Şeytana uymayalım
Yunus Emre “Yaradılanı severim yaradan dan ötürü” yaratıcımız, kainatta mikro alemden makro aleme ne varsa severek överek yarattığı için, yaratılana bakınca, yaratanın kendisini ve gücünün büyüklüğünü bakarak her şeyde hikmeti, lütfü ve keremini görürüz. Bu nedenle de “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.” Yaratıcımızın yarattığı her güzel şey sevmeyle zorluklar kolay, uzaklar yakın, düşmanlar da dost olur. Kafirler, münafıklar, müşrikler, fasıklar kainatı anlamsız, işe yaramaz ve amaçsız ve eğlence olarak gördüğü için, her şey maddi ve menfaat boyutunda bakar bir takım tutkularla yaşamını geçirerek ömrünü heba eder. İnsanın kalp ve aklı ne ile beslenmişse, o bilgi ile olayları değerlendirmesi tartışmalarında sebebidir.
Hayata karamsar negatif bakan biri her şeyi karamsar olarak okur ve anlar, hayatı da ona göre şekillenir. İyimser pozitif bakan ise her eşyayı, olayı, güzellikleri çerçevesinde yorumlar, hayatı da sevinç ve mutlulukla dolar. İman ve ibadeti tüm kötülüklerden vaz geçip de takvalı ibadet gözlüğü ile bakarsa, her şeyin sırrı ve hakikati çözülür. O olaylar arkasındaki güzellikler tezahür eder ve insan o güzellikler ile mutlu ve bahtiyar olur.
Mümin veya mümine dünya da her şeyin anlamlı, insanın öteleri kazanmada faydalı, tesadüfi değil tevafuk, hüküm ve hikmeti neticesinde yaratıcımızın levhi mahfuzda yazdığı kaderi olduğu için, hayatına iman hakikatleriyle güzel huzurlu olarak yansır.
İnsanlığın ve Müslümanlığın gereği olan bu muhabbet, tevhide dayanmıyorsa; o zaman, güzelliğe değil musibete maddi menfaate neden olur. Menfaatler çatıştığı anda düşmanlığa ve tartışmalar dönüşür, karşıdakini de küçük görme ve insan, sosyal çevresinde nefsinin emrine boyun eğmeye mahkûm olur.
Hakkı açıklamak niyetiyle de olsa, başkalarını mağlup etmek için yapılan tartışmalar zararlıdır. Bir kimsede tartışmada galip gelme sevgisi, hakkı karşısındakinin ağzından duymaktan daha sevimli gelirse, her kötülüğün içine girmiş demektir. Tartışmayı kazanma arzusu, diğer kötülüklere sebebiyet verir. İtiraz etmeyi âdet haline getirmek, “Hayır öyle değildir” demek, Sen bilmiyorsun, bu işten sen anlamazsın, ben akıllı ve bilgiliyim demektir. Bu ise, kendini büyük görüp, karşımızdaki şahsın kusurlarını kendisine göstermek günahtır. Onun hatasını söylemekle üzmüş ve kalbini kırmış incitmiş oluruz. Buda haramdır. Susmak ise imanın kemalini gösterir.
Tartışmanın dinde yeri yoktur kardeşlik bağlarını yok eder kalpleri katılaştırır, kin ve nefret doğurur. Çok sevdiğin bir dostunu, tartışarak bir defacık kızdır, ondan sonra başına gelecek felaketi de gör.
Eleştirmek tartışmak sonuncuda düşmanlık da, adâvet de, husûmet, ihtilâf ve ikilik oluşur. Kaynaşma ve kardeşlik muhabbet emrini ve sünnetini de yapmamış oluyoruz. Bunun ahrette ki vebali ve günahı da büyüktür!
Hac suresinde; 3- İnsanların kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır durur ve her azgın kaypak şeytanının peşine düşer.
8- İnsanlardan kimi hiç bir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır durur. (Şeytanca mücadele verenlerin ileri gelenlerin arkasına düşüp herhangi kesin bir bilgiye dayanmaksızın sırf hissî ve bir zanna kapılarak onları taklit eder, doğru yoldan sapmakla kalmayıp, başkalarını da saptırmaya ve onların sözünü etrafta anlatmaya çalışır.)
19- Şu ikisi Rableri hakkında tartışmaya girmiş iki hasımdır. O'nu inkar edenler için ateşten elbiseleri biçilmiştir.
1-Başlarının üstünden kaynar su dökülür.
2-Bununla karınlarındaki ve derileri eritilir.
3-Bir de bunlara demirden kamçılar vardır.
Uğradıkları gamdan (dolayı) oradan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler: "Yakıcı azabı tadın" denir.
Hem sözün güzelini işitecek duruma ulaştırılmışlar, hem de övülmeye layık (olan Allah'ın)yoluna, eriştirilmişler.
Bu ikisi, insanlardan secde eden kısım ile secde etmeyen kısım, müminlerle kâfirler iki hasımdırlar ki kendilerinin Rabbi olan Allah hakkında tartışmaktadırlar. Rableri hakkında birbirlerine karşı dava açtıkları mahkemeyi Kübra da duruşma halindedirler. Yüce Allah, kıyamet gününde aralarını ayıracaktır. Gerçek olanı ortaya koyup münakaşalarını sona erdirecek ve her birinin hakkını verecektir. Şöyle ki: Kâfir olanlar için ateşten elbiseler biçilmiştir. Tepelerinin üstünden o kaynar su dökülecek...)
Peygamberimiz (s.a.v.) ile Hz. Ebu Bekir'in (r.a.) birlikte oturdukları bir sırada kötü huylu bir kişi yanlarına gelip Hz. Ebu Bekir'e dil uzattı ve yakışıksız sözler söyledi.
Peygamber Efendimiz ise o kişinin hakareti devam ettikçe bir şey söylemeyip hatta bazen gülümsedi. Hz. Ebu Bekir bir müddet sonra artık dayanamayıp o edepsiz kişiye öfkelendi ve iki çift laf ile karşılık verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz yerinden kalkıp gitti. Hz. Ebu Bekir hemen Resulullah'ın (s.a.v.) arkasından koşup yetişti ve "Ey Allah'ın Resulü! O edepsiz bana dil uzatırken bir şey söylemediniz de ben ona cevap verince niçin kalkıp gittiniz, bunun hikmeti nedir?" diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Ey Sıddîk! O utanmaz sana dil uzatmaya başladığı zaman onu karşılayıp kovmak üzere Allahü Teala bir melek gönderdi. Sen ise hemen öfkelenip karşılık vermeye başladın. Bunun üzerine o melek gidip yerine iblis geldi. İblis-i lâînin olduğu yerde ben durmam." diye cevap verdi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) yerli yersiz konuşmamak için o günden sonra ağzına küçük bir taş aldı. Bir söz söyleyeceği zaman iyice düşünür, ölçer, tartar, ondan sonra taşı mübarek ağzından çıkarır ve sözünü söylerdi. Sonra taşı tekrar ağzına alıp tesbih ve zikir ile meşgul olurdu.
Cömertliğin hakkına bana cömert davran ve yüceliğin hakkına teveccüh eyle bana. Rahmetin hakkına koru beni ve dilimi zikrine alıştır ve kalbimi, kendi muhabbetine bağlı kıl, ve dualarımı iyi bir şekilde kabul etmekle beni minnettar eyle; yanılgılarımdan geç ve hatalarımı affet; muhakkak ki sen, kullarının sana ibadet etmelerine hükmettin; sana dua etmelerini emredip, kabul etmeyi taahhüt ettin; o halde ey Rabbim! Yüzümü sana çevirdim ve ellerimi sana açtım; izzetin hakkına duamı kabul eyle ve arzularıma ulaştır; fazlın ve kereminden ümidimi kesme; beni insan ve cinlerden oluşan düşmanlarımdan koru. Ey çabuk razı olan! Duadan başka bir şeye sahip değilim, affet beni; muhakkak ki sen her istediğini yaparsın. Ey ismi deva, zikri şifa ve itaati zenginlik olan! Sermayesi ümit ve silahı ağlamak olan bana merhamet eyle. Ey nimetleri tamamlayıp yayan, ey zorlukları defeden! Ey karanlıklarda dehşete kapılanların nuru! Ey öğretilmeden bilen! Muhammed ve Ehli Beyt’ine salavat gönder, ve bana da sana yakışan şekilde muamele et. Allah'ın rahmeti, Peygamber’ine ve onun soyundan gelen mübarek İmamlara olsun. ve Allah'ın sonsuz selamı onların üzerine olsun. (Kadere iman eden gamdan kurtulur. Şualar) Selam ve duayla kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.