NEVRUZ Türk dünyasının ezeli bayramıdır (4)
Nevruz’un genel ideasını, halkın ilerici dünya görüşü ışığında insanları ürün bolluğu yaratmaya, birlik ve refaha, dürüstlüğe, dostluğun ve kardeşliğin sarsılmaz gücüne inanmaya çağırmasıdır. İlahir Çarşambalarda, insanların birlikte yaşaması ve mutluluğu için son derece zorunlu olan, dünya görüşü şekillenmiştir. Bu dünya görüşü ise insanın mutlu yaşaması için gerekli olan dünya nimetlerine özen ve sevgi göstermesi, onu çoğaltmaya çalışmasıdır. Başka ırklardan olan insanlar da bu isteklerde bulunmuşlardır, çünkü onlar da Türklerle kardeşçe yaşadıkları için toprağın uyanışını arzulamışlardır, onlar da bizler gibi toprakla uğraşmışlardır, ekmişlerdir, şimdi de uğraşmaktalar. Hal böyle iken Nevruz başka ırktan ve dinden olan insanların da bayramı sayıla bilir”, diye düşünüyorum. Hayatta bundan güzel ne ola bilir.
FAKAT BİR GERÇEK VARDIR Kİ TÜRK DEVLETLERİ ARASINDA, HÂLÂ SOVYETLER
Dönemlerinden köylerde, her evde yapılmaktaydı. Fakat Azerbaycan devleti Nevruz 1967 yıldan başlayarak resmi Bayram gibi tüm ülkede Bayram ediliyordu. İlahir Çarşambalar da Türkler, kadim inançlara göre insanları kötü ve zararlı adet ve niyetlerden uzak tutmuşlar; hırsızlıktan, riyakârlıktan, ahlaksızlıktan, kibirlikten, kıskançlıktan, başkasının zenginliğine göz dikmekten çekindirmişler; barışı, sevgiyi, hoşgörüyü, kardeşliği üstün tutmuşlar.
Bu Çarşambaların ana amaç – insanları helal kazanca çağırmak; insanlarda emeğe, toprağa derin sevgi, saygıyı aşılamak olmuştur. Ortaylı, Avrupa ve Türklere düşman bazı azınlıkların avukatı rolünü ifa ediyor. Uzun yıllar Avrupa’da yaşamış, şimdi Türkiye’de görev yapan değerli hanım efendi okurum bakın ne diyor: “Merhaba Eflatun Bey…
MEVLANA RUHUNU TAŞIMAYAN YAZARLAR
… Elbette ki, Nevruz Türklerin ezeli Bayramıdır. Zaten başta Avrupa olmak üzere… tüm Batı için geçerli olan şey şu: Kötü ne varsa sorumlusu Türklerdir. İyi ne varsa, Türklere kötülük yapmış olanlara mal edilir. Oysa tam tersi!
Ne yazık ki Türk Dünyası ve Türkler Emperyalist Batı'nın gözünde daima düşman olarak değerlendiriliyor. Tabii işin içinde ekonomik ve jeopolitik güç sağlamak için oynanan oyunlar var. Batı açısından bu oyunların sürdürülmesine yönelik her türlü manevra mubah sayılır. Bu yüzden bize düşman olan kim varsa onların dostudur....
Batı daima kendi menfaatlerini gözetir, kimsenin güzel gözleri için onu övmez veya desteklemez. Acı olan şu ki, ne Batı'daki "aydın geçinen" ve bu düzenin sürdürülmesine cahilce veya bilerek destek veren seçmenler, ne de Batı'nın piyon olarak bize karşı kullandığı, kışkırttığı ve desteklediği yapılanmalar bunun farkında değiller, ya da mevcut düzen onların lehine işlediği sürece bunu görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Nedense "Türklerin kurbanı olma" oyununu ve yalanını çok seviyor bazıları!..
Biz ise ne deriz hep: kol kırılır, yen içinde kalır. Velhasıl, Türk olmak zordur ama büyük bir onurdur! Ben ilahi adaletin bir gün tecelli edeceğine inanıyorum. Zira kanaatim odur ki insanoğlunun dünyadaki varlığının tek "amacı" bu kirli oyunlar olamaz. Her şeye rağmen, güzel bir gün olsun!
Saygılarımla, (Y.V.)”. Türkiye’de ise “Batı hayranları” hasret gideriyorlar.
Ortaylı efendi bu necip Türk kızının yazdıkları önünde baş eğmelidir. Çünkü Avrupa’da yaşadığı için gerçekleri bire-bir görmüş, yaşamıştır. Bazı masonların, Evanjelistlerin (Yahudilerin), Hıristiyan azınlığın çevresinde kendini rahat his etse de kadim dostum Ortaylı doğal olarak Türk geleneklerinden, örf adetlerimizden uzak olduğu anlaşılır. Kocaman makalesinde Türklerden tek kelime söz etmiyor, çünkü çevresi rahatsız olacaktır, ondan. Belki kendisi de Türk değildir, olmuş olsaydı böyle yanlışlığa yol vermezdi. Halklar arasına sopa sokmazdı ve geleneksel Nevruzumuza sahip çıkacaktı. Gözüken şu ki, mağdur duruma düşmek istemiyor. Nevruzun tanıtımına dönelim.
UNESCO sahnesinde sergileyeceğim “Nevruz Şöleni” senaryosunu yazarken yukarıda idea ve maksadıma yönelik sıraladığım fikirler ve düşünceler benim ana amacım sayılıyordu. Az ve öz olarak dört bölümden ve tek tablodan oluşan Nevruz Şöleni” senaryosu müzikli, danslı ve şarkılı temsil niteliğini taşır. Devlet Tiyatrolarından aktörler Can Öztopçu (Keçel) ve Okan İrıkören (Kosa) görevlerini fevkalade başarıyla yaptılar. Aslında “Karagöz” ile “Hacivat”ı sahnede yaratmayı düşünüyordum. 28 Mart günü sabahtan akşama dek ful çalıştık. Şarkıları danslara monta ediyordum. Aktörler anlatıyor, dansla, bale parçalarıyla şancılar birlikte söylüyor, dans ediyorlardı. Arkada ekranda konuyla bağlı sinevizasyon düşünceyi, fikri tamamlıyordu ve çok anlamlı oluyordu. Böylece temsil akıyor, seyircileri büyülüyordu. 28-de akşam ışıkla uğraştık ve bitirdik. 29-da sabah temsilin akışını yaptık ve UNESCO sahnesi ve salon görevlileri sanatçıları alkışladılar. İlk puanı almış olduk.
AVRUPALILAR NEVRUZ TEMSİLİNİ AYAKTA ALKIŞLADILAR
Provadan sonra dinlenmek yerine TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı, Prof. Dr. Fırat Pürtaş bana fevkalade bir iyilik yaptı. Şahane “Eyfel Kulesi” yanından gemiye bilet aldık ve sanat teknik grubuyla, aktörlerle birlikte gezintiye çıktık. O günü unutamıyorum, çünkü benim için sıkıntılı bir ağır yaratıcılık günüydü. Gergindim, stresli çalıştım, çünkü her dakika, her an önemliydi, zamanı iyi değerlendirmem gerekiyordu ki bunu ekibimle iyi başardık. Fırat Bey gerilim halimi iyi anlamıştı ki:
-Hocam, gel sizi gemi seyahatine götüreyim, dedi. Tüm ekip ısrar etti, “Hadi gidelim, tur atarız, dinleniriz, iyi gelir Hocam” dediler. İtiraz etmedim. Kalktık, yol üstü bir şeyler alıp yedik ve gemiye atladık. Gezinti fevkaladeydi, gemi ilerledikçe ünlü Louvre, Notre Dame Müzelerinin yanından geçiyordu. Akşam bu manzarayı izlemeye değerdi. Fakat Fırat Bey’e baktım, oturmuş uyuyordu. Bunu bana göre yaptığını anladım. O da yorgundu, hepimiz elden düşmüş haldeydik. Gezinti bayağı sürdü, bir saat diliminde tüm stresi üzerimden attım. Paris’in en görkemli tarihî yerlerinin yanından öten gemimizde kendimi rahat hissettim ve sabahın ışık provasını hemen akşam hayalimde yeniden tasarladım.
Bugün UNESCO Sahnesinde olay yaratacağız. Kolay değil, Nevruz ilk defa Avrupa’da tanıtılacaktır. Biz “Nevruz Şöleni” temsili sergileyeceğiz ve Nevruz felsefesini Avrupalılara tüm örf âdetlerimiz dahil, dört Çarşambasıyla anlatarak Sanat ve teknik ekibiyle toplantı yaptım, arzu ve isteklerini sordum. Hepimizin tek isteği vardı: Paris’te olay yaratmak, “Nevruz Şöleni’ni yüksek seviyede Parislilere tanıtmak. Ve olan oldu, Paris ve Strazburg’da Fransızlar hayran kaldılar. Sanatçılar ayakta alkışlandılar.
Avrupa’nın barok kenti Paris’te “Nevruz Şöleni” müzikli-danslı temsilimiz fırtına gibi esti ve Fransızları hayran bıraktı.
Temsil öncesi kural gereği Sayın Prof. Düsen Kaseinov ve UNESCO Genel Müdür Yardımcısı, Sayın Hans d’Orville sahneye geldiler ve konuşmalarına başladılar.
DÜNYA YAZARI OLJAS SÜLEYMANOV’UN HATIRASI
Düsen Bey salondaki Fransızları selamladıktan sonra, Nevruz’un tarihi Geleneklerini, önemini, bu bayramın tüm ulusların ortak bayramı barış, sevgi bayramı olduğunu vurguladı, şöyle dedi:
-2009 yılında Azerbaycan, Hindistan, İran, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan ve Türkiye’nin müracaatı ile UNESCO somut olmayan kültürel miras listesine dâhil edilmiştir. Bu şekilde tüm insanlığa mal olan Nevruz, şubat ayında BM Genel Kurulu tarafından “Uluslararası Gün” olarak ilan edilmiştir. Alkışlayarak karşıladığımız bu gelişmeler, insanlığın ortak geleceği adına da umut vericidir. Düsen Bey konuşmasının sonunda UNESCO ve ilgili sefirliklere teşekkürünü şu sözlerle ifade etti.
UNESCO Genel Müdür Yardımcısı, Sayın Hans d’Orvill iri yapılı adamdı, bana yaklaştı, kucakladı, şöyle dedi: “Ben yirmi yıldır burada görev yapıyorum. Nevruzun din bayramı olduğunu söylüyorlardı. Fakat sizin temsilden sonra anladım ki Türklerin kadim geleneksek Bayramı Nevruz barış, sevgi ve hoşgörü Bayramıdır. Sizi tebrik ediyorum. Bu temsil gerçekten Paris seyircilerini büyülemişi oldu”. Temsilin ilk teşkilatçısı ve ilk teklif eden, Azerbaycan’ın UNESCO’daki sefiri Sayın Eleonara Hüseynova temsilden sonra en çok sevinenler arasındaydı…
“Nevruz Bayramı’nın TÜRKSOY denetiminde UNESCO’da ilk defa tiyatro şöleni olarak gösterisinin ilk teşebbüsçüsü bizleriz. Bu gün akış provasını izledim ve hayran kaldım. Eflatun Bey, siz olağanüstü nefis bir temsil gerçekleştiriyorsunuz Akşam bütün seyirciler mutlu olacaklar. Müzikli, danslı, sözlü, tiyatro ağırlıklı temsil her kesi mutlu edecektir. Nevruz dünyada barışın, sevgi ve hoşgörünün sembolü olacak, dünyada barışa ve kardeşliğin pekişmesine yardımda bulunacaktır”. Olağanüstü güzellikte izlenen temsil uzun süreli Parisliler tarafından alkışlandı. Kazakistan’ın Dünya şairi Büyükelçi Oljas Süleymanov yaklaştı ve kardeşçe beni bağrına bastı, şöyle dedi:
“Ben yirmi beş yılda UNESCO sahnesinde ilk defa böyle renkli bir temsil izledim. Fevkalade güzel bir “Nevruz Şöleni” temsil beni afsunladı. Dört Çarşambasıyla, aktörlerin ve tüm sanatçıların bir tiyatro kurgusu içinde, bedii senteziyle süslenmiş, yüksel tempolu, danslı, şarkılı, ekrandaki tabiatın ve Türk topraklarının renkleriyle süslü bir oyun izledim. Seni canı kalpten kutluyorum, Eflatun. Bütün Türk Dünyası adına bir daha teşekkür ediyorum. İşte böylece kendimizi en üst kültür ve sanat düzeyinde tanıtmalıyız. Sanatçıların salondan sahneye gelmeleri seyircileri büyüledi. O kostümler, o Şaman dansları, o iki aktörün Fransız dilinde Çarşambaları anlatmasını çok doğru buluyorum. Kendi dillerinde Nevruzu onlara aktardınız. Final da muhteşemdi, Nevruz ikramiyesi iyi düşünülmüştür, seyirciler ikramdan şaşırdılar ve tümü ellerindeki metinle şarkıya koşuldular. Bu barışın, sevginin, mutluluğun tezahürüydü. Bravo, güzel bir Nevruz gecesi yaşadık. Sana sağ ol diyorum.” Devamı Vardır:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.