Gara Garayev’in Politbüro üzerindeki zaferi (2)
…Kremlindeki toplantıda, Politbüro üyeleri Haydar Aliyev’i sukutla dinlediler, birbirlerine baktılar, yüzlerde hoş bir ifade oluşmuş oldu. Argümanlar olağanüstüydü; mantık fevkalade inandırıcı, yapılacak tek şey vardı - Aliyev’in söyledikleri derhal uygulanmalıdır.
“Doğru, haklısınız Sayın Aliyev”, Politbüro üyesi, siyaset ustası Suslov konuşmaya başladı: “Söyledikleriniz gerçekleri yansıtıyor. Garayev ödüllenmelidir, hem de derhal. Bu haberi kendisine sizin iletmenizi uygun buluyoruz. Hepimizin kararı böyledir”.
HAYDAR ALİYEV’İN POLİTBÜRO ÜYELİĞİ KARARLAŞTIRILDI
Aliyev’in tezi muhteşemdi, bir yetenekli Türkün onurunu, hayatını şerefle savunmuş oldu. Mutluydu, seviniyordu, bu hoş haberi Bakü’ye, Garayev’e Sovyet devleti adına şahsen, kıvanç duyarak iletti. Politbüro’daki özel odadan Garayev’i aradı, aynen şöyle dedi:
“Aziz Gara Garayev, Sovyet devleti sizi başarılarınızdan dolayı tebrik ediyor. Ben de sizi Azerbaycan halkımız adına, ayrıca kendim ve ailem adına tebrik ediyorum. Bakü’de buluşacağız”.
Aslında bu zafer daha çok Haydar Aliyev fenomeninin, Aliyev zekâsının, Aliyev yüceliğinin, Aliyev felsefesinin zaferiydi. Bilgiler daha önceden, şahsen Aliyev tarafından Politbüroya iletilmiş oldu. Sonra o kırmızı halı üzerine özel davet edildi, bu argümanlar bir daha şahsen onun dilinden dillenildi, doğru olduğu savunuldu, beğenildi. Zaten o yıllardan Politbüro’nun dikkatini çekmiş oldu. Büyük siyaset adamları arasında ismini duyurdu ve sonralar önce Azerbaycan Komünist Parti Birinci Sekreteri ve Politbüro üyeliğine dek yükselmiş oldu.
Burada şu hususu belirtmeliyiz ki, Aliyev’in şahsen müdahale ederek bir Türk insanın hayatını kurtların elinden kurtarmış oldu. Kısa zamanda Azerbaycan bestekârı Gara Garayev’in senfonileri, bale eserleri hakkında bu seferinde tamamıyla farklı yönde, Poltbüro’nun “Pravda”, “İzvestiya”, “Sovetskaya Kultura” gazetelerinde ünlü müzikologlar, bestekarlar, siyaset adamları tarafından olumlu, övgü dolu güzel makaleler, kritikler yazılmaya başladı. Garayev’in ismi dünya gazetelerine de manşet oldu.
Sovyet müziği tarihinde böyle bir geri adım hâlâ atılmamıştır. Diyorlar ya, dün dündür, bu gün bu gündür. Garayev bir anda Sovyet bestekârlarının tepesinde yerini aldı. Ülke tarihinin en başarılı, en yetenekli bestekârı adını kazandı. Sonrası zaten bellidir, Aliyev Parti Başkanı seçildikten, daha sonra ise Politbüro’ya üye iken, Gara Garayev Politbüro kararı ile bütün devlet ödüllerini, sonra da en büyük, Lenin Mükafatını “Sosyalist Emeği Kahramanı” ödülünü almış oldu. Ödülü Aliyev’in kendisi Gara Garayev’in döşüne taktı ve yüksek ödülün şerefine büyük konser programı ile gece teşkil olundu. O gün Aliyev iki mutluluğu aynı anda yaşıyordu. İlki bir zaman Politbüro üzerinde yapmış olduğu baskı iyi sonuçlar vermiştir, sonuçta Azerbaycan Türkü’nün hakkını elde etmiştir. Bu büyük bir zafer idi. Politbüro’da sözünü geçirebilmek o kadar da kolay değildi. Demir perdeyi delmek büyük cesaret ve hünerdi; Sovyet Cumhuriyetlerinden olan her Birinci Sekreter bunu yapamazdı, çünkü “milli hassasiyetleri savunanlar” damgası vuruluyordu adama, hastalık bahanesiyle derhal görevinden kenar ediliyordu. Bütün bunları göz önünde tutan Aliyev haklı davasını, sakıncalı gözüken “milli konu” çerçevesinde değil, siyaset zirvesinden çözüme getirmiş oldu.
GARAYEV’İ SAVUNURKEN ALİYEV, POLİTBÜRO’YA MAT DEDİ
Gara Garayev konusu Sovyet ideolojisi penceresinden baktığımızda siyasi şantaj olarak nitelik taşıyordu. Çünkü Türk düşmanları Ermeniler, bazı ırkçı Ruslar için iyi malzeme olmuştur. Bu nedenle Garayev’i köşeye sıkmış, her taraftan siyasi linç etme yolunu seçmişlerdi. Bunu iyi idrak eden Haydar Aliyev, Batı devletleri ve Amerika’nın Garayev’i savunmaya kalkmalarının ötesinde neler olacağını görüyordu: her an bu devletler ona, Garayev’e ülkelerinde sığınma hakkı vereceklerini de önceden görüyordu. Ve bunu malzeme olarak Politbüro üyeleri önüne serdi. Aliyev tüm yeteneği ve başarılarını kullandı, Garayev’i savunmaya kalktı:
“O zaman ne yapacaksınız? Bu muhteşem bestekârı yok etmeye mi kalkacaksınız? Dünya devletleri onu savunuyorlar, biz ise onu hâlâ da eleştirmeye devam ediyoruz. Garayev’e karşı yapılanlar haksızlık değil mi? Azerbaycan’ın bütün aydınları yanıma geldiler, bu yazılanların gerçeği yansıtmadığını savundular, bunu da sizlere iletmemi istediler. Pek, şimdi ne yapacağız? Soljenitsin’e (ünlü yazar, Sovyet sistemini eleştirdiği için sonunda Batının ısrarı ve baskısı ile Amerika’ya göç etti) yapılanların tekrar edilmemesini temenni ederim. Burada bir takım hain insanlar Garayev’e haksızlık yapıyorlar. Gara Garayev büyük bestekardır ve halkımızın onuru sayılır”.
BENİ DE GARA GARAYEV SAVUNMUŞTUR
Deha bestekârla yakından ilk tanışlığım 1974 yılında oldu. Sant Petersburg Konservatuarını bitirdim ve Bakü Operasına davet olundum, ilk temsil için A. Borodin’in ilkin, orijinal redaktede yazdığı “Prens İgor” operasını sergilemeye kalktım, Bakü’de bazı Rus şefleri üzerime kalktılar. Artı II. Perdenin 2. Tablosu Rusya dâhil Sovyetlerin hiç bir Opera sahnelerinde sergilenemiyor. Bütün operalarda II. Perde Poloves dansıyla bitiyor. Sebep, ikinci tablo Poloves Türklerinin zaferi ile bitiyordu. Ben ise ikinci Poloves dansından sonra 2. Tabloyu açıyor ve opera devam ediyordu. Koymadılar. Çektim gittim Sant Petersbur’ga, hocalarıma anlattım. Sovyetlerin on bir deha bestekar ve müzisyenleri Gara Garayev’e mektup yazdılar ve ben Bakü Konservatuarcında, Garayev’in odasında mektubu kendisine elden ilettim. Okudu, baba şefkatiyle benden yeni reji yorumunu anlatmamı istedi. Severek anlattım. Dinledi ve aynen şöyle dedi: “Sen kimseyi dinleme, kimseden de çekinme, işinin başına dön ve kendi reji yorumunu sergilemeye devam et. Ben senin arkandayım, bana telefon edebilirsin, gerekeni yapacağım.” Bu kadar. Ondan sonra işim yağ gibi gitti ve temsil fevkalade başarılı oldu, ödüller aldı. Moskova ve Saint-Petersbur turnelerinde büyük övgüler aldı, güzel kritikler yazıldı.
Gara Garayev’le olan samimi dostluğum daha sonra Moskova Bolşoy Operasında çalıştığım yıllarda da devam etti. Haftada iki defa mutlaka buluşuyorduk ve yürüyorduk, önemli konular üzerine konuşuyor, Bolşoy’da operalar izliyorduk. Ben Yemen’de görevdeyken vefat ettiğini duydum ve bugüne dek üzüntümü yaşıyorum. Çünkü Azerbaycan müzik tarihinde Üzeyir Hacıbeyov’dan sonra Gara Garayev zirveye ulaşmış deha bestekar idi. Bestekar üç senfoni yazmıştır (1944, 1946, 1964). “Leyla ve Mecnun” senfonik eseri daha sonra film yapıtı olarak dünyada sergilenmiştir. Bir sıra romanslar, şarkılar, temsillere, sinemalara müzikler bestelemiş oldu.
GARAYEV BÜYÜK VATANPERVER VE UYGAR İNSANDI
Son olarak o Müslim Magomayev’in “Şah İsmayıl” operasının yeni müzik redaktesini yazmıştır (1947 yılında). Operayı sergilediğimde Garayev yeni orkestra partisyonu üzerinde durdum, çünkü partisyonda çağdaş bir ruh vardı, yeni üslup, müzikte Garayev’in yeni uygar nefesi duyuluyordu. Azerbaycan’da bazı hasta zihniyetler, Garayev’i sevmeyen, onu kıskanan “ayak takımı” kişiler üzerime geldiler. Temsilin promyerini devlet seviyesinde üç kere durdurdular; bana tehditler, tahkirler yaptılar. “Garayev’i istemiyoruz” deyip sert kritikler yazmaya başladılar. Fakat uygar insanlar bana sahiplendiler, şef Rauf Abdullayev, merhum bestekârlar Teyfik Guliyev, Süleyman Aleskerov, Ramiz Mirişli, usta bestekâr Arif Melikov, rahmetlik Ziya Bunyadov, eski Kültür Bakanımız, merhum Prof. Dr. Zakir Bağırov, tanınmış şan ustası Müslim Magomayev vb. beni savundular. Sonunda temsil Gara Garayev’in klasik dest hattı ile fevkalade profesyonel üslupta seyircileri ile buluştu. Garayev bir başka Türk bestecinin zayıf orkestrasını ele almış, ona kendi ruhunu, profesyonel düşüncesini, sıcak nefesini eklemiş, eseri dünya operaları seviyesine dek yüceltmiştir. Azerbaycan’da bütün basın, Az. TV temsil ve orkestranın fevkalade elvan ruhu, profesyonel düzeni ve müzik dili hakkında övgüler yazdılar, halka göstermiş oldular.
Fakat ben Türkiye’ye davet olunduğum andan Bakü Opera ve Balesi’nde sergilediğim yeni tahayyül ürünüm, “Şah İsmayıl” temsili kaldırılmıştır. Eski zihniyet, bazı hasta ruhlu müzisyenler, Gara Garayev gibi deha bestekârın tırnağı bile olamayan küçük fareler (M. Gorki’nin “Ayak Takımı” tiyatrosundaki tipler) utanmadan Gara Garayev’e yeniden taş attılar... 1988-90 yıllarında ülkedeki iktidar boşluğundan yararlanan “zavallı fareler” deha bestekârın yeni müzik orkestrasyonu üzerine sergilemiş olduğum çağdaş temsili durdurdular. Eski primitif, püflenmiş şekline devam ediyorlar. Gara Garayev sanatına, Garayev şahsiyetine, Garayev’in deha simasına yakışmayan bir davranıştır, diye düşünürüm. Onlara yazıklar olsun. Garayev’in gölgesinden korkan “yarasaları” (kırlangıç), onun adına l”aik olmayan hastaları” kınıyorum.
Gara Garayev, asrımızın, çağımızın Güneşidir; deha bestekâr Azerbaycan müziğini kıtamızın zirvesine taşımıştır. Üzeyir Hacıbeyli’nin temelini oluşturmuş olduğu müzik sanatımızı çok-çok öteye, kıtamızın her köşesine götürmüş müstesna şahsiyetlerden sayılıyor.
İtalya’da C. Verdi, Almanya’da- R. Wagner, Rusya’da P. Çaykovski, Azerbaycan’da G. Garayev dünya insanlarının ruhunu okşayan altın hazineleri – müzik eserlerini miras bırakmışlardır.
Akademik, Prof. Dr. Gara Garayev Türk Dünyasının Büyük oğludur; onurlu ve şerefli evladıdır. Yaratıcılığının zirvesinde iken kalp krizinden vefat etti. Onun ruhu, şerefli adı tüm sevenlerinin, dünya insanşlarının kalbinde ebediyen yaşayacaktır.
Allah rahmet etsin. Âmin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.