Bunlar bizim askerlerimiz mi?
Asker denilince: “Millî müdafaa maksadıyla, maaşlı veya çağı gelenlerin silâhaltına alınmasıyla oluşan kuvvet, ordu, çeri, leşker, cünd, ceyş,...
Asker denilince: “Millî müdafaa maksadıyla, maaşlı veya çağı gelenlerin silâhaltına alınmasıyla oluşan kuvvet, ordu, çeri, leşker, cünd, ceyş, sipah” aklıma geliyor. Daha doğrusu zihnimde en çok da er ve erbaş olanları çağrışım yapar. Bir de öncelikle ve özellikle bu kurumsallaşmış yeri, yurdu, yuvayı “Peygamber Ocağı” mertebesinde değerlendiriyorum. Bütün bu algı ve anlayışımı -cümle âlemle birlikte- sevgili peygamberimin adıyla ‘Mehmetçik’ adını sıfat kabul edip bu ocaktakilerin tümünü böyle isimlendirip, taçlandırıyorum. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yine de kendime sorup sorguluyorum: Acaba bildiklerim mi doğru, yoksa 15 Temmuz darbesini yapmaya girişenler bizim askerlerimiz mi değil? Kısacası: Kafamın içi allak-bullak, karmakarışık… Zira kendimle çelişiyor; şüpheye düşüyorum. Sandıklarımı yukarıda sıraladım: Orduda görev yapan erden generale kadar herkesi yurdunu iyi koruyan, kahraman özelliği taşıyan, güvenilir, güçlü, kuvvetli, kudretli birileri de olarak anlıyor ve bu perspektiften böylece görüyorum. Zira, askeri kötü, çirkin, çirkef özellikte görmeyi, böylesine nam ve sıfatla anlamayı hayal bile etmiyorum. Ancak, tarihî bilgilerimi şöylece bir yoklayıp, beynimi kurcaladığımda askeri, daha doğrusu askerimizi bazı karamsar ve kötümser olayların içinde bulduğumu da yeri gelmişken söylememin doğru davranış olduğunu düşünüyorum. Yine de asilerle asilleri karıştırmamak için ufkumu ve nefsimi ‘pür dikkat’ disiplin altında tutmak zorundayım. Soru çalma hırsızlığı yaparak ‘Askerî Okullara yerleştirilen” Fetöcü’lerin mağdur ettikleri diğer öğrencilerin yaşadıklarını belgesel nitelikli konuşmalarından dinledikçe tüylerim diken-diken oluyor. Daha yolun başında ‘Fetö’cülerin başarı basamaklarını emeksiz zahmetsiz aşmaları garantiye alınmış. Kendilerini ‘bulunmaz Hint kumaşı’ saymışlar ve sanmışlar. Beleşe, kolaya, ucuza ve kısayola yönlendirilmişler. Ne kadar acı ve yanlış! Gelelim 15 Temmuz 2016 Cuma gecesindeki asker görünümlü asîlere: Milletvekilliği yapmış birisi Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde Başbakanla birlikte Amerika gezisine katılır. Gezi anılarını yazarlara ve katılımcılara şöyle aktarmıştı: “Amerikalı bir beyefendinin benimle ısrarla konuşmak ve görüşmek istediğini söylediler. Beni alıp o kişinin ofisine götürdüler. Gittiğim yer öyle resmi görünümlü bir mekân değildi. Salonda beklerken içeriden bazı Türk subaylar çıktı ve ben içeri alındım. Bana bazı sorular sordu. Anlattıklarıma: “Bunları biliyoruz, geç bunları şeklinde cevap aldım.” Zamanım yoktu ancak beş dakika kadar dinleyebildim bu vekilin konuşmalarını. Kafamda canlananlar, değerlendirmem şöyle oldu: Emperyalist amaçlar doğrultusunda kurulan ABD’de devlet adına çalışan birçok STK var. Bunlar dünyayı yeniden şekillendirip, CİA ya bilgi toplayıp, FBI’nın işini kolaylaştırırlar. Benim anlayamadığım, Türk Subayların böyle bir mekândaki işleri ve işlevleri ne idi acaba? Tarihte “padişahın kellesini isteriz!” diyerek başkaldıran pek çok asker isyanı var. Cemaat mensuplarının ABD güdümlü piyon, maşa ve ucuz karakterli ajanlardan oluşan bir ABD uşakları oldukları da Fetullah’ın kendini güvende hissetmesiyle gün yüzüne çıkmaktadır. Bunun ötesi, başkası, lâmi-cimi yok! Sözün özü: Osman Bölükbaşı merhum hep:“Bir Arap yüzünden, bir Arabistan yakılmaz!” derdi. Peygamber ocağının içindeki birkaç tane “Fetö”cü hain yüzünden de tüm askerleri aynı kefeye koyup tartarak değerlendirmek, irdelemek elbette yanlış. Şimdi tüm karamsarlıkları bir yana atıp ‘ince eleyip sık dokumak ve kılı kırk yarmak suretiyle düşünme, hareket etme zamanı. Suçsuz, kusursuz kurunun yanındaki yaşı yakarken çok titiz davranmak vicdanî sorumluluktur. Öfkeyle kalkarken, sinirle oturmamak için; kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi de başkalarına yapmamak erdemli insan olma özelliğidir. Hoşça kalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.