Dünya hayatı nedir?
Bedenle birlikte bulunan ruhumuz, ölümle ayrılır ve kabir veya berzah âlemiyle tanışır. Kabir âleminde sorgu melekleriyle küçük kıyameti yaşanır. Müminin güzel amelleri, birer arkadaşı olup yeni hayatta büyük kıyamete kadar birlikte olurlar. Büyük kıyamet İsrafil (a.s.)'in Sûr'a üflemesiyle kopacak olan ve Allah'ın dilediğinin dışında kâinatta her şeyin öleceği kıyamettir. Akıl ve duyularla algılanamayan bu aleme gayb alemi denir. Kabir hayatında, sual, azap ve nimet ile karşılaşılır.
İnsan öldükten sonra kabre konulunca, münker ve nekir adında iki melek kendisine gelerek, "Rabbin kimdir, dinin nedir, Peygamberin kimdir?" diye sorulara, dünyada imân ve salih amel kazananlar doğru cevap vererek cennet kendilerine gösterilecek büyük kıyametin kopmasına kadar nimet ve mutluluk içinde bekleyeceklerdir. Kabirdeki azap ya da nimet, kişinin dünyadaki yaşama durumuna göre iyilik ve kötülüklerine göre ceza veya ödülün verileceği ilk aşamadır. "iyilerle, kötülerin, müminlerle, kafirlerin hayatlarında ve ölümlerinde yapılacak işlemlerin farklı olacağı, herkese yaşayışının karşılığı verileceği, ilâhi adaletin (Casiye, 45/21-22; Tâhâ, 20/124; Tövbe, 9/101) bunu gerektirdiği bildirilmektedir.
Dünya hayatı eğlence, oyun, süs, zinet, övünme, kötülükler, günahlar, haram ve şüphelilerle mal ve evlat çoğaltmaktan ibarettir. Onların bakımı, derdi ve zevki oyalayıp asıl izzetin ruhu olan Allah'ı zikretmekten, alıkoymamalı, Allah sevgisi için, Salih amel, şükür, sabır, zikr, namaz, oruç, infak v.b. ibadetler ile onu yüceltmemiz gerekmektedir.
Allah Teâlâ'yı, isim, sıfat, emir ve nehiylerini, sevap ve azabı ile hükümlerini düşünüp, rızasına vesile olan farz ve nafile ibadetlerle, Cuma ve cemaattan, namaz, oruç, zekat, hac, cihad, Kur'ân okuma, va'z ve nasihat, tehlil (lâilâhe illallah), tesbih, (sübhânellah) ve tahmid (elhamdülillah) gibi sırf Allah'a yaklaşmak için yapılan ve daima; Allah için Allah'a layık güzel işler düşünmeye gayret etmeliyiz. Mal ve evlat ile uğraşacağım diye Allah düşüncesinden gaflet edersek işte onlar hüsrana düşenlerden olabiliriz. Zarara uğramış, dünyayı ahirete tercih etmiş ve sonunda sonsuzluğun izzetinden mahrum kalmış kimselerde, mal ve evlat, dünya ve hayatı gider, Allah yanında onlara zillet ve hüsrandan başka bir şey kalmaz. Baki kalacak güzel işler ise, ibadet, amel, sevapça ve umutça da daha hayırlıdır.
Peygamber Efendimizin (s.a.s.), "Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur" (Tirmizî,) ve "Kabir azabından Allah'a sığınınız" (Müslim,) buyurması kabir azabının şiddetini ifade etmektedir. Kabirde de mümine bir takım nimetler verileceği Kur'ân ve hadislerde haber bildirilmektedir. Yedi kat göklere mü'minin ruhu yükselir. (Müsned) Mü'mine cennetteki makamı gösterilip Cennete bir kapı açılarak oradan Cennetin güzel kokusu gelir. (Buhârî)
İnsan ne kadar namaz kılarsa kılsın, zekat ve sadaka vermedikçe yani Allah için infak yapmadıkça izzet görünümünden efendilik derecesine yükselemez. "Zekat İslâm'ın köprüsüdür." Farzların sevabı çok olmakla beraber onlar bir borç olduğu için Allah'a yaklaşmak en fazla nafilelerle olur. Bundan dolayı infakta da asıl dereceleri kazandıran, borçlar ödendikten sonra Allah yolunda verilen nafile sadakalar ve yapılan yardımlardır.Yalnız mal ve evlatlarıyla uğraşılmamalı, çalışıp kazanıp Allah'ın verdiğinden O'nun yolunda harcayıp, ölmeden evvel efendilik derecesine yükselmek üzere gayret etmeli ve Allah'a böyle bir yüzle gitmelidir. Asıl izzet, yemekte değil, yedirmektedir. Patlayasıya yiyip de Allah için yedirmekten, vergi vermekten kaçınan, akraba, arkadaş, komşusu ve cemaatin de muhtaçların ihtiyacını düşünmeyen insanlıkla alakası olmayan, gerçek zarara uğrayanlardan başkası değillerdir.
İslam dairesinde olan toplumlar, yedirmek, infak etmek ve muhtaç olanların ihtiyaçlarını karşılayarak, kullukta rızasını kazanma ile çirkinlikleri, ayıpları, günahları örtüp eksiklikleri tamamlamak, Allah katında derecelere yükselmek için birbirleriyle iddialaşır, münakaşa ve müsabaka ederler. İşte yüksek melekler topluluğunun yarışları da böyle keffâret ve dereceler konusundadır. Yaratılışta devamlı olarak pisliklerin temizlenip durması, yaraların iyileşmesi, ihtiyaç ve rızıkların en küçük canlılar kadar yetiştirilip dağıtılması, meleklerin ilâhî emirleri yerine getirme hususundaki çalışma ve müsabakalarıyla ilgilidir. Mümin olan kimsenin kazanmış olduğu malı da, sırf kendinin, kendi bilgi ve kuvvetinin bilmeyip, Allah'ın kendisine rızık olarak verdiği İlâhî bir bağış şeklinde görmesi ve Allah yolunda fedakarlık etmekten çekinmemesini bilmesi gerekir.
Melekler keffâretler, ve derece üzerinde tartışırlar. Keffâret, kusurları örten, günahların affına vesile olan güzel amellerdir. Dereceler de, Allah katında makamları yükselten büyük amellerdir. Keffâret , ayakların güzel işlere, bir rivayete göre cemaate gitmesi, namazlardan sonra mescidlerde oturmak ve çirkin hallerden abdest alıp temizlenmektir. Dereceler de yemek yedirmek, selamı yaymak ve herkesin uyuduğu bir zamanda namaz kılmaktır. Bundan sonra Allah Teâlâ, Resulü'ne buyurmuştur ki: "Ya Muhammed benden dilekte bulun ve şöyle söyle: "Allah'ım! Ben senden hayırlar yapmayı, yasaklanan şeyleri işlememeyi, fakirleri sevmeyi, bana mağfiret ve rahmet buyurmanı dilerim. Bir kavmi fitneye düşürmek istediğin zaman beni düşürmeksizin ruhumu al.
Senden sevgini, seni sevenleri sevmeyi ve senin muhabbetine yaklaştıran ameli sevmeyi dilerim." Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Bu gerçektir, bunu ders edinin ve belleyin." Buna göre bütün güzel ameller Allah sevgisiyle yapılan işlerdir. Münafikun suresinde ‘’11. Allah bir nefsi eceli geldiği vakit de asla geriye bırakmaz’’, o zaman duanın faydası olmaz. Her ne de yaparsanız Allah haberdardır. Binaenaleyh Allah'ın zikrinden gaflet etmeyip Allah için infak edenlerin de unutup da dünyaya dalanların da yaptıklarını bilir ve cezalarını veya mükafatlarını verir. Bu da kâr ve zarar günü olan hesab ve aldanma gününde belli olacaktır.
"Allah'ın şanı yücedir. O dilerse sana bunlardan daha iyisini verir" o, kullarının ihtiyaçlarına göre verir. Birine bilgi ve ilim kapılarını açar ve ona dünyalık kapılarını kapatır. Bir diğerine de rızık kapılarını açar fakat onu anlayış ve ilim zevkinden mahrum eder. Ona itiraz edilmez. Çünkü o dilediğini yapandır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.