Net konuştu: Sabretmeyeceğiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Gençlerimizin Lozan’ı incelemesinden, araştırmasından birileri rahatsız oluyor. Niye korkuyorsunuz. Tartışılsın,...

Net konuştu: Sabretmeyeceğiz
Yayınlanma:
Güncelleme:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Gençlerimizin Lozan’ı incelemesinden, araştırmasından birileri rahatsız oluyor. Niye korkuyorsunuz. Tartışılsın, incelensin, kim ne demiş görülsün, doğru yanlış bilelim. Partimin kurucusu Lozan’da imzaya gitmiş veya imza atmış diye bu doğrudur gibi bir mantık olamaz. Tek tipçi bir insan, biz böyle bir gençlik değil sorgulayan ve araştıran bir gençlik istiyoruz. Sorguladığı zaman, araştırdığı zaman hakikati bulacaktır.' dedi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Ekim Muhtarlar Günü’nde Batman, Bingöl, Burdur, Erzincan, Gaziantep, Giresun, İzmir, Kayseri, Konya, Manisa, Osmaniye, Sakarya, Sivas, Şanlıurfa, Yozgat ve Zonguldak’tan gelen muhtarlarla 28'inci Muhtarlar Toplantısında Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir araya geldi. Muhtarlar buluşmasına Türkiye Muhtarlar Konfederasyonu ve bu konfederasyona bağlı 10 Muhtar Federasyonu temsilcisinin yanı sıra Türkiye’nin en genç muhtarı olan Erzurum’un Hınıs ilçesi Alikırı Mahallesi Muhtarı 22 yaşındaki Ergün Görer, 1970 yılından bu yana 46 yıldır muhtarlık yapan İzmir’in Konak ilçesi Tınaztepe Mahallesi Muhtarı Ali Çetin Çolpan’ın yanı sıra İstanbul’un Esenyurt ilçesi Yenikent Mahallesi Muhtarı Önder Ay ile eşi Sultaniye Mahallesi Muhtarı Huriye Ay da katıldı. Ayrıca, İzmir’in Konak ilçesi Sümer Mahallesi Muhtarı Ayşe Taylan ile oğlu Uğur Mahallesi Muhtarı Devrim Zıypan da davetliler arasında yer aldı. Muhtarların, seçim ile iş başına gelen görevlerin ilk basamağı olarak demokrasinin temel taşları olduğunu belirten Erdoğan, "Bir hizmete talip olarak milletin gönlünü kazanmanın, oyunu almanın ne demek olduğunu bilmeyenlere bu işi anlatmak gerçekten çok zor. Bir atanmışlar var bir de seçilmişler. Aslında seçilmiş gibi görünenlerin bir kısmı da atanmış hükmündedir. Çünkü bunlar kendi bileklerinin hakkı ile değil, alavere dalavere ile bulundukları yerlere gelmişlerdir. Öyle olduğu için de milleti, milletin tercihlerini, milletin değerlerini küçümserler. Halkın desteğini kazanmak için verilen mücadeleyi kendi akıllarınca önemsiz görürler. Bu kişilerin çoğu gerçek anlamda bir seçime girseler, belki evlerindeki eşlerinin, çocuklarının, kapı komşularının, mahallesindeki esnafın oyunu alamayacak durumdadır. Aynı şekilde millete hizmet etmek üzere belirli görevlere atanmışların da benzer yanlışlara kapıldıklarını görüyoruz. Müsteşar, genel müdür, vali, kaymakam, daire başkanından memuruna kadar atama ile gelen tüm kamu görevlileri devletin imkanları ile millete hizmet etmek ile mükelleftir. İster seçilmiş, ister atanmış olsun herkes için üstlenilen görevlerin gereği olarak kendilerine tahsis edilen imkanlar birer emanettir. Asıl olan bu emaneti namus bilip korumak, görevinin gerekliliklerini yerine getirmektir. Muhtarlarımızın seçildikleri mahallenin veya köyün emanetini üstlenmiş kişiler olarak bu bilinçle hareket ettiklerini çok iyi biliyorum. Biz de ülkeyi yönetme sorumluluğumuzu üstlendiğimiz günden beri, insanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesini kamu yönetiminin tüm basamaklarında hakim kılmanın mücadelesi içerisindeyiz" diye konuştu. "Tarihimizi yavrularımıza iyi öğretelim" "Milletine efendilik yapan değil, hizmetkar olan bir yönetim anlayışının yerleşmesi konusunda çok önemli bir mesafe katettik" diyerek sözlerine devam eden Erdoğan, "15 Temmuz gecesi vatanına, bayrağına sahip çıkmak için yolları ve meydanları donatan milletimiz işte bu anlayış ile devletinin yanında yer almıştır. O gece darbecilerin karşısına dikilen kahraman vatandaşlarımız ancak istiklaline sahip çıkarsa güvenli bir geleceği olabileceğini biliyordu. Bunun için biz 15 Temmuz’a 2. Kurtuluş Savaşımız diyoruz. Kurtuluş savaşımızı öncesi ve sonrası ile çok iyi öğrenmek, çok iyi anlamak mecburiyetindeyiz. Onun için dün YÖK’ün yapmış olduğu toplantıda tüm rektörlerimize, dekanlarımıza, profesörlerimize ve gençlerimize şunu ifade ettim, hocalarımızdan istirhamım şudur dedim: 'Tarihimizi yavrularımıza iyi öğretelim. Çünkü bizi hep yalan söyleyen tarihle aldattılar.'
 Öğrencilerimize, gençlerimize de kendi tarihlerini iyi öğrenmelerini tavsiye ettim. Son zamanlarda gündemde olan önce Lozan’ı ifade ederek gündeme düşürdüğümüz konu, ardından Misak-ı Milli konusu bu sürecin nasıl yönetildiğini, bizlere nasıl bazı gerçekleri yanlış öğrettiklerinin en açık ifadesidir" ifadelerini kullandı.
"Siyasi hareketlerde doğruda bütünleşmeyi ortaya koyduğu sürece bu millet kazanacaktır" Gençlerin Lozan’ı incelemesinden, araştırmasından birilerinin rahatsız olduğuna dikkat çeken Erdoğan, şöyle devam etti: "Niye korkuyorsunuz. Tartışılsın, incelensin, kim ne demiş görülsün, doğru yanlış bilelim. Partimin kurucusu Lozan’da imzaya gitmiş veya imza atmış diye bu doğrudur gibi bir mantık olamaz. Acaba doğru mudur? Bu soruyu kendimize bir soralım. Yanlış diyenler varsa niye yanlış diyor bunu da soralım. Tek tipçi bir insan, biz böyle bir gençlik değil sorgulayan ve araştıran bir gençlik istiyoruz. Sorguladığı zaman, araştırdığı zaman hakikati bulacaktır. Ben gençliğimizi bir bal arası gibi görmek istiyorum, eşek arısı gibi değil. O daldan dala çiçekten çiçeğe dolaşsın ve gelsin o balı yapsın ki tüm insanlık ondan istifade etsin. İnşallah bunlar olacak. Misak-ı Milli neden rahatsız ediyor. Misak-ı Milliyi gündeme getiren kim? Gazi Mustafa Kemal. Bak biz rahatsız olmuyoruz. Misak-ı Milli, batıdan doğuya nasıl başlıyor. Burada bir tarih yok mu? Burada bu milletin geçmişi yok mu? Niye rahatsız oluyorsunuz? Rahatsız olmayın. Bunu da öğrenelim, bilelim. Dün neydi bugün ne. Bunu birileri anlamak istemiyor, derdi başka. Ama anlayanlar var. Sayın Bahçeli’nin dünkü konuşmasında da ifade ettiği gibi, kendisine de teşekkür ederim. Çünkü siyasi hareketlerde doğruda bütünleşmeyi ortaya koyduğu sürece bu millet kazanacaktır. Bunu başarmamız lazım." "2016 yılında 1923’ün psikolojisi ile hareket edemeyiz" Siyasette büyük bedeller ödendiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bugün geriye dönüp baktığımızda, Osmanlı öylesine büyük ve köklü bir devletti ki, bu devin yıkılışı milletimiz üzerinde maddi ve manevi olarak derin yaralara yol açmıştır. 1914 yılında 2.5 milyon kilometrekare olan topraklarımızın büyüklüğü 9 yıl sonra Lozan’ı imzaladığımızda daha sonra topraklarımıza katılan Hatay ile birlikte 780 bin kilometrekareye düşmüştür. Süre ne kadar dar. Kurtuluş Savaşımıza girerken hedefimiz Misak-ı Milli sınırlarımıza sahip çıkmaktı. Maalesef hem batı hem de güney sınırlarımızda Misak-ı Milli hedeflerimizi koruyamadık. Dönemin şartları itibariyle bu durumu mazur göstermeye çalışanlar olabilir. Bu yaklaşımı bir yere kadar mazur görmek mümkündür. Asıl vahimi zorunluluklardan kaynaklanan bu durumu esas olarak kabul edip, kendimizi tamamen bu kabuğun içerisine hapsetme anlayışıdır. Biz işte bu anlayışı reddediyoruz. Türkiye’yi 1923’ten beri böyle bir kısır döngüye hapsedenlerin amacı, coğrafyamızdaki bin yıllık varlığımızı Selçuklu ve Osmanlı geçmişimizi bize unutturmaktır. Biz 780 bin kilometrekareye nerelerden geldik. 20 milyon kilometrekarelerden geldik. 2016 yılında 1923’ün psikolojisi ile hareket edemeyiz. Bunda ısrar etmek ülkeye ve millete yapılacak en büyük haksızlıktır. Cumhuriyetimizi kurduğumuzdan beri dünyada her şey değişirken, biz o tarihteki konumumuzu korumayı kazanç olarak göremeyiz. İstiklalimizi bu anlayış ile kazandığımız halde bizi Cumhuriyet tarihimizin tamamını hattı müdafaa ile geçirmeye zorlayan anlayışı geride bırakmak mecburiyetindeyiz. 93 yıldır başımıza ne geldiyse işte bu anlayıştan gelmiştir. Geriye dönüp baktığımızda, sorun kapıyı çalmadan, bıçak kemiğe dayanmadan, gırtlağımıza kadar bataklığa gömülmeden harekete geçemediğimizi görüyoruz. Bunun için dikkat ederseniz kapımız hiç boş kalmadı. Rahat nefes aldığımız bir dönem olmadı. Siyasette büyük bedeller ödedik. Darbelerle, muhtıralarla çok zaman kaybettik. Ekonomide büyük bedeller ödedik. Aynı kulvarda yarışa başladığımız ülkelerin maalesef fersah fersah gerisinde kaldık. İnsani olarak büyük bedeller ödedik. Terörle mücadelede, kardeş kavgalarında binlerce evladımızı kaybettik. Artık bedel ödemek istemiyoruz" ifadelerini kaydetti. "Bundan sonra bıçak kemiğe dayanana kadar sabretmeyeceğiz" Türkiye’nin artık yanlış güvenlik anlayışını terk ettiğine dikkat çeken Erdoğan, "Bundan sonra sorunların kapımızı çalmasını beklemeyeceğiz. Bundan sonra bıçak kemiğe dayanana kadar sabretmeyeceğiz. Artık sorunların üzerine biz gideceğiz. Terör örgütlerinin gelip bize saldırmasını beklemeyeceğiz. Bu örgütler nerede faaliyet gösteriyorsa gidip orada tepelerine tepelerine bineceğiz. Suriye’de, Irak’ta bize yönelik tehdit mi var? Bize yönelik tehditlerin sınırlarımıza dayanmasını beklemeyeceğiz. Tehditleri kaynağında yok etmenin çaresine bakacağız. Sineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutmanın yollarına bulacağız. 30 yılı aşkın bir süredir Türkiye, PKK terör örgütü ile mücadele ediyor. Bu örgütün yaklaşık 40 bin mensubunu imha ettik ama eylemlerini durduramadık. Çünkü biz uzun yıllar PKK bize saldırdığında karşılık veriyorduk. Bundan sonra ülke içinde ve dışında PKK’yı saklandığı inlerinde bulup bertaraf edeceğiz" dedi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.