Her şeyin tadı bayram olsun
Bayram tadı denilince hep memleketim gelir aklıma.
Doğup büyüdüğüm güzel topraklar.
Ne vakit dar da kalsam, saniyelerde de olsa çocukluk yıllarımı hayal ederim. Aldığım enerji ile yeniden güçlenirim.
Kırşehir- Kaman. Ağaçlar arasında gizlenmiş bir evde büyüdüm.
Evimizden sonrası büyüüük üzüm bağları, uçsuz -bucaksız bostanlardı.
Evimiz huzurun kendisiydi.
Bayram elbiselerimizi, Babamın SÜMER'den aldığı kumaşlarla, Annem dikerdi.
Ama ille de yeni elbiseler, yeni ayakkabılar.
Tabii altı çocuğun hepsine olmasa da hepimizi çok mutlu eden bir şey mutlaka olurdu. Öyleydi yani.
Tüketmemiştik henüz her şeyi. Millet olarak.
Anneme de elbise alınırdı.
Bu kadar işin ve çocuğun arasında bir de elbiselerle uğraşırdı.
Mahalledekilerle mi; yoksa kendisi ile girdiği bir müsabaka mıydı bilmem, ama hani "diktiği giyilir pişirdiği yenilir " denilenler dendi.
Sümer basmaları çok tutunca babam " Kara kaplı deftere Yazdım bunları, düşünün, çalışın ve günü gelince halledin" derdi. Bunu yazmak çok zor ama halledemedik. Yetmedi.
Kaman'da herkes Çarşı Camii'nde kılmak isterdi bayram namazını. Evden biraz uzaktı. Yürüyerek gidilirdi.
Her zaman çok şık giyerdi. Ama sanki beyaz gömleği ve kravatı bayramda daha bir farklı olurdu.
Miray büyüyünceye kadar bize sorardı, nasıl oldum diye.
Liseye kadar heyecanla hiç sektirmeden kalktık Bayram Sabahları. Lisede biraz, Üniversitede Ankara'dan gelmenin nazını kullansak da, annemden hiç kaçamadık.
Zaten sofra kurulabilmesi için salonun SALON halini alması gerekiyordu. İyi ki de bize kanmamışsın be Anne.
Tabii bir daha su böreği yiyememe ihtimali de başka bir etkendi. Onca hazırlık, dikiş, çocuk, bulaşık, ütü derken arada- derede hamur yoğurup açtığı yufkalardan yaptığı su böreği tüm mahallede meşhurdu.
Şimdiyi düşündüm de "çürümüşüz"
Ablam kendi börek dilimini saklar tepsinin bittiğinden emin olduktan sonra karşımıza geçip yerdi.
Biz de her bayram bu oyuna gelirdik.
Zaten her şeyin yenisi de O'nu alınırdı.
Biz de heyecanla domino taşı gibi bir üstümüzden gelecek bizce yenileri beklerdik.
Ama hep mutlu olurduk.
Bayram öncesi son Çarşamba mutlaka köyden Büyükbabam gelirdi, bir helke yoğurt ve bir bidon sütle . Su böreğinin malzemesi.
Balkona çekilirler annemle en az yarım saat bizim duyamayacağınız tonda konuşurlardı.
Hala merak ederim , ne yaptıysak duyamadığımız o konuşmaları .
Tek bir şey dikkatimi çekerdi. Büyükbabam gider gitmez Annem normalde kendisinin yaptığı tüm işleri bize buyururdu.
Bu durum bizce biraz sıkıcı olsa da iki gün sonra her şey normale dönerdi.
Bayram tadı nedir deseler tüm bunlar derim işte.
Bir benim için mi böyle diye sordum çevreme.
Hiç farklı cevap gelmedi. Herkes kendi çocukluğunda Mutlu.
Kıyaslandığında ne eksik var?
Çok fazlası var sanki .
Neyi tükettik bu kadar? Bunu da bir teşekkürle anlatayım.
Bu yazının talebi Antalya'da ormana saklanmış bir yerde ailece otururken geldi. Tamda "umarız bayram tadında geçmiştir" diyordu Sinan Aybattı bey güler yüzüyle.
*****
Abartısız farklı ülkelerden belki yüzlerce insanı en ufak yüz asıklığı hissetmeden dinlemesiyle, sakin çözümcü tavrıyla, çocukluğumuzdaki güven ve dinginliği hissettiriyordu.
Gün nasıl ya da ne gün olursa olsun bayram tadında olmasını sağladı yaptıklarıyla.
Sonsuz teşekkürler Sinan Aybattı Bey; huzuru, Bayram tadını, unuttuklarımızı, yeniden hatırlattığınız için.
Çocukluğumuzda ki Bayram Tadını almak için hepimizin hatırlaması gereken şeyler var.
Samimiyeti, beklentisiz konuşmayı, hedefsiz hoşgörüyü, varlık sebebimizi, işimiz ne olursa olsun elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmayı hatırlamamız gerekiyor.
Belki daha da çok " bu zamandan sadece geçtiğimizi" unutmamamız gerekiyor. Her gününüzün Bayram tadında geçmesini dileğiyle......
Not: 18 Eylül de "Vatan Şaşmaz ile İş Dünyası" programında ATV ' de yayınlanmak üzere bir bant çekimi olacak idi. An itibarıyla üzücü haberi öğrendim. Allah'tan rahmet, yakınlarına da sabır diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.