En zayıf halka: CHP
Türk Devleti, kapıya dayanan büyük savaş öncesinde iç cepheyi güçlendirmek için olağanüstü bir çaba gösteriyor. Zaman daraldı. Tüm dünya diken üstünde. ABD-Çin eksenindeki gerilim, neredeyse dünyayı ortasından çatlatacak.
Kimsenin kuşkusu olmasın; yaklaşan savaşın önemli bir hedefi de bizim ülkemizdir. Mesele sadece Hilal-Haçlı kavgası değildir. Aynı zamanda dünya ekonomisi ve paylaşım düzenini değiştirme, yönlendirme gayretleri de kavganın ana sebeplerindendir. Türkiye, Asya-Avrupa ekonomi ve ticaret koridorunun en önemli geçiş kapısıdır. Tarih boyunca Çin-Avrupa ticaret yolunun önemli bir durağı olan Anadolu, bugün de Çin ile Avrupa’yı tekrar karadan bağlayacak olan Kuşak Yol Projesi’nin en tercih edilir geçiş güzergâhıdır.
İÇ KALENİN TAHKİMİ İTHİYACI
Hal böyle olunca, ABD ve yancılarından gelen şer dalgasının ana hedefi de bizim ülkemizdir. Dolayısıyla “Aman savaştan uzak duralım, etliye sütlüye karışmayalım…” mızırtılarının bir kıymeti yoktur. Zira ufuktaki savaş, Türkiye’nin de başına çorap örmek için tezgâhlanmaktadır. Yapılması gereken, bu savaşa iyi hazırlanmak ve iç bünyemizi güçlendirmek; cepheyi iyi tahkim etmektir.
Tahkimatın en önemli unsuru, siyasî yelpazedeki tüm partilerin, aralarındaki görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak, ülkenin güvenliği, vatanın bütünlüğü ve savunmanın güçlendirilmesi gibi siyaset üstü konularda ittifak halinde hareket etmesidir.
Cumhur İttifakı, ülkeyi yönetme sorumluluğunun da gereği, atılabilecek en uç adımları atarak, terör örgütü PKK’nın siyasî temsilcisi olan DEM Partisi’ne MHP’nin elini uzatma erdemini gösterdi. MHP, terör güdümündeki partiyi ve temsil ettiği sosyolojiyi, Kandil’deki terör baronlarının tahakkümünden kurtarmak gayesiyle, örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’ın DEM TBMM Grubunda, ‘örgütün lağvedildiğini ilan amaçlı’ konuşmasını dahi gündeme getirdi.
EN ZAYIF HALKA
Siyasî yelpazeye uzaktan baktığımızda, iç cephe tahkimatı noktasında en sıkıntılı noktanın, DEM Partisi’ni ‘Türkiyelilik’ çizgisinde hizalamak olduğu sanılabilir. Lakin CHP’nin durumu ve duruşu çok daha vahim bir tablo çiziyor.
Geride kalan yerel seçimlerde, PKK’nın siyasî uzantılarıyla ‘Kent Uzlaşısı’ gibi cıcılı-bıcılı bir ambalaj içinde ittifak kuran CHP, çok sayıda PKK sempatizanını/mensubunu, kendi adına aday gösterdi. Bu kirli ittifakın en sivri noktası da İstanbul/Esenyurt oldu.
Siyasî hayatı PKK’nın siyasî uzantılarında geçmiş olan bir ismi, terör örgütü uzantılarıyla yaptığı ittifakın gereği olarak, sanki CHP’liymiş gibi aday gösteren Anamuhalefet Partisi, İstanbul’da seçim kazanmak uğruna, terör örgütünün İstanbul’da belediye kazanması için ‘taşıyıcı annelik’ yaptı.
Bu kirli ittifak, aslında CHP’nin ilk vukuatı değildi. Daha 1991’de, henüz kendisi de ‘SHP’ adını taşıdığı dönemde, PKK’nın siyasî uzantısı olan 23 adayı kendi listesinden milletvekili seçtirmiş ve bölücü siyaset krizinin fitilinin, milletvekili yemin töreninde ateşlenmesine zemin hazırlamıştı. O günden bu yana da CHP, sık sık terör örgütünün uzantısı olan siyasî yapılarla açık veya örtülü ittifaklarını sürdürdü.
TUTUKLANAN ZAT HANGİ PARTİLİ?
Esenyurt’a CHP kontenjanından Belediye Başkanı seçilen HDP/DEM’li şahsın PKK ile olan organik ilişkileri, devletin güvenlik birimlerince tespit edilip yargıya intikal ettirilince, CHP, söz konusu şahsın ‘CHP’li olduğu sanrısıyla’ harekete geçti. Terör örgütü üyeliği suçlamasıyla tutuklanan şahsın hamiliğini fahrî olarak üstlenmiş bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, her zamanki nobran ve haddini bilmez tavırlarıyla, Türk Yargısını ve emniyet birimlerini tehdit etmeye başladı. Esasen birilerinin çıkıp, bu şahsa, kendisinin sadece İstanbul Belediye Başkanı olduğunu; Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı olmadığını ve dahi devletin genel yönetiminde etki ve yetki sahibi olmadığını hatırlatması lazım. Hoş, hatırlatılsa dahi Ekrem Bey’in ‘haddini bilmek’ konusunda hayli sıkıntılı olduğu herkesin malumudur. Dolayısıyla o şahsı uçuk-kaçık fakat kof tehditleriyle baş başa bırakıp geçelim.
CHP, Esenyurt Belediye Başkanı’nın PKK üyeliği suçlamasıyla tutuklanması üzerine, tası tarağı toplayıp, İstanbul’a mitil atma kararına vardı. Hoş, Ankara, Bolu ve Afyonkarahisar belediye başkanları, CHP’nin İstanbul’a koşma çağrısını takmadı. Eh, onca kusur görmezden gelinebilir. Tabii, önümüzdeki süreçte bu ayrışmanın daha derin bir çatlağa dönüşmeyeceğinin garantisi yok.
HER TAŞIN ALTINDAN ÇIKAN
CHP’nin PKK uzantılarıyla yaptığı yerel ittifaklar, yalnızca kimlerin hangi belediyeye seçileceğiyle sınırlı kalmadı. Çok sayıda PKK/HDP/DEM mensubu/iltisaklısı da CHP’li belediyelerde işe alındı, hatta hassas görevlere getirildi.
Son olarak, TUSAŞ saldırısını gerçekleştiren kadın teröristin iki kardeşinin İzmir’deki CHP’li belediyelerde istihdam edildiği ortaya çıktı. Kim bilir, henüz ortaya çıkmamış nice kirli alışverişler vardır.
Mevzuyu özetlersek, yaklaşan büyük savaş öncesinde iç cepheyi tahkim etme, birlik ve bütünlüğü sağlama noktasında en zayıf halkamız, maalesef CHP’dir. Dahası CHP, cidden bir ‘ulusal güvenlik sorunu’ haline gelmiştir. Yazık ki Özgür Özel’le birlikte olumlu yönde değişmesini beklerken, CHP’nin bu ulusal güvenlik sorunu halleri giderek daha da vahimleşmektedir.
CHP, bir an önce silkelenmeli; Atatürk’ün kurduğu bir parti olduğunu, bu ülkenin birlik ve bütünlüğünden, Cumhuriyetimizin tekil ve bölünmez yapısından birinci derecede sorumlu olduğunu, dahası terörle iltisaklı yapılarla yol yürüyemeyeceğini idrak etmelidir. CHP’nin yaptığı affedilmez hatalar yalnızca kendisine zarar vermekle kalmıyor; Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin istikbalini de tehlikeye düşürüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.