HOLDİNG VE PATRONU
Bazen her bildiğimizi yazamayız. Yazmamak da gerekir. Ancak, toplumsal menfaat içeriyorsa yazmamak bazen de vebal olur!
Devasa bir holding’ iniz (şirketler topluluğu) var olduğunu düşünelim. Ülkenin tamamına hizmet veriyorsunuz ve Dünya’nın tamamı ile bağlantı halindesiniz. Kaliteli ve çok üretmek zorundasınız. Ülke içinde değişken olmakla birlikte her zaman rakipleriniz olduğunu da biliyorsunuz. Holdinginiz, açgözlü Dünya’nın iştahını sürekli kabartıyor olduğunu da her an yaşayarak biliyor ve görüyorsunuz. Holdinginizi ele geçirmek için bıkmadan ve usanmadan her yol deneniyor, devam edecekler. Çünkü endamlı, zarif, gerdanlığı mücevherlerle dolu, güzelliği dillere destan kız gibi. Kim istemez ki? Elde etmek için her şeyi yaparlar!
Rakip holdingler çok acımasız. Ahlak, erdem, hak, hukuk gibi kavramları sözde çok kullanır, icraatta asla uymazlar. Firmalarınızın her türlü mahremini satın aldıkları ve içinize yerleştirdikleri ile yıllar yılı alırlar ve almaya devam etmek isterler! Bunu temizleyecek gücü bulunca, gereğini yaparsın ve daha yapacak, temizleyecek çok haşarat olabileceğini de bilebilirsin!
Patron; idealist, ileri görüşlü, vefalı, gece-gündüz durmaksızın çalışan, çabalayan ve adeta biyonik birisi. Daha kaliteli üretmek, rakip firmalardan geri kalmamak, ilerde olanlara yetişmek, kimsede olmayanı ürettirmek gibi muazzam hedefleri ve bu hedefleri gerçekleştirmek için zeki, çalışkan, innovatif (yenilikçi) çalışma arkadaşlarına ihtiyacı var. Patronun etrafını çevreleyen kişi ya da kişiler ise; her işi patrona götürüp büyük ideallerin önünü bilerek ya da bilmeyerek kesmek mi istiyorlar diye sormadan edemiyor insan!
Patron; hesap verilebilir, şeffaf, üretken, yürekli, zeki, vefalı, adanmış, liyakat, ehliyet, emanet ve adalet ilkeleri doğrultusunda ve oto kontrol sistemine uygun bir ekip ile teşkilat sistemini kurarak pek ala her şeyi kontrol altına alabilir. Gelişmeleri yakından uzağa, uzaktan yakına modeli ile gözlemleyebilir, gerektiğinde acil müdahale sistemini derhal devreye alabilir.
Büyük hedeflere doğru yürürken, devasa holding’de her kararı, hemen her türlü yönetici istihdamını, görevden almayı, eleştirene cevap vermeyi, iş ve işlemlerdeki aksaklıkları gidermeyi, yenilikler yaptırmayı, mevcut ve oluşabilecek sorunlarla boğuşup çözüm üretme gibi her işi patrona yıkmak zulümdür, vebaldir!
Patronun etrafını çevreleyenler doğru adamı ancak biz bulabiliriz! Aksi takdirde; güç-kudret ile emek vererek kurduğumuz firma elimizden gidebilir diye düşünebilirler! Masum gibi bu düşünce yersiz ve gereksizdir. Çünkü oto kontrol sisteminiz çalışmıyor demektir. Alt kademelerden yetişip gelenler kariyerleri önünde sizi set olarak göreceklerinden güvenirlik ve sadakat duyguları yok olabilir! Yenilikçileri değerlendirme fırsatı bulamayabilirsiniz! Oysa Dünya’nın acımasız rekabetindeki firma denen geminin, fırtınalı sularda sağ salim yoluna devam etmesi gerekiyor.
Peki, “ne yapsın patron?” diye soralım. Sistem kursun efendim. Görev, yetki ve sorumluluk verip izlesin. Kendisine bağlı yetkilendirilmiş, objektif, adil gözlem ve denetim ekibi ile aksayan yere müdahale, güzel ve yolunda giden iş ve işlemleri teşvik etsin. Kesin olan şu ki; hiçbir insan hiçbir işe her zaman yetişemez. Koca bir holdingi patronun omuzuna yıkmak vebaldir, zulümdür, sürdürülebilir değildir, zaman yetmezliğinden büyük işleri ıskalama riski barındırır gibi yazmakla bitmeyecek aksaklıklara yol açabilir.
Patrona, “Allah yardım etsin” diyeceğim ancak, Allah “ben size akıl verdim” dediği zaman ne diyeceğiz?!