Ve insan
Merhaba sevgili dostlar; Sizleri uzun cümlelerle sıkmamak adına kısa bir yazıyla yine karşınızdayım.
Yine bana gelenlerin geldiği bir zamanda, içimden taşanlar, taşıp coşanlar, coşup da dilime doluşanları kalemimle aktarmaya çalıştığım bir yazımı sizlerle paylaşayım dedim… Hepinize sağlıklı ve aydınlık günler diliyorum.
İnsanlar doğar, yaşar, büyür ve ölürler… Bir varmış bir yokmuş misali… Aslında kısa bir öyküdür hayat. Uğruna upuzun acılar çektiğimiz… Çekip ama çektiremediğimiz, içimize attığımız…
Sizlerin de bildiği gibi eskiden, köylerimizde veya mahallemizde birinin vefatı durumunda, cenaze evine saygıdan ötürü yas tutulur, televizyon veya radyo açılmaz, müzik dinlenmezdi. Zamanla televizyon açılsa bile sesi mutlaka kısılırdı… Cenaze evine diğer komşularla birlikte çorba veya başka çeşit yemekler yapıp götürmeyi saymıyorum bile… Ne kadar güzel, ne muhteşem adap ve gelenekti… Şöyle eskileri düşünüp, birlik beraberliğe bakınca “O zamanlar ölümüz de dirimiz de pek bi güzelmiş be” diyesi geliyor insanın…
Ben ilk defa canım anacığımdan duymuştum ölen birinin arkasından ola ki beğenilmeyen bir huyunu söyleyeceği zaman “Sümüğüne ağırlık varmasın” derdi. Yani çekinilirdi, ölen kişinin bu tür söylemlerden dolayı orada üzerine ağırlık binmesinden korkulurdu…
Yukarıdaki inceliğin, naifliğin aksine şimdi bazı densizler, solo ya da koro halinde, mezarlıkta, cenaze evinde, ölen kişinin arkasından, önünden, ölümünün üzerinden onca yıl geçmiş olması, hatta o kişinin yaşamını hiçe sayıp güzel işler yapması, bizlere bir ülke bırakması dahi inanın hiç fark etmiyor, basıyor küfür ve kıyameti.
Edep Ya Hu! İnsanda biraz haya olur, ar olur, Allah korkusu olur… Rabbim biz insanları yaratırken yüzümüzü dışarıda, örtüsüz olarak yaratmış ki kulum utansın, yüzü kızarsın diye. Ne gezer, bahse konu insanlar, maalesef utanmanın yanından, yöresinden bile geçmemişler.
Hatta bazen vefat eden kişiye yapılan bu küfür kıyameti, canlı yayında ya da sosyal medyada, belki birilerine hoş görünmek maksadıyla mıdır bilemiyorum, çok büyük bir marifetmiş gibi sunum yapmalarını da inanın bir türlü anlayabilmiş değilim. Birilerine hoş görünüp, yalan dünya için belki oradan nemalanırken, öte yanda gerçek dünyasını yıktığının farkında bile değildir o gafiller sürüsü!
Ben, bu tür insanları eleştirmeden önce ailelerine bakmak gerek diye düşünüyorum. Çünkü çocuk ailede yetişir. Nasıl bir ailede büyüdü ki o da böyle asi, terbiye ve ahlak fukarası bir insan oluverdi. Ama ne olursa olsun hiç bir mazeret yaptığı, vicdansızlığı ve terbiyesizliği kesinlikle affettiremez.
İşte böyle dostlar; geçmişini, tarihini bilmeyen, ya da ölüsüne, dirisine saygı duymayan halklar, öyle bir zaman gelir ki tarih sayfasından silinmeye mahkûm olur. Geçmişimizi bilmez, atalarımıza gereken saygıyı gösterip, onları usulünce yâd etmezsek, gün gelir bizleri de yâd edecek kimseyi bulamayız.
Dolayısıyla bu davranışı “Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz” atasözümüzle perçinleyerek, görmeyen gözlere, duymayan kulaklara inat diyorum ki “Yeter artık insanlığın ruhuna Fatiha okuduğunuz! Biraz da atalarımızın ruhuna Fatiha okuyunuz!”
Ayrıca bakın Şems-i Tebrizi ne demiş:
“Makamımız aşk,
Usulümüz edeptir bizim,
Kapımıza değil,
Gönlümüze vuran buyursun!”
Muhabbetle…
Aşk Olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.