İntiharın ekonomik kökenleri
İntihar, kişinin kendi isteğiyle yaşamına son vermesi olarak tanımlanabilir. Özkıyım, şüphesiz ki insanoğlu için verilebilecek en kötü ve kabul edilemez bir karardır.
Yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki intihar olgusu, ülkeden ülkeye, yaşanılan coğrafyaya, cinsiyet ve yaş gurubuna ve gelir dağılımına göre birçok nedenle değişkenlik göstermektedir.
Bu değişkenliğin yanında özkıyıma yol açan temel faktörlerde vardır. Bunları; psikolojik faktörler, biyolojik faktörler, toplumsal ve ekonomik faktörler olarak 3 grupta toplayabiliriz.
Ben burada toplumsal ve ekonomik faktörler bağlamında intihara neden olan bazı durumlara dikkat çekeceğim.
Tabii burada ilk 2 faktör doğrudan daha bilimsel bilgi birikimi gerektiren konular olduğundan yorumlanmayacak kadar ciddidir.
Dönem dönem haberlere yansıyan intihar vakalarında insanların ekonomik durumlarına işaret eden detaylara hepimiz şahit olmaktayız. İşsizlik, ekonomik belirsizlik, düşük ücretler ve kişinin yaşamını sürdürmesinde, kendisinin yahut ailesinin geçimini sürdürmesinde yaşanılan zorluklar, bireylerin psikolojisi üzerinde ne büyük tahribatlara yol açtığını çevremizden de görebiliriz. Tabii ki her maddi zorluk çeken insanın kendini intiharın kıyısında bulmasından söz etmiyorum; ancak bazı durumlarda ekonomik kaygılar ve zorluklar, insanı intiharın eşiğine sürükleyebiliyor. Birçok cüretkâr girişimi de canlı yayınlarda izledik. Kimine şov diye bilirsiniz; lakin bir insanın son kertede kendini bir meydanda ‘geçinemiyorum’ diyerek yakmasını da göz ardı edemeyiz.
Türkiye Psikologlar Derneği’nden Mehmet Ülgen’in bir mülakatında da dikkat çektiği konu tam olarak “ekonomik” tabanlıdır.
“Ekonomik yoksunluk birçok sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir. Kişinin günlük yaşamını sürdürmesini zorlaştırdığı gibi aile ve sosyal ilişkilerini bozmakta, umutsuzluğu ve belirsizliği artırırken, güveni düşürmektedir. Depresyona zemin hazırlamaktadır. Ekonomik krizden en çok en fazla alt ve orta gelir gruplar etkilenmektedir. Ekonomik ve sosyal krizi daha derin yaşana bireyler, işsizlik ve yoksullaşma sonucu oluşan güvencesizlik bireylerin en fazla gereksinim duyduğu ruh sağlık hizmetlerine erişememe de tetikleyici nedenler arasındadır”
Buna ilave olarak denilebilir ki zengin birinin intiharını az duyarız, ya da çok farklı bir nedenle intihar haberleri gazetelerde yer bulur.
Türkiye'de ekonomik krizin iliklerimize kadar hissedildiği bir dönemde intihar haberlerinin de sıklaşması bize bir şeyler anlatıyor.
Yere göre değişiklik gösterir demiştik, kırsal alanlarla şehirler arasındaki intihar sayıları arasında çok farklar vardır. Mesela kentli bir insan; kirasını, faturasını, doğalgazını yatırmakta güçlük çekiyor. Çalıştığınız size yetmiyor. Kıt kanat geçinmeye çalışan insanlarda paylaşım duygusu yok oluyor.
Paylaşımlar gittikçe azalıyor. “Kent yalnızlığına” artık “kentli yoksulluğu” da eklenince hazin bir sona bir adımlık ya da tek nefeslik mesafe kalıyor. Ölüm zihnin dehlizlerine demir atıyor. Umutsuzluk ve ölüm düşüncesi son merhalede ağır basıyor. İşte Kent yoksulluğu kırsal alandaki yoksulluktan çok daha sarsıcı ve yıkıcıdır. Hatta çoğu zaman ölümcül.
Sosyolog Nuri Gökçe de toplumsal bağların zayıflığına dikkat çektiği bir konuşmasında ‘tam da kent yalnızlığına’ ekonomik tabanlı yaklaşıyor, "Türkiye’de bir kesim için büyük imkanlar sağlanırken, diğer kesimi yoksun bırakılma algısı yıkılmış değil. Bireyin burada hayati önem taşıyan ekonomik yoksunluğu, gruplar arasında yer edinmesini engelliyor. İnsan için yaşam hakikatken, ihtimal olan ölümün (intihar) bu kadar artması toplumsal ilişkilerin istikrara kavuşmadığını gösteriyor. İstikrarlı bir toplumda insanlar hayatları ile ilgili neler olabileceğini kestirir ve beklentilerini de ona göre ayarlar. Ancak Türkiye’de bu belli toplumsal tek taraflılık hayati tehlikenin ciddiyetini görmezlikten gelinmez bir noktada. Bu da Türkiye’de toplumsal bütünlük oluşmasını engeller. Tarih boyunca, toplumsal bağların zayıfladığı noktalarda intihar eğilimi artmıştır.”
Kocaeli'de 18 yaşında Instagram'da paylaştığı notların ardından intihar eden Furkan Celep'in ölümü ifade ettiğimiz bütünlüksel ve ekonomik yaklaşıma dikkat çekmektedir.
İntihar notunda Celep, “aile fertleriyle hiçbir zaman sıcak bir ilişkisi olmadığını” söylerken, “bir araba, bir ev uğruna yıllarımı harcamak istemiyorum” diyerek de ekonomik erişimin, maddi imkansızlığın kendini ölüme götüren iki temel faktöre dikkat çekiyor.
Bu ruh haline sahip milyonlarca genç olmadığını kim iddia edebilir ya da öne sürebilir?
18 yaşındaki bir genci intihara sürükleyen “geleceksizlik” değil miydi?