Yanlış çorap/empati ve sempati şart
Bugün bu yazıda bundan birkaç sene önce bir Mescidde yaşadığım, görünüşte basit, ancak özde çok mühim bir hususu anlatacağım. Yazının başlığında geçen “yanlış çorap” konunun mihengini oluşturur.
Önce empati ve sempati hakkında bilgi verelim.
Empati, bir olay, bir durum esnasında, kendinizi karşıdaki insanın yerine koymak ve “ben onun yerinde olsaydım ne hissederdim” diye düşünmektedir. Empati “açı değiştirmek, bakış değiştirmektir.” Diğer insanları anlamaya çalışmanın en zirve halidir. Başka insanların ne düşündüğünü anlamanın en kestirme ve en doğru yolu empati yapmaktır.
Sempati kavramı da empatiye yakın olsa da çok önemli nüans vardır. Sempati, karşıdakini anlamaya ve kendinizi onu yerine koymadan, sırf merhamet ya da şefkat gibi insanı duygularla, acıyı, sorunu paylaşma duygusudur.
Empati ve sempati farkını şu örnekle daha iyi anlayabiliriz.
Bir arkadaşınız bir imtihanı kaybetmiş olsun. O imtihan ile o yerde işe girecekken o iş imkanınındın mahrum olduğunu düşünelim. Empati yapan kişi, arkadaşına şöyle seslenir: “Seni anlıyorum. Oldukça zor bir durum.” Sempati yapan kişi ise arkadaşına şöyle seslenir: “Sana üzülüyorum. Oldukça zor bir durum.”
Bu örnekte görüldüğü gibi, bir kişinin durumunu anlamak empati, bir kişinin durumuna üzülmek sempatidir. Görüldüğü gibi, esasında ikisinde de “oldukça zor durumda olanla ilgilenmek var.” Bu nokta itibariyle sanki empati ve sempati arasında fark yokmuş gibi düşünebilirsiniz. Bu kadar basit değil tabi. İkisinin arasında çok büyük fark var.
Birincisinde yani, empatide “içselleştirme ve durumu adeta birebir yaşama vardır.” Sempatide ise “birebir yaşama yoktur.”
Şimdi bu tanımlama ve örneklerden sonra yaşadığım olayın anlatımını gerçekleştirelim.
Anlatımı üçüncü bir kişinin diliyle anlattım. Tabi anlayacağınız üzere, anlatımda geçen adam benim.
Yaşanmış hikayemizin başlığı “Yanlış Çorap”. Teması empatinin önemi üzerinedir.
İşte hikayemiz:
Adam, ikindi namazına yakın bir zaman kaldığı için öğle namazını kılmak üzere, abdest alma yerine doğru hızlıca adımladı. Abdestini almak üzereyken, bir mesai arkadaşına rastladı, o arkadaşı "öğle namazını kıldığını ve ikindi namazı için abdest almakta olduğunu" söyledi. Adam aceleci, tavırlar içerisindeyken arkadaşının acelesi yoktu.
Öğle namazını yetiştirmek isteyen adam abdestini alıp siyah çorapları da hızlıca giyerek mescide girdi. Ve namaza durdu.
Namazda iken, kim olduğunu farkedemediği bir adam usulca adamın yanına gelip bir çift siyah çorabı, özenle kıbleye doğru adamın hemen ayaklarının dibine yatırıp mescidin dışına çıktı.
Namaz kılmakta olan adam, bir taraftan namaz kılıyor, bir taraftan da içinden birbirine zıt fikirleri düşünüyordu. Birinci fikir, "namaz bittikten sonra, şu iki çoraba bir tekme vurup uzaklaştırmak gerek. Tabi ya, bu da olur mu, kokmuş çorabın namaz kılarken benim hemen yanı başımda ne işi var. Hayır hayır bu kadar da olmaz ki, abdest almaya geldiysen, çorabı da yanında tut, ne işi var bu kirli çorapların burada?
Bir de mescid kapısının üzerinde "Lütfen, çorapsız ıslak ayakla içeri girmeyin yazıyor, adam ıslak ayakla içeri girdiği gibi çorabı da yanı başıma bırakıp gitti" diye düşünmeye devam ederken, bir taraftan da şu olumlu, iyimser ve makul düşünceler de aklından geçiyordu: "Ahmet, sen empati yap, sempati içinde ol. bir nedeni vardır bu hareketin. Tamam, bu adam bu çoraplarını senin yanına bıraktı. Sanırım bir şey unuttu, onu alıp gelecek ve çorabını giyecek. Sen sabret. İsterse koksun, sen bir mü'min kardeşinin bir hatasına katlan, ne olur ki biraz kokar ve sonra çorabını giyer gider, sen namazını huşu içinde kılmaya devam et, sevabın artar."
Namaz kılmakta olan adamın kafasından bu düşünceler geçe geçe dört rekat namazını kıldı ve selamını verdi.
O sırada çorabı yanına bırakan adam koşarak adamın yanına geldi ve "Ahmet Bey, yanlışlıkla benim çorabımı giymişsiniz, ben de sizin çorabı getirip yanınıza bıraktım" deyince, biraz önce namaz sırasında kafasında olumlu-olumsuz birçok düşünce geçen adam çok mahcup oldu ve arkadaşı Ceyhan Bey'den özür diledi. Deminden beri ayaklarında olan çorapların kendisine ait olmadığını anladı. Gülümseyerek, özür dileyerek çorapları çıkartıp Ceyhan Bey'e verdi. Kendi çoraplarını giydi. Bir taraftan da aklından "empatinin ne kadar önemli olduğuna dair düşünceler geçiyordu."
Evet, "bu hayatta, başkalarını suçlamadan önce empati yapmamız (başkalarının davranışlarının nedenlerini anlamamız) gerektiğini hiç unutmayalım."
Önce anlayalım, sonra değerlendirme yapalım. Anlamadan karar vermek, mazallah telafisi mümkün olmayan sonuçlar meydana getirebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.