Ramazan ayında yarenlik ve hoşgörü

Yaptığımız nükteli yarenliklerin bazen dozunu aştığımız, abarttığımız, farkında olmadan gaf yapıp, pot kırdığımız da olmuyor değil... Gerçeği...

Ramazan ayında yarenlik ve hoşgörü
Yayınlanma:
Güncelleme:

Yaptığımız nükteli yarenliklerin bazen dozunu aştığımız, abarttığımız, farkında olmadan gaf yapıp, pot kırdığımız da olmuyor değil... Gerçeği yansıtsa da yansıtmasa da, yarenlik hayatın tuzu, biberi; onsuz da olmuyor ki! Esasen yarenlik,  nükte, hiciv, taşlama, fıkra ve mizah gibi kültürel mesajı olan söylemlerin içinde biraz(cık) da ‘beyaz’ ya da ‘pembe’ renkli yalanın olduğu tartışmasız gerçektir. Malûm: ‘Ramazan’ sabır ayıdır...  Kırşehir Halk kültüründeki unutulmayan Ramazan yarenlik örneklerini sabırla ve hoşgörüyle buyurun birlikte okuyalım:   TEPEMİ ATTIRIRSA BEN RAMAZANI YERİM! Ramazan geliyor, ne yapacaksın, onu nasıl karşılayacaksın?” diye sormuşlar... Sorunun muhatabı bizim komşu erenler de: “Hoş geldi, sefa geldi. Uslu durursa gül gibi geçinir, gideriz. Tepemi attırırsa, hatır gönül dinlemem, vallah-î ben onu yerim!” demiş.   MUCUR AÇLIKTAN ÖLÜYOR! Hacıbektaş-Mucur arasında dolmuşçuluk yapan ve nüktedanlığıyla bilinen şoför Çerkez; Ramazanın Ağustos aylarına rastladığı çok sıcak bir yaz gününde Mucur’a yolcu getirir. Oruç tutmadığı savurduğu sigarasından belli. Mucur’da karnını doyuracak açık bir lokanta veya pide fırını da bulamamış. Yolcuları toparlayıp Hacıbektaş’a döndüğünde, gördüklerini ve yaşadıklarını duraktaki şoför dostlarına şöyle aktarmış: “Mucur’da öğleyin karnımı doyuracak açık bir yer bulamadım. Halkın benizleri solmuş, susuzluktan dilleri-damakları kurumuş, açlıktan nefesleri kokuyor. Şuna baksana Hacıbektaş öyle mi? Tüm lokantalar açık, bolluk-bereket var. Nankörlük etmeyin Hacıbektaşlı’lar, varın yurdunuzun kıymetini bilin! Mucur açlıktan ölüyor!”   BEN YARIM MÜSLÜMANIM! Bizim köylü “Sötüre” lâkaplı Halil, çevresinde zengin, yani ‘ağa’ olarak bilinir.  Ekili arazisi çok, mevsim yaz. Üstelik o yıl Ramazan da Temmuz ayına denk gelmiş. Memleket harpten çıkmış,  ki Halil Ağa çalıştıracak ırgat bulamıyor. Eline tırpanı alıp ekini kendisi işlemek zorunda kalıyor... Çünkü ekin zamanında hasat edilmezse, tarlada kalacak,  zarar edecek... Moral dersen, tümden bozuk... Kurugöl’ün içinden geçen karayolunun kenarındaki tarlasında saatlerce tırpan sallamış, öğleye kadar tek başına ekini işlemiş. Acıkmış, yığının gölge tarafına oturmuş öğle yemeğini yedikten sonra kırmızı boççayı kafasına dikip su içerken, yoldan geçen zaptiyeler kendisini görmüşler. Zaptiyeler  bir hışımla üstüne yürüyüp çıkışmışlar Sötüre Halil Ağa’ya: “Sen ne biçim müslûmansın! Ramazan ayında olduğunu bilmiyor musun?  Orucu niye yiyorsun? Şimdi seni karakola çekip bir güzel ıslatalım mı!” deyince; Sötüre Halil Ağa hemen kendini toparlar: “Bu dediklerinizin hepsini biliyor ve hepsine aklım eriyor. Amma ve lâkin bilmediğiniz bir şey var:  Ben müslûmanım, amma soya, yani yarım müslümanım. Ramazan ayının birinci yarısında onbeş gün oruç tutarım. Bu gün de Ramazanın yirmisi olduğuna göre,  itikadımca Ramazanın ikinci yarısında oruç tutmam...” deyince;  Zaptiyeler: “Ha, öyleyse mesele yok. Haydi kolay gelsin.  Kusura bakma !” deyip, yanından ayrılırlar. Sözün özü: Dedim ya ‘Sabır’ ayında konuyu Kırşehir Anekdotlarıyla bütünleştirip, yarenlik tadında ve tavında zihinlerde kalmasını amaçladım. Sağlıklı güzel günlerde hayırlı Ramazanlar efendim! (Âmin). Hoşça kalınız.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.