Turizm de kayan yıldız trajedisi
Ülkeye turist getirebilmek için davet mektubu yazılacakmış. İş davete kaldı demek. Bir ülkeye davetle turist gelmez, gelen olsa bile onun adı turist değil...
Ülkeye turist getirebilmek için davet mektubu yazılacakmış. İş davete kaldı demek. Bir ülkeye davetle turist gelmez, gelen olsa bile onun adı turist değil misafir olur. Turistin ülkemizden ayağını çekmesinin nedeni sizin arka bahçenizde yetişen bostan ürünlerinin tavır, düşünce ve dilleridir. Uygulana yanlış politikalarla gelinen noktalardır. Suriye de girdiğiniz bataklıktan ülkemizin üzerine sıçrayan çamurlardır. Turistin ülkemize gelmesi için önce sizin kendi arka bahçenizi temizleyip Uluslararası çağdaş koşullara taşımanız lazım. Ülkemizde hasret kaldığımız barış ortamını sağlayın, işte o zaman davete gerek bile kalmadan turist sizi arar bulur. Geçmiş yıllarda otuz beş bin yatak kapasitesi ile bir milyona ulaşan turiste ne oldu da birden bire ülkemizden ayaklarını kestiler. Evet, ülkemiz büyüdü dünya ekonomileri arasında ki yerini aldı. Uluslararası boyutta ki eserlere imza attık gururluyuz. Elde ettiğimiz güç ve nüfus ile dünya ya korku salmaya başladık. Bunu İngiltere korkularını dile getirerek referandum yoluyla AB üyeliğinden çıkmak suretiyle gösterdi. Neden, Türkiye AB üyesi olursa serbest dolaşım hakkını kazanır, Avrupa ya Türk akını başlayabilir korkusu. Ne kadar ırkçı ve milliyetçi bir yaklaşım. Refah paylaşan bir ülkenin değerlerini yakalayabilmek için mücadele verilen bir ülkenin böyle bir düşünceye saplanması incitici. Dış ülkelerin büyük çoğunluğunun bize bakış açısı böyleyken bizim her şeyden önce kendi bildiğimiz doğruları Uluslararası doğrulara doğru taşımamız gerekmez mi? Üstelik önüne gelene parmak sallayarak haddini bildirmeye kalkmak yaratılan bu Ortaçağ zeminin de ülkede güven ortamı turist için oluşur mu? Her şeyden önce dış ülkelerde yarattığın imaj pek iç açıcı değil. Bırak yabancı Turisti ülke vatandaşımız bile değil deniz de kıyıda parkta trafikte toplu yerlerde bile kendini güvende hissetmiyor. Ya freni patlayan bir kamyonun ya bir maganda kurşununun ya da terör belasının kurbanı olmak istemiyor. Gelen Turisti ya alışverişte elin gavuru diye kazıklamaya kalkıyorsun, ya da kıyı da köşede taciz edip tecavüze yelteniyorsun. Daha geçenlerde yapılan ihbara rağmen ihmale uğrayan Turizmin anakondası İstanbul Sultanahmet meydanın da on Alman turisti teröre kurban etmedik mi? Önce Siyasi ve İdari muktedirlerin hem dillerine ve alacakları önlemlere-tedbirlere dikkat etmeleri gerekmez mi? Kullanılacak dil Uluslararası hukukun gereklerine ve diplomasisine dayanmalıdır. Bu dil diplomasiyi gerektirdiği kadar barışı, ülke çıkarlarını çağdaş normları da gerektirir. Demokrasiler de şiddet dilinin yeri yoktur. Şiddet içeren dil az gelişmiş ülkelerin hiç gelişmemiş diplomatik dilidir. O nedenledir ki dış ülkelerde ki imajımız ayaklar altında paspas edilmektedir. Ticari ilişkiler de bağımlı olduğun ülkenin uçağını 17 saniye ihlal etti diye düşür, vurulan uçaktan atlayan pilotu havadayken teslim almak yerine vur Cenevre anlaşmasına aykırı öldür sonra da yakaladığın katili mahkeme kararıyla serbest bırak. Sonra kalk sevinç naraları at biz Türk’üz bize bir şey olmaz de. Bir yanlışın Ülkede ki Turizmi de imajını da nasıl yaraladığını görüyoruz işte. İstediğin indirimi uygula, istediğin kadar davetiye çıkar istediğin kadar cennet benzeri ülkeye sahip ol, bombaların patladığı güven ortamının oluşmadığı, niye yan baktın diyenin hemen silahına sarıldığı, ben bitti demeden bitmez diyen kocanın karısını boğazladığı, trafikte kuralsızlığın kural haline geldiği, İnsan Hak ve Özgürlüklerin ayaklar altına alındığı, Basın özgürlüğünün yok edildiği, söz söyleyenin gösteri yapanın üzerine bahçe sular gibi şuursuzca gaz sıkıldığı bir ortamda ne yabancı turist gelir ne de güven duyulan bir ortam oluşur. Bu kafa da AB üyeliğini de sağlamaz. Böyle bir güvensizlik ortamına siz olsanız gider misiniz? Böyle bir ortam ancak turizmle geçinen dış ülkelerin bacalarını tüttürür. Zaten yerli turist ekmek derdine düşmüş tatil yapacak parası yok. Ülkede ki tasarruf oranının %20’ den %9’a düşmesi bunu doğrulamıyor mu? Üstelik ülkede öğle bir batıl inanç yaratıldı ki deniz ortamının namahrem ile haram ile uğraşmak olduğunu söyleyip yerli turistinde ayağını denizden keser oldunuz. Haremlik-Selamlık diye plaja perde çekerek denizi de böldünüz otelde. Ortaçağ da bıraktığınız kafalarınızı bu güne taşıyın. Çıkarın kafalarınızı devekuşu gibi soktuğunuz kumdan. Ekonomilerini turizmle geliştiren diğer Müslüman ülkelere bir bakın. Onlar böyle akla ziyan işler yapıyor mu? Ülkenizi biraz olsun seviyor ve insanınızı kalkındırıp yüceltmek istiyorsanız kinden, inattan tövbe tutmayan dilinizi yüreğinizi arındırın. Yüreğiniz, hoşgörüyle barışla sevgiyle dolsun. İşte turizme çıkarılacak davetin yolu budur. Ülkemiz de eşsiz güzellikler ve dünya ölçeğinde otellerimiz var. Tek eksik olan insanımızın bugünkü çağdaş ortama ulaştırılmamış olması. Hep herkesi, her ülkeyi kendi doğrularımızla yargılıyoruz. Eksik olan siyasette kullandığımız dil, ülkenin içinde bulunduğu özgürlük ortamı, demokrasimizin, hukukumuzun, ülkede yaşanan gerginlik ortamının dış politikamızın da Suriye üzerinden üstümüze sıçrayan çamurun da yaratılan imajımızın da etkileri var. Ben yaptım oldu diyerek bir yere varılmaz. Deneme-yanılma yöntemiyle ilerlemek Ortaçağ da kaldı. Günümüz dünyasının çağdaş koşullarına gelin bilime ve sanata dayanın. Bakın o zaman ülkeye nasıl turist akacak. Korkmayın ülkeye turistin gelmesiyle kimse dinden-imandan çıkmaz. Dış dünya da aleyhimize oluşan imaj kalkar da üzerimizde ki kara bulutlar dağılırsa, işte o zaman ülkemize turistte gelir içimizi aydınlatacak güneşte görünür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.