İnsan ve onurlu olmak
İnsanoğlunun Nefsinin kendiliğinden yöneldiği istek ve arzusu, soyut isteğidir.
Şeytanın sevdiği halleri, nefsinin ve duygularının kölesi olan ilahi yaratıcının emirleri işine geldiği gibi yapan, kibir, ucub ve isteği de fayda değil, sadece canının istediği kuru kuruntudan ibarettir. Kötü duygusunu Tanrı edinen kimse; delil, tanık, hak, hukuk tanımaz, yalnız kendi duygusundaki hakkı zevklerine kurban ederler. Dini de insanın soyut duygularından, yani sadece istek, arzu ve gönülleri neye çekerse ona taparlar, gerçeğin zevkini aramaz, hakkın hoşnutluğunu düşünmez, düşünmek istemezler, bilseler bile yine tanımazlar.
Böyle bir insan, dümeni olmayan gemi gibi, hevası kendisini nereye sürüklerse oraya gider. Kötülüklere saplanmış olan her bir insana bu kötülüklerini anlatmak iman ve insanlık görevimizdir. Yani gördün ya, ona vekil olamazsın, üzerine vekil olup da kurtaramazsın.
Yüce yaratıcımız, yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun. Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar. Yol bakımından daha da şaşkın ve aşağıdadırlar.’’
Nasıl, koyunlar ve sığırlar sürücülerinin kendilerini nereye otlağa mı, yoksa kesim haneye mi götürdüğünü bilmezse, böyle insanlar da nereye sürüklendiklerini felakete mi, kurtuluşa mı? Bilmezler. Olsa olsa, hayvanlar gibidir onlar" Çünkü körü körüne tutkularının ardından giderler. Aradaki tek fark, hayvanların aklının olmaması ve götürüldükleri yer konusunda sorumluluklarının bulunmamasıdır.
Yoksa sen onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini, yahut akıllanacağını mı sanıyorsun…
Hayır ne getirilen bir delili tanır, söz dinlerler, ne de aklî delili tanır, aklı ile hareket ederler. Gerçekten onlar hayvanlar gibidir. Aklına ve işittiğine göre hareket etmez, soyut isteklerine uyarlar. Çünkü, evcil hayvanlar bile kendilerine bakanlara bağlanırlar.
Kendilerine iyilik edenler kötülük edenlerden uzaklaşır, faydalarına olan şeyleri arar, zarar veren şeylerden kaçarlar, yediği içtiği yeri tanır, öğrendiği yolu şaşırmazlar. Kendilerine verilen güç olan, akıl, göz, dil, kulak, eller ayaklar, v.b. organlarını kullanmada yaratıcının istediği yönde sarf ederler. Aklını kullanmayan ve iman hakikatlerine karşı duyarsız olanlar; yaratıcısını tanımazlar. O'nun nimetlerine karşı nankördürler. Ebedî fayda olan sevabı istemez, en büyük azap olan cehennem azabından korunamazlar. Yurtlarına ve insanlığa hainlik ederler. Yaratılışı bozmaya, haksızlık, ahlaksızlık, yolsuzluk, fitne yayarak, yalan dolan ve aldatma ile dünyayı karıştırırlar.
Allahu Teala biz Müslümanlara birlik, ümmet birliği olsa, Filistin, Suriye, Irak bugünkü hale düşer miydi… Kendisine itaat etmemizi ve peygamberin sünnetinde gitmemizi, kardeşlik bağlarını güçlendirmemizi kafirlere de benzemememizi bildiriyor
Kötü duygularını, İsteklerini, tutkularını, heva ve heveslerini kontrol altında tutan ve karar vermede sağ duyusunu kullanan kötülüklere, günahlara, malayaniliklere, öfkeye, şirke ve küfre, malayaniliklere, kötü alışkanlıklara, ideolojik saplantıya, saplanmış da olsa bir gönül eriyle tanışması, ayna hadisine göre Allah c.c. izni ile aklının doğru yola gelebileceği bildirilmektedir.
Resulullah (a.s.m) şöyle buyurdu: “Mümin müminin aynasıdır, mümin müminin kardeşidir, (ihtiyaç duyduğunda) onun geçimini temin eder, zarardan-ziyandan korur ve arkasından da gıyabında da elinden geldikçe onu savunur."(Ebu Davud).
“Birbirinizin kusurlarını başkaları fark etmeden görün ve ıslahı ve izalesi için birbirinize yardımcı olun…” Yoksa, mümin kardeşinin her hatasını gördüğünde onu rencide etmeye teşvik değildir.
Mümin kardeşiniz size kusurlarınızdan haber veriyorsa, ondan rencide olmayın, ona kızmayın, hatta ona teşekkür edin. Çünkü o size bir nevi ayna olmuş oluyor. Eğer o fark etmeseydi, o kusurunuz ya başkaları tarafından görülür ve ayıplanılırdı. Veya o kusur ileride size zarar verebilirdi.
Kişi dış görünüşü itibariyle- yüzünün kir ve lekesini temiz bir ayna olmadan göremeyeceği gibi, manevî siması itibariyle de iç yüzünün kusurlarını, kirlerini görüp temizleyebilmek için de mümin kardeşine ihtiyacı vardır.
İmam Gazali’ Hazretlerine göre, terbiye almak, güzel ahlak sahibi olmak için birkaç yol vardır.
Bunlardan biri de, senin kusurlarını, noksanlıklarını sana bildirecek, her zaman seni kontrol ve teftiş edecek olgun bir insanın bir müminin arkanda yer almasıdır. Ayrıca insanın, söz veya davranış diliyle kendisine kusurlarını gösterecek, iman, amel ve ahlâk yönünden kendisinden daha olgun, üstün ve dürüstçe öğüt veren bir zata ihtiyacı vardır.
Yine insanın, içinde; “Şu ahlakın güzel, şu tavrın mükemmel!” deyip kendisini aynı halde devam etmeye teşvik eden ve bu yönüyle de ayna görevini yapan bir mümin kardeşine ihtiyacı vardır.
“Onun geçimini temin eder, zarardan ve ziyandan korur.” böylece maddî zararını telafi etmekle kardeşinin onuruna konan kirleri temizlemiş olur.
“Arkasından da, gıyabında da elinden geldikçe onu savunur.” onun kusurlarını ortaya dökmeye çalışanlara karşı onu savunur, iyi taraflarını söyler ve onun güzel simasını ortaya koyarak, onu göstererek aynalık vazifesini yapmış olur… Gün gelir tek başına kalınır ve değerini diyemediklerine yanılır…
Yüce yaratıcımızın, bizlere verdiği, her yeni bir gün; ahireti kazanma için, sevgiyi, saygıyı, verilen değerleri, kulluk görevini insan olma erdemliliğinin ödülüdür...
Hz. Mevlana ise; “Edep de kişinin gönül aynasıdır. Gönül aynan saf olmadıkça, çirkin güzeli ayırt edemezsin” diyor.
San'at Allah' a ait ,öyleyse övgü Allah'a mahsûstur.
Sıbga (Rabbâni boya) Allah ' a ait ,öyleyse senâ (övme) Allah'a mahsûstur.
Ni'met Allah'a ait ,öyleyse şükür Allah' a mahsûstur.
Rahmet Allah'a ait ,öyleyse hamd alemlerin Rabbi olan Allah' a mahsûstur.
Selam ve duayla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.