Vera
Dünya hevesi peşinde koşmayı bırakarak; Allah ve Rasulü’nün sevdiği şeyler olan hayırlı ve övgüye değer amellere sarılıp, dinin emrettiği ve yasakladığı her emri, günaha düşmekten ve harama bulaşmaktan kaçınmak ve şüpheli şeylerden uzak durmak, zerre kadar da olsa kimsenin hakkını üzerine geçirmemek için bütün incelikleriyle hayatımıza koymaktır. Dînî hükümlere riayette titizlik imanın gereğidir. Vera ile Zühd arasındaki fark, vera şüpheli şeyleri, zühd ise ihtiyaç fazlasını terk etmektir. Vera’yı takva karşılığı alanlar olsa da vera; takvanın ileri bir aşamasıdır.
Âyet-i kerîmede buyruldu ki: Allahü teâlâdan (en çok) haşyet edenler (Korkanlar, çekinenler) âlimlerdir. (Fâtır, 28) Haşyet edenler Allahü Teâla’dan gereğince korkanlar hürmetle karışık korku. Ürperme. hissini veren hal demektir. Bu duygu Allah’ın azametinden, heybetinden ululuğundan ve kudretinden ileri gelmektedir. İşte bu korku insanda vera duygusunu doğuran bir korkudur. Allah’tan korkanları yüce Allah şöyle övmektedir: Yunus 62. Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.63. Onlar, iman edip de takvâya ermiş olanlardır. Bize düşen bu kadere ve gabya tam inanan, Allah’c.c. isteği vasıfta insanlar olabilmektir.
Ebrehe kendisi ile görüşmeye gelen Abdulmuttalib’i görünce hayretten donakaldı. Hiç bu kadar nûrlu ve heybetli bir adam görmemişti. Kalbinin titrediğini hissetti ve hürmetinden tahtından inerek onun yanına oturdu. Abdulmuttalib’e ne istediğini sordu. O da gasp edilen iki yüz devesinin geri verilmesini istediğini söyleyince çok şaşırdı ve: -Seni görünce heybetinden içim titremişti. Büyük bir insan olduğunu düşünmüştüm. Bana alınan birkaç deveden bahsettin. Halbuki ben; senin ve atalarının dini sayılmaya layık olan bir Beyt’i yıkmaya geldim. Zannediyordum ki, benden Beyt’i yıkmamamı ricâ edeceksin.
Abdulmuttalip gayet sakin bir şekilde cevap verdi. - Ben develerin sahibiyim. Beyt’i de sahibi koruyacaktır. Ebrehe kızdı. Hemen develerini geri verdi. Ama aldığı cevap onu derinden etkilemişti.
Ayetlerde;“Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz.” (15/9) "Bu din daima ayakta duracak, kıyamet kopuncaya kadar inananlar Allah’ın yolunda cihad edip savaşmaktan asla vazgeçmeyecektir. "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve sizi dininizde sabit kılar."(Muhammed, 47/7). "Eğer Allah size yardım ederse, artık hiç kimse sizi mağlup edemez." (Âl-i İmran, 3/160)."Allah sizden iman edip güzel işler yapanları, kendilerinden önce gelen müminleri hâkim kıldığı gibi, onları da dünyada hâkim kılacağını, kendileri için beğenip seçtiği dinlerini tatbik etme gücünü vereceğini, yaşadıkları korkulu dönemin ardından kendilerini tam bir güvene erdireceğini kesin olarak vaad etmiştir. Artık onlar, yalnız bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Ama kim bundan sonra da nankörlük ederse, onlar artık yoldan çıkmış fâsıkların tâ kendileridir."(Nur, 24/55). "O inkârcılar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Kâfirler, hoşlanmasa da elbette ki Allah, nurunu tamamlayacaktır. Müşrikler hoşlanmasa da dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen odur." (Tevbe, 9/32-33).
Gereksiz boş faydasız işleri “malayani” terk etmek demek olan verayı Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde lüzumsuz şeyleri terk etmenin güzelliği, İslam’ı iyi anlayıp uyguladığını o, kişide delili olduğunu söylemiştir. En düşük seviyesi Allah'ın nefyettiklerinden sakınmak, en yüksek seviyesi de Allah'ı zikirden alıkoyacak her şeyden kaçınmaktır. Hz. Ebubekir (r.a.) “Bir nevi harama düşeriz korkusuyla yetmiş çeşit helali terk eyledik.” sözüyle verayı anlatmıştır. Vera'nın sevabı ve neticesi, âhirette hesabın hafif olmasını sağlar.
Bir kimse, şu on şeyi görev bilmedikçe, tam verâ sâhibi olamaz: 1-Gıybet etmemek, 2-Mü'mine sû-i zân ile, Kötü bilmek, 3-Kimse ile alay etmemek, 4-Yabancı kadınlara, kızlara bakmamak, 5-doğru söylemek, 6-Kendini beğenmemek için, Allahü teâlânın, kendisine yaptığı ihsânları nîmetlerini düşünmek, 7-Malını helâl yere harcayıp, israf ve harâmlara vermemek, 8-Nefsi keyfi için, mevkî-makam istemeyip, bunları insanlara hizmet yeri bilmek, 9-Beş vakit namazı vaktinde kılmağı birinci vazîfe bilmek, 10-Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği îmân ve işleri iyi öğrenip, i bunları yapmak. (İmâm-ı Rabbânî)
İmam-ı Gazali ise veranın dört derecesi olduğunu söyler:
1- Haram olan şeylerden kaçınmak, 2-Şüpheli şeylere karşı korunmak (ki bu Salihlerin vera’sıdır)
3- Harama sebep olması ihtimalini düşünerek helali terk etmek (ki bu muttakilerin vera’sıdır)
4- Her ne kadar kendini harama düşürmeyecekse de, Allah’a yakınlığının artmayacak şekilde ömrünün bir kısmının boşa geçeceği korkusundan dolayı, bütün mevcudiyetiyle Allah’a teveccüh edip, Allah’ın dışında her şeyden yüz çevirmek (ki bu da sıdıkların vera’sıdır)
Yüce yaratıcımız; İnsanların, kendi heva ve heveslerine göre, hiçbir delile dayanmadan, herhangi bir şeyin helal veya haram olduğunu söylemeye haklarının olmadığını, zira herhangi bir şeyin helal veya haram olduğunu beyan etmenin, onları yaratan Allaha ait olduğunu, aksini iddia edenlerin ise, Allaha iftiralarda bulunarak asla kurtuluşa eremeyeceklerini . Nahl 116 da ayetinde bildirmektedir.
Peygamber Efendimiz(s.a.v) hadisi şerfilerinde“Ey Ebu Hureyre, vera sahibi ol (harama götürme şüphesi olan şeylerden de kaçın) ki insanların Allah’a en iyi kulluk edeni olasın! Kanaatkarlığı esas al ki insanların Allah’a en iyi şükredeni olasın. Nefsin için sevdiğini insanlar için de sev ki (kamil) mü’min olasın. Sana komşu olanlara iyi komşuluk et ki (kamil bir) Müslüman olasın. Gülmeyi az yap, zira çok gülmek kalbi öldürür.” “Tedbir gibi akıl yoktur. Sakınmak gibi vera yoktur. İyi huy gibi haseb (itibar vesilesi) yoktur. ” (İmanın esası vera’dır.) (Dinimizin direği vera’dır.) (Hiçbir şey, vera gibi olamaz!) (Vera, amellerin efendisidir.) (İman insanı vera sahibi yapar.) (Vera sahibi imamla kılınan namaz kabul olur, onunla oturmak ibadet, onunla sohbet sadaka olur.) (Vera ehli imamla kılınan iki rekat namaz, vera’sızla kılınan bin rekattan efdaldir.) (Vera sahibi imam ile kılınan iki rekat namaz, fasık ile kılınan bin rekattan daha efdaldir) (Kalbin sakin olduğu [yani rahat ettiği, beğendiği] işler, hayırlıdır) (Şu üç şey bulunan kimsenin imanı kâmildir: Herkesle iyi geçinen güzel ahlak, kendini haramlardan alıkoyan vera, cehlini örten hilm.) (Farzları eda et ki, insanların en âbidi olasın, haramlardan kaç ki, insanların en vera ehli olasın, Allahü teâlânın senin için yaptığı taksime razı ol ki, insanların en zengini olasın.) “(İlmiyle amil olmayan âlim, vera’sı olmayan da abid olamaz. Zahid değilse vera sahibi olamaz.)
Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ben bir kelime -Osman dedi ki: "Bir âyet"- biliyorum. Eğer insanların hepsi onu tutsaydılar hepsine kâfi gelirdi." Ashab: "Ey Allah'ın Resülü, bu hangi ayettir?" dediler, Aleyhissalâtu vesselâm: "Ve kim Allah'tan korkarsa, Allah o kimseye (darlıktan genişliğe) bir çıkış yolu ihsan eder" (Talak 2) ayetini okudu." Rasulullah(s.a.v)’a. : ‘En efdal insan kimdir?’ diye sorulmuştu. ‘"Kalbi mahmüm (pak), dili doğru sözlü olan herkes" Ashab: "Doğru sözlülüğün ne demek olduğunu biliyoruz. Mahmümu'l-kalb ne demektir?" diye sordu. "(Mahmüm kalb), Allah'tan korkan tertemiz kalptir, içinde günah yoktur, zulüm yoktur, kin yoktur, hased yoktur" buyurdular."
Allahü teâlâ vera sahibi kulları sever, bunlar, günaha girerim korkusuyla şüphelilerden sakınırlar. Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.