İsmail Akgün

İsmail Akgün

Mutluluk ya da mutsuzluk

Mutluluk ya da mutsuzluk

Mutluluk ve mutsuzluk bulaşıcıdır. Çalışma hayatı ise mutlu ya da mutsuz yaşamın adeta anahtarıdır. Çünkü 24 saatlik zaman diliminin neredeyse yarısı yüz yüze veya uzaktan iş için harcanmaktadır.

İşveren, yönetici ve çalışma arkadaşlarımızın kalite, tutum ve davranışları huzurlu iş ortamının uygulama alanındaki belirleyicileridir. Tüm tarafların, yaşamın çekilmez ya da huzurlu olmasında önemli rol oynadıkları bilinmektedir. İş yaşamının olumlu veya olumsuz sonuçları özel yaşama ya da tersi olan özel yaşam sorunları iş yaşamına olumlu ya da olumsuz taşınabilmektedir.

Çalışma hayatının mevcut sorunları yetmezmiş gibi dünyayı olumsuz etkileyen ve iki yıldır devam eden pandemi (!) çalışma hayatının yanı sıra yaşamın her yönünü olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Yapılan araştırmalara göre pandemi ile birlikte bunalım (depresyon) %26, kaygı bozukluğu (anksiyete) %28 artmış durumdadır (stratejist Abdullah Çiftçi https://www.youtube.com/watch?v=faKKkixd9M8). Bu oranlara kimi işyerlerindeki kibir abidesi işveren ve/veya yöneticilerin davranışları ile mevcut ve gelecek küresel korku ve krizler de eklenince, varın siz hesaplayın! Bunaldığınızı, düşünmek bile istemediğinizi biliyorum. Ancak, bu tehlike var ve önlem alınmazsa artarak devam edecek gibi görünmektedir!

Kibir abidesi neden olunur ki diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Bunlar; kendilerini seçilmiş ve yönettiklerinin efendisi olarak görürler. Hak etmedikleri halde makam-mevki ile sonradan görmedirler. Kendilerini ispat için çalışana baskı yani “çalışma hayatının vebası; mobbing”  uygularlar. “Makamlar insanlara değil, insanlar makamlara değer katmalıdır” (La Edri/yazarı bilinmeyen). Söz güzel de bunca değer katmayanları ne yapacağız?

Makamlara değer katamayanlar kapasitesiz olduklarından zavallıdırlar. Kayda değer bir şey üretemezler. Üreteni de hazmedemezler. Çünkü hırsları onları kör eder ve aşırı kıskanç olmalarına neden olur. Kuruntuları ile korku dağları oluştururlar. Üretenler kontrolünde değilse rakip gördüklerinden düşman kategorisinde değerlendirilir ve amansız takip başlar! Bulundukları makam ve mevkii yüceler mertebesiymiş gibi görürler ama onunla da yetinmezler. Hele bir de içlerinde “Firavunluk duygusu” varsa, önünde ya da yanında el pençe divan durulmasını isterler. Yapmayanlara ise bulabilirse “mezarına gömecek kurşun askerler” aracılığıyla eksik aramaya koyulurlar. İlk başvuru kaynağı devam-devamsızlık durumudur. Yarım saat geç geldi, tutun bir tutanak. Yarım saat erken çıktı, tutun bir tutanak. Yıllık izin talebine en son güne kadar cevap vermeyip gerekçesiz olarak reddederek ego tatmini yaparlar. Bu tür gereksiz, faydasız ve yasaya aykırı davranışlarla kurum çalışanlarını ya da işletmeleri gererek adeta Nazi kampına çevirirler. Çünkü “dediğim dedik, çaldığım düdük” anlayışına sahiptirler. Takım ruhundan anlamazlar. Çünkü “ben” merkezlidirler. O varsa her şey var, yoksa hiçbir şey yoktur!

Kibir abideleri genellikle çok cahil olurlar. Hırsları aklının önüne geçtiğinden sonunu hesaplayamazlar. Örneğin yasa amire izin talebini ret ya da kabul yetkisi vermiş olmasına rağmen keyfi davranırlar. Yasa amire, kamu yararı şartıyla belli bir zaman dilimi için ve ayrıca cezalandırma amacı olmaksızın yapılan geçici görevlendirmeler ile yer değişikliği yapma yetkisi vermektedir. Ancak, keyfiyet hakkı verilmediği halde “çeşitli ayrımcılıklar ile yaptım oldu ilkesizliğini” tercih edildiği birçok kişi tarafından bilinmektedir. Buna dur demek, üst amirin talimatı ile teftiş kurullarının görevidir. Değilse hukuki olarak mutlak surette hak aranmalıdır. “Firavun” özentisi içerisinde olanlara asla müsamaha edilmemeli ve korkmadan mücadele edilmelidir. Şu üç günlük dünyada huzur, mutluluk ve sağlığımızı ego tatmini için muhteris kifayetsizlere peşkeş çekemeyiz.

Mevlana ne güzel söylüyor;

Kusur bulmak için bakma birine

Bulmak için bakarsan bulursun.

Kusuru örtmeyi marifet edin

İşte o zaman kusursuz olursun.

Çalışma hayatında sağlığımızı rahatsız etmeyecek şekilde bazı arızi veya stresli durumların yaşanması mümkündür. Süreklilik hali ve fazlalaşması, bunalıma ve kaygı bozukluklarına yol açmaktadır. Önlem alınmaması halinde mutsuzluğa yol açacak ve çevremize de kelebek etkisi ile veba gibi bulaşabilecektir. Oysa her birimizin ana görevi insana ve ülkeye faydalı olmaktır. O halde mutsuzluğa yol açacak tutum ve davranışlardan uzak durarak bu ortamları elbirliğiyle ortadan kaldırmak zorundayız.

İşin özü şudur; bize nasıl davranılmasını istiyorsak biz de çalışma arkadaşlarımıza o şekilde davranmalıyız. Ayna misali, ne verirseniz onu alırsınız. Gelin hep birlikte birbirimize sevgi ve saygı sunalım. Çünkü “ne ekersek onu biçeriz” der, atalarımız. Mutlu insan, etrafına kelebek misali neşe saçarak kaliteli üretir ve verimli olur. Yüce Yaradan insan için “yaratılmışların en şereflisi” diye tanımlamaktadır. İnsana kötü muamele “Yaradan’ın” gücüne gitmez mi? Kazanmak var iken her şeyini kaybeden kifayetsiz muhteris olmaya ne gerek var ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Akgün Arşivi