Darbeci pilot Yarbay Davut Uçum: 'Muhsin Yazıcoğlu’nun ölümü ile ilgim yok'
Sanık Uçum FETÖ terör örgütü üyeliğini kesinlikle kabul etmediğini açıklarken, olayı FETÖ örgütünün kendisine kurduğu bir kumpas olarak değerlendirdi.
“FETÖ örgütünün kıyafeti bana uymuyor”
Sanık Uçum ifadesinde “Ben Helikopterin test pilotuyum. İfademi verirken kimseden korkum yok, kimseden de nutuk beklemiyorum. Bunu FETÖ terör örgütünün bana kurmuş olduğu kumpas olduğunu düşünüyorum. FETÖ terör örgütünün kıyafeti bana uymuyor. Ailemdeki birçok kişi de benimle irtibatı kesti. Pantolonu FETÖ, gömleği darbe, çeketi Cumhurbaşkanı olan kıyafeti giydirmeye çalıştılar. Biz aile olarak darbelerden çok sıkıntı çektik. Ben darbe karşıtı bir insanım” dedi.
“16 Temmuz’da VIP tarzında görev olacaktı”
İfadesinde İstanbul Kara Havacılık Alayında Birlik Bakım Tabur Komutanı olarak Alaydaki en kıdemli kişi olduğunu belirten Uçum, “Ali Albayımla görev olduğuna dair Salı günü konuştum. Helikopterler bana bağlı. 16 Temmuz’da 3 helikopter hazırlanacaktı. VIP tarzında görev olacaktı. Şükrü binbaşı beni aradı. Şükrü görev olacağını ve helikopter ihtiyacı olacağını söyledi. Görev içeriğiyle ilgili bir şey söylemedi. Orada Şükrü bana ‘Ne o görevden korktun mu’ dedi ve gülüştük. Şükrü öğleden önce ayrıldı. Akşam saat 18.00'da bana harekat merkezi nöbetçi subayı uçuşlar kesik dedi. Saat 19.00'da Şükrü Seymen beni arayarak helikopter ihtiyacı olduğunu söyledi. Ben de kendisine ‘Sen isteyince helikopter kaldıramam’ dedim. Daha sonra Özcan Karaca beni aradı. Kendisi Kara Havacılık nöbetçi amiri ve emir alacağım ilk kişi. Bu süreç yaklaşık 45 dakika sürdü. Sürekli acil bir görev olduğunu söyledi. Özcan Karacan bana , “Kara Havacılık Merkezi'nden kalkın emri geldi. Kara Kuvvetleri Komutanı burada, Kurmay Başkanı burada, hemen kalk, ekip bekleme, gerekirse kendin kalk’ diye söyledi. Acil bir şekilde çıkma telaşımı görünce Ali Albay sordu. Bende kendisine Kara Kuvvetleri Komutanı takip ediyor, acil uçuş var dedim. ‘Ben de geliyorum’ dedi. Helikoptere gittik. Koşuşturmamızı gören personel hemen geldi. Ben de acil bir şekilde helikopteri hazırlamalarını istedim. Helikoptere bindik. Biz koşturmaca yaparken teknisyen helikopterden inmiş. Bu arada kesik olan uçuşların açıldığını da teyit ettim” dedi.
“Görev için İstanbul beklerken, İzmir’e gittik”
Helikopter ile kalkış yapıktan sonra Atatürk Havalimanına indiklerini söyleyen Uçum; “Görevin İstanbul'da olacağını düşünüyordum. Aprona inince personel geldi, bindi ve oradan kalktık. Kaç kişi bindi görmedim. Ben burada eksik malzemelerimi tamamlamaya çalışıyordum. Şükrü Seymen burada Çiğliye gidileceğini söyledi. Ben orada, Çiğli’ye neden gideceğimizi sordum. Hazırlığımızın olmadığını söyledim. Şükrü de bana ‘Abi göreviniz orada bitiyor. Bizi Çiğli’ye bırakıp döneceksin’ dedi. Görevin içeriğini bilmiyorduk.
“VIP uçuş olduğu söylendi”
Daha önce İzmir Çiğli'ye hiç gitmediğini ileri süren sanık Davut Uçum, “Çiğli'de yakıt ikmali yapmak amacıyla motor susturduk. Orada 3-4 tane helikopter de vardı. Yakıt ikmali yaptık. Ben ‘Dönecek miyiz’ dedim. Birinci pilot ‘bekleyelim’ dedi. Ben ona bağlı olduğum için bekledim. Yakıt ikmali yapıldıktan sonra helikoptere yakın bir yere giderek dinlendim. Oradaki pilotlar bana VIP uçuşlarına geldiklerini söylediler. Yücel Ekizoğlu ve Bahattin Akgül ile beraberdik. Orada biraz uyudum.
Personel silahlı olarak geldi ve helikopter kalkış yaptı” dedi.
“Marmaris’e yaklaşırken helikopter gördüm”
İzmir Çiğli’den Marmaris’e gelirken 15-20 kilometre uzaklıkta helikopter gördüğünü ileri süren Uçum, “Helikopterin seyrü-sefer ışıkları açıktı. Bence bu uçan helikopter Dalaman istikametinden geliyordu. Ben de helikopterin Cumhurbaşkanın helikopteri olduğu algısı oluştu. Marmaris’e gelerek personelin inişinden sonra havlandık. Birinci pilota yakıtımızın azaldığını söyledim. Bu nedenle Dalaman’a yakıt almaya gittik. Denizcilerin bulunduğu alana iniş yaptık. Karşılayan olmadı. Kuleden ‘teslim olun’ çağrısı yapıldı. Olayların anlamsız olması benim için burada başladı. Tekrar kalkarak boş bir araziye gittik. Birinci pilot birileri ile görüştü ve tekrar Dalaman Hava Meydan komutanlığına iniş yaptık. Yakıt aldıktan sonra tekrar kalktık” dedi.
“Şükrü Seymen ‘Çabuk olun’ sıkıştık’ diyerek yardım istedi”
Helikoptere yakıt ikmalinden sonra tekrar Marmaris’te askerleri bıraktıkları yerden almak için gittiklerini belirten sanık Uçum, “Havada iken polisin askerlerin etrafını yay şeklinde sarmış olduğunu gördük. Askerlerin tek gidebileceği nokta deniz tarafı idi. Her taraftan mermi geliyordu. Benim için bunun bir terörist eylemi olma ihtimali yoktu. O noktadan sonra bırakıp gidemezdim. İki grup birbirine ve bize ateş ediyordu. Çatışmazlık anlamında benim askerleri oradan almam gerekiyordu. Elimden gelen her şeyi yaptım. Sürekli ağır ateş altındaydık. Eğer ben direnseydim orada bir tane mermi yemeden 2 kilometre geriye çekilerek makineli tüfek ile baskı ateşi yaparak herkesi etkisiz hale getirir ve askerleri alırdım. Şükrü Seymen ile telefonda konuştum. Bana ‘Çabuk olun sıkıştık’ diyerek bulundukları bölgeyi tarif etti. Onların bulunduğu pozisyondan dolayı geri geri gelmeye başladım. Yaklaştım, yaklaştım, hayati sistemler isabet aldı ve biz düşmeye başladık. Yanımdaki pilot ‘Düşüyoruz’ dedi. Deniz seviyesine inerken rüzgarın da etkisi ile yükseklik kazandık. Arkada bulunan bir kişinin vurulduğunu gördüm. Biz de bunun üzerine Imsık’a doğru gittik. İndiğimizde önce Fethi Yarbay’ı, sonra da Gökhan generali gördük. Gökhan Generalin yanına giderek helikopterde yaralı var dedim. Ne yapacağız dedim. Hiçbir şey söylemedi. Biz de İzmir’e giderek burada polislere teslim olduk” dedi.
“Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri ile ilgim yok”
Darbeci sanık Davut Uçum, basında sürekli Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü ile sonuçlanan helikopter kazasında helikopterde kaza kırım ekibinde yer aldığı yönünde haberlerin çıktığını belirterek, "Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri 25’inde düştü. Ayın 28’inde de Özel Kuvvetlere ait helikopter bu bölgede kırıma uğradı. Aradaki mesafe 50 metre idi. Herkes burada tek helikopter var diye biliyor. Burada iki helikopter vardı. Ayın 29’unda Genelkurmay’ın emri ile askeri helikopterin kırımına giden ekibin içindeydim. Bu olayda kamunun vicdanını rahatlatmak için 7-8 askeri öne sürdüler. Bunlar arasında ben de vardım. Ben kazadan üç gün sonra olay yerindeydim. Medyada sürekli olarak beni yıprattılar. Araştırma yapıldı. Helikopter araziye terk edilmiş bir haldeyken ‘cihazlar söküldü’ denildi. O dönemin Özel Savcı ve Mahkemelerinde yargılandım. Benim Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü ile sonuçlanan helikopter ile bir ilişkim yoktu. Bir şekilde o olaylara çekildim. Eğer ben, bu insanlarla (FETÖ) yakın olsaydım, beni yıpratamazlardı” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.