İmameddin Nesimi’nin doğumunun 650 yılı (3)
Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Sayın İlham Aliyev öten yıl önemli bir karar imzaladı. Büyük şairimiz İmameddin Nesimi’nin doğumunun 650. Yılı bütün ülkede ve dünya devletlerinde geniş tanıtılmalıdır, diye. Bazı kaynaklara göre İ. Nesimi’nin soyunun Peygambere dayandığı da söylenir. Genelde Azerbaycan Türkçesi’nde yazmıştır. Ama Farsça, Arapça da şiirler yazdığı dünya edebiyatında bellidir.
TÜRKSOY Uluslararası Teşkilatı 2019 yılını Nesimi yılı ilan etmiştir ve bu vesile ile Mart’ın 6-da TÜRKSOY Genel Merkezinde İlmi Panel gerçekleşti. Öten yazılarımda (11, 13 Martta) daha detaylı yazmışımdır.
İlmi Panelde Azerbaycan Turizm ve Kültür Bakanı, Sayın Abulfes Garayev, Azerbaycan Atatürk Merkezi Başkanı, Akademik, Prof. Dr. Nizami Ceferov, değerli bilim adamı, arkadaşım, Prof. Dr. Ahmet Ercilasun ve diğer bilim adamları konuştular. Akşam ise Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası sahnesinde Nesimi’nin doğumunun 650. Yılı Jübilesinde Kültür Bakanımız, muhterem Abulfes Garayev, çok anlamlı bir konuşma yaptı. Martın 7-de İstanbul’da etkinlikler devam etti. İlk defa büyük şairimizin jübilesi Türkiye’de yâd ediliyor, diye bilirim. İmameddin Nesimi’nin ilmi Panelinde konuşan Akademik, Prof. Dr. Nizami Ceferov’un analitik konuşmasını sizlere sunmaktan kurur duyuyorum.
NESİMİ ŞİİRLERİNDEKİ FELSEFİ MAZMUNDAN KONUŞTU
Akademik, Prof. Dr. Nizami Ceferov, sadece Azerbaycan’da değil, genel olarak Büyük Türk Dünyasında, ayriyeten dünyada edebiyat, dil, tarih ve Türkoloji Dalında ufku geniş, araştırmaları ile derin bilgiye malik muhteşem bilim adamıdır. Ayrıca dünya edebiyatını derinden araştırarak mükemmel ve derin araştırmalarıyla dünyada tanınan ender isimdir. Nasimi’nin 650. Yılı jübilesinde sambalı ilmi konuşmasını siz değerli okurlarıma sunmaktan büyük şeref duyduğumu da söylemek isterim.
“Nesimi’nin oldukça enerjili, isyankâr (ve mükemmel) poetik “ben”i vardır. Sadece Azerbaycan değil, genelde Türk halkları (belki de dünya!) şiirinde bu kadar parlak, hecmli, derin (ilahi!) mazmunlu ikinci bir şair “ben”i olduğunu tasavvur etmek çok zordur.
Ömrünün sonuna dek hiçbir tereddüt etmeksizin “En el hakk” diyenlerin yolu ile ilerlemiş (ve bu yolda idam olunmuş, sonra da derisi soyulmuştur) deha şair, mütefekkirin, sofizm, hürufizm tebligatçısının “ben”i hakkında en mükemmel, yaygın bilgi, ilk olarak onun o meşhur sözlerinde ifade olunur.
Bende sığar iki cihan,
Ben bu cihana sığmazım…
Bellidir ki şair-mütefekkir (sofi-panteist) “ben”i ile karşı-karşıya koyulan önemli anlayış, elbette ki, “cihan”dır. Yani Dünya! Konu, iki “cihan”dan konuşulur şiirlerinde. Yani klasik İslam mefkuresinin kanonik olarak kabul ettiği bu Dünya ile o Dünya!..
“Cihan”ı - her iki Dünyayı İnsana, ya da İnsanı “cihan”a – her iki Dünyayı bağlayan önemli varlık ise “can”dır.
Bana sensiz cihanü can gerekmez,
Visalin var ilken hicran gerekmez.
………….
…Kesilmez gerçi veslinden Nesimi,
Gözünden olduğun pünhan gerekmez.
Nesimi “beni”, sözün büyük (ve metafizik) manasında yeterli kadar mücerret (ve mistik) mazmundan tasavvur olunan Tanrıya (o hansısa dini dünya görüşün “formalaştırdığı” Tanrı obrazı değildir. Ve tamamıyla orijinal bir âli tasavvur- anlayışıdır) mensuptur. Onun zerresidir. Ve netice olarak onun ta kendisidir.
HAKSIZLIĞA, ADALETSİZLİĞE İSYAN EDEN ŞAİR
Nesiminin felsefi-poetik tefsirinde “can” hem “cihan”ın, hem de onun (Dünyanın) fevkinde can atan “ben”in strüktürüne dâhildir. Ona göre de yeterli kadar zıddiyetli, ya da diyalektik anlayıştır. O manada ki, “can” hem maddidir (beden), hem de manevidir (ruh)…
Ve “ben”i aşka düşerek (isyan ederek) “cihan”dan ayırıp Tanrıya kavuşturmak isteyen de bütün zıddiyetli (ve diyalektik) taraflarıyla birlikte “can”dır.
Can aşka düştü, ey gönül, yarep, nedir tedbirimiz?
Can neylesin, biçare, çün bazen budur tedbirimiz.
……………..
Miskin saçın aşkı bizi zincire çekti, bağladı,
Yani ki, biz mecnunlarız, yol halkadır zincirimiz.
Nesimi “ben”i aşk ehlidir, âşıktır, mecnundur. Onun mahiyetinde, zatında öyle bir ilahi “enerji” mevcuttur ki, skolâstik hayat (yaşam) kanunları ile mevcut ola, ne bu Dünyada, ne de o dünyada karar tuta bilmez. Çünkü o “garip”tir, “Garip” ise aralıksız “vatan”ını arıyor, “vatan” derdi özlüyor ve zaman “megam” gelir ki, “vatan”dan ötürü her türlü mahrumiyeti kendinde reva bilir…
Revamıdır, revamıdır, habipi
Ki ateşe yakasın ben garibi?
Beni bu derdi-aşka sen bıraktın,
Yine sensin bu derdimin tabibi.
Garip devamlı rahatsızdır, şikâyet eder… Yalnız “küli” (“vatan”) den ayrılmaz “cüz” (“garip”) öz rahatsızlığını kime bildire, şikayetini kime ede bilir?
Şair - mütefekkir Nesiminin “ben” (ve “benlik) felsefesi ne kadar mistik ve ya mücerret olsa da, hamin felsefenin bir sıra interpretatif anlayışları hayli derecede real, hayli derecede gerçekçidir.
Ve burada reallik, gerçekçilik en azı üç seviyede ifade olunur:
1) Obrazlılığın (sembollerin ve ya “kuş dili”nin) menşece konkreliği yahut ta ayaniliği: harabe, memur, imaret, yapmak, meskenet, viran, sülf çeri ve s.
2) Dini kaynaklardan kanonik (ve popüler) “dipnot”ların getirilmesi: ejderhanı görecek Musa… Mustafa’nın möcüzünden…
3) Gerçek coğrafyadan konuşulması: çekti çeri geldi Hata, Çin üzerine…
Ta ki geldi aşkın, ol benliği benden kaptı,
Bu harabı kıldı memur, hoş imaret yaptı.
…..
Meskenet saldı hayalin gönlümün viranına,
Tercüman kılsa gerektir genci-mexfi taptı.
……….
Zahida, inkâra düşme, olalım igrari-aşk,
Çün azazil münkir oldu, egri yola saptı.
……
Ejderhanı görücek Musa asasın taşladı,
Ejderhan oldu asası, ejderhayı kaptı…
DEVAMI VARDIR:
Akademik, Prof. Dr. Nizami Ceferov
İmaddedin Nesimi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.