımak için iyice araştırma yaparak, ilgili kişinin bizzat kendisiyle yüz yüze ve şeffaf bir şekilde görüşme yaptıktan sonra karar verilmelidir. Bu yöntemle hakkaniyetli ve isabetli karar verme oranı yüksek olacak ya da hata oranı çok daha düşük kalacaktır.

Aslında var ya (!) diye başlayan zanlarla hareket eden Kabil’lerin olmadığı, insana yaraşır iş ortamları ve mobbingsiz çalışma hayatı dileğiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Akgün Arşivi