Nesimi Dünyanın en büyük şairidir (4)
Bende sığar iki cihan,
Ben bu cihana sığmazım…
Nesimi
Evveli 25 Mart sayımızda.
Nesimi, ömrünün sonuna dek, çevresinde ona karşı yükselen itirazlara, kıyamlara, ateşlere bakmazsızın, hiçbir tereddüt etmeden “En el-Hak” diyen deha mütefekkirlerin ateşin devamcısı; sofizm ve hürufizm akınının en parlak siması olmuştur. Yaşadığı dönemin ve günümüz şiirinin yüce zirvesi sayılır. Onun şiirlerindeki felsefi mana, amaç günümüzde bile hala da araştırılıyor ve hakiki araştırmasını bulamamıştır. Çünkü bu yüce şairin şiirlerinin el yazıları dünya kütüphanelerine, Sarayların gizli bölmelerinde bulunuyor.
Başka Azerbaycan klasik şairi, Dünya Rönesans’ının öncüsü, şiir Güneşi Nizami Gencevi’nin ölmez “Leyla ve Mecnun” poeminin el yazısı ise hala da İngiltere Kraliyet SEjderhayı görcek Musa asasını taşladı, arayının Müzesinde bulunmaktadır. Bu ne kadar adaletsiz ve haince bir davranış biçimidir? Şimdi farz edelim ki bir araştırmacı, Azerbaycanlı bilim adamı İngiltere’ye, Shakspeare Enstitüsüne gidiyor ve oradan “Othello” eserinin el yazısını çalıyor. İngilizler ellerini yanlarına mı sallayacaklar? Hayır, elbette! İnsan Hakları Mahkemesine, BM Güvenlik Konseyine başvuracaklar. Ayrıca devlet Başkanımıza resmi yazıyla müracaat edecekler ve dünyayı ayağa kaldıracaklar. Biz Türkler çok sabırlı ve cesur insanlarız. Özellikle bizler, Azerbaycan Türkleri tarih boyuca yabancılara sürfeleri açık, kalpleri geniş, hoşgörülü ve samimi insanlarız. Sabırla beklemedeyiz, ama yok, yabancılar yurdumuza, evimize geliyor, misafirperver olduğumuzdan yararlanarak zenginliklerimizi, ayriyeten büyük şairlerimizin eserlerinin el yazılarını çalıyor, götürüyor ve susuyorlar.
Buradan devlet Cumhurbaşkanımız, Sayın İlham Aliyev’e müracaat ediyor, teklifte bulunuyorum: Edebiyat ve bilim adamlarından oluşan özel bir Komisyon kurulsun, başta Nesiminin dünya kütüphanelerinde bulunan el yazıların toplanarak vatanımıza getirilsin ve tüm eserlerin külliyatı basılsın. Ayrıca Nizami Gencevi’nin “Leyla ve Mecnun” poeminin el yazısın ın İngiltere Kraliyet Müzesinden alınarak vatanımıza getirilmesi hakkında devlet seviyesinde girişimlerde bulunulmalıdır. Bunu Haydar Aliyev Fondü’nün Başkanı, İSESCO ve UNESCO’NUN İyi Niyet Sefiri, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, muhterem Mehriban Hanım Aliyeva en iyi şekilde hell edeceğinden hiç şüphem yoktur. Halkımızın kadim zengin Muğamlarımızı JUNESCO’DA kayıt altına alan; aynı zamanda kadim kültür varlıklarımızı – resim, minyatür, heykel, musiki ve örf adetlerimizi dünyaya şerefle tanıtarak üst düzeyde görevini yapmaya devam ediyor. Şimdi tam zamanıdır: Nesiminin şiirlerinin dünya devletlerinden talep etmek ve Nizami Gencevi’nin bu dehasal eseri, “Leyli ve Mecnun”un el yazısını vatana getirmeye sey göstereceğinden çok-çok eminimdir. Bunu yaparak dünya şiirinde en üstün halk olduğumuzu dünyaya yeniden tanıtacağız ve bu görev onur ve şeref işi sayılıyor. Azerbaycan halkı, Vatan evlatlarımızın annesi, Azerbaycan musikisinin, edebiyatının ve sanatının sarsılmaz koruyucusu olarak Sayın Mehriban Hanımın çalışmalarını yüksek kıymetlendir, kendisine olan sevgisinin sınırları yoktur. Bu teklifimin de üst seviyede hallini bulacağından eminimdir.
Azerbaycan Atatürk Merkezi Başkanı, Akademik, Prof. Dr. Nizami Ceferov’un İmameddin Nesimi’nin doğumunun 650. Yılı anısına Türkiye etkinliklerindeki konuşmasının devamını sizlere aktarıyorum.
“…Zülfünüz çekti çeri geldi Hata, Çin üstüne,
Halınız koptu Hebeşten Rum elini çaptı.
Mustafa’nın möcizünden iki şegg oldu gemer,
Heybetinden Haydarın dağlar yerinden koptu.
Can feda kıldı Nesimi ez gemi-Fezli-ilah,
Başını top eyledi, çövganın aldı çarpı.
Gerçekçiliğin bir göstergesi de o ola bilir ki, şair-mütefekkıir etiraf ediyor ki
O, “Fazlı-ilah”- Fezlullah mektebinin yetirmesi, devamcısıdır. Yani onun metafizik “ben”inin mükemmel üstadı (ve zengin Tarihi!) mevcuttur.
Bellidir ki, Müslüman panteisti (sofi) dünya görüşünde öğrenci-devamcı “ben”i Üstat “ben”i ile bir başa bağlıdır. Ve bu birlikteliğin mistikası ile birlikte, kendine öz yeterli ölçüde Real gayda kanunları de vardır…
Nesimi’nin bedii felsefi tefekküründe hususi çevikliği ile seçilen “ben*sen” ilişkileri pek çok hallerde mükaleme diskussiya seviyesine yükseliyor.
Dilbera, ben senden ayrı ömrü canı neylerim?
Tacı tahtı mülkü malı hanümanı neylerim?
İsterim vesli camalün ta gılam derde deva,
Ben senin bimarınam, özğe devanı neylerim?
…Dilber aydır, ey Nesimi, sabır ol, kılma fegan,
Ben bu gün sabır eylesem, danla feğanı neylerim?
Nesimi “ben”i Tanrıyı öz intihasız “tecelli” tezahürleriyle kendinde ihtiva etmek aşkındadır ki, burada da meşhur “zıddiyetlerin vahdeti” kanunuyla izah (ve derk) edebileceğimiz mürekkep bir bağlılığı vardır. Hemin bu bağlılığın esas mazmunu bundan ibarettir ki, “ben”, netice olarak, hem Tanrıdır, hem de onun hüdudsuz tezahürlerinin* “sıfat”larının sahibi olmak iddiasındadır. Ve “ben”le “benim” arasındaki bu sahip olma ilişkisinin mekanizmini tasavvur etmek o kadar da kolay olmamalı…
…Rahatım, ruhum, revanım, can içinde senmişsin?
Kuvvetim, püstüm, penahım, sirrü esrarım benim?!
Yusuf’um, Mısırım, Azizim, devletim, başım tacı,
Sekerrü gendi nabatım, Twrkw, Tatarım benim.
…Seyyidin razü niyazı, mahremi sensin bu gün,
Hem sana gelmiş ezelden sidgü ikrarım benim.
Nesimi “ben”i, büyük halefi Füzuli “ben”inden farklı olarak, temkinsiz, sabırsız (ve çılgın!) “ben”dir…
Benim yari-vefalarım, gel artık,
Melek suretli dildarım, gel artık.
Ferağın canını yazdı begayet,
Habipim, munisim, yarım, gel artık.
…Nesimi natevandır gün geminden,
Gel ey canım, gel ey yarım, gel artık.
Nesimi “ben”inin mistik, felsefi ve poetik yekunu Tanrıya kavuşması tantanasıdır…
Gördün yüzünü, ey senem, elbinnetülillah,
Ferz oldu bana kim, diyem elbinnetülillah!..
Ve bu tantanaya önsöz…
Hak benim, hak bendedir, hak söylerim!..
“Bilim, Darvin’in şahsında insanın maymun menşeini, edebiyat (poeziya) ise Nesimi’nin şahsında ilahi menşeini keşif etmiş oldu”(Prof. Dr. Yaşar Garayev). SON!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.