Zina sebebiyle boşanma davasında yargılama sürecinde alınabilecek önlemler
Türk Medeni Kanunu'nun "Geçici Önlemler" başlıklı 169. maddesi uyarınca; "Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır." Kanun metnindeki sayım, tahdidi değildir. Madde metninde hakime, gerekli tedbirleri re'sen alma yetkisi verildiğinden, gereklilik halinde, somut olaya ve şartlara uygun tedbirler, tarafların sosyo-ekonomik durumları da göz önünde bulundurularak, talebe gerek olmaksızın alınacaktır. Bu husus, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2021/3461 E., 2021/5016 K. ve
16.06.2021 tarihli kararında; "Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK m. 186/1), geçimine (TMK m. 185/3), malların yönetimine (TMK m. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK m. 185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re'sen) almak zorundadır (TMK m. 169). Yine boşanma veya ayrılık vukunda çocuk kendisine tevdi edilmemiş taraf gücüne göre onun bakım ve eğitim giderlerine katılmakla yükümlüdür (TMK. M. 182). Bu hususu hakim görevi gereği kendiliğinden dikkate alması gerekmektedir. Davacı kadın yararına dava tarihinden itibaren tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir." şeklinde izah edilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/1579 E., 2018/673 K. ve 04.04.2018 tarihli kararında ise; "Boşanma davası açılınca: Hâkimin, bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, mallarının yönetimine ilişkin geçici önlemleri resen alması gerekir. Boşanma ve ayrılık davalarında eşlerin kusur durumu geçici tedbir nafakası takdir edilirken dikkate alınmaz. Kusurlu eş yararına dahi, bu tedbirlerin alınması mümkündür. Yine, her iki tarafın da gelirinin bulunması tedbir nafakası verilmesini engelleyici bir hâl değildir. Ancak eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı söylenebilir." ve "....hâkimin, bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, mallarının yönetimine ilişkin geçici önlemleri resen alması gerekir. Bu geçici önlemlerden birisi de tedbir nafakasıdır. Tedbir nafakası talebe bağlı olmaksızın (resen) takdir edilir ve geçici bir önlem olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşene kadar hüküm altına alınır. Boşanma ve ayrılık davalarında eşlerin kusur durumu geçici tedbir nafakası takdir edilirken dikkate alınmaz. Kusurlu eş yararına dahi, bu tedbirlerin alınması mümkündür. Yine, her iki tarafın da gelirinin bulunması tedbir nafakası verilmesini engelleyici bir hâl değildir. Ancak eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı söylenebilir. Bu nedenledir ki, TMK`nın 169. maddesinde öngörülen tedbir nafakasının geçici önlem niteliği dikkate alındığında Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen davalı kadın için tedbir nafakası verilmesi gerektiği yönündeki Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi doğru görülmemiştir." denilmektedir.
Bahse konu geçici önlemler, davanın sonuçlanması ve/veya kesinleşmesi itibariyle değil, dava sürecinde mağduriyet yaşanmaması maksadıyla, dava tarihi itibariyle ve dava süresiyle sınırlı olarak ve değişen koşullara paralel olarak güncellenip uyarlanabilecek nitelikte olmaktadır. Bu hususta Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2019/5346 E., 2019/9151 K. ve 25.09.2019 tarihli kararında "Dosyadaki yazılara, bozmaya uygun işlem ve araştırma yapılmış olmasına, delillerin takdirinde bir yanlışlık bulunmamasına göre davacı erkeğin tedbir nafakasına (TMK m. 169) ilişkin temyiz itirazları yersizdir......O halde, Türk Medeni Kanunu'nun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yararına hükmolunan tedbir nafakasının karar kesinleşinceye kadar devamına karar verilmesi gerekirken, 24.03.2016 tarihli aynı karar ile kaldırılmasına karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir." denilmektedir.
Zina sebebiyle ikame edilen boşanma davalarında, zina eylemini gerçekleştiren eş lehine tedbir nafakasına hükmedilip hükmedilmeyeceği hususunda farklı görüşler bulunmaktadır. Tedbir nafakasına hükmedilmesi bakımından; tarafların kusurunun önem arz etmediği, dava tarihinden davanın kesinleşeceği tarihe kadar geçim sıkıntısı çekecek eş lehine, boşanmada kusurlu veya diğer eşe nazaran daha fazla kusurlu olsa dahi tedbir nafakasına hükmedilmesi yönünde görüş mevcuttur. Bu yönde eski bir karar olarak, Hukuk Genel Kurulu'nun 2004/2-8 E., 2004/27 K. sayılı kararında; "...boşanma veya ayrılık davası açılınca hakimin davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re`sen alacağı hükme bağlanmış, kusursuzluğun gerektiği yönünde bir düzenleme getirilmemiştir. O halde yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece, kadının boşanmaya yol açan davranışlarının madde de öngörülen kuralı değiştirmeyeceği de gözetilerek kadın yararına uygun tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yanlış gerekçelerle talebin reddi usul ve yasaya aykırıdır." denilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2011/2-533 E., 2011/670 K. ve 2.11.2011 tarihli kararında ise paralel olarak "Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kusurlu olduğu kesinleşen karar ile sabit olan eş yararına tedbir nafakası hükmedilmesine olanak bulunup bulunmadığı, noktasındadır....Bu aşamada tarafların kusur durumu belirlenmediğine göre verilecek kararda kusur bir ölçüt olarak alınamayacağı gibi, sonuçta nihai karar verilirken kusur durumunun belirlenmiş olması da tedbir nafakasının kaldırılmasını ya da ödenenlerin geri istenmesini gerektirmez. Zira, tarafların "kusur durumu" hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Dahası Kanunda, hakimin geçici bir önlem olarak tedbir nafakasına hükmedebilmesi için, tarafların kusurlu olup olmamaları bir unsur olarak yer almamakta; hangisinin daha az ya da çok kusurlu olduğunun belirlenmesi yönünde bir koşul da öngörülmemektedir. Bu nedenle, hakimin kusur durumuna bakmaksızın davanın en başında bu geçici önlemi alması ve buna bağlı olarak da tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını tespit edip, uygun ve geçici nitelikte bir nafaka takdir etmesi gerekir. Görülmektedir ki, bir tarafın kusurlu olması; onun lehine tedbir nafakası tayin edilmesine engel teşkil etmemektedir. Dolayısıyla, tedbir nafakası hakimin kanun gereği, kendiliğinden alması gereken geçici bir önlem olup, tarafların kusurunun verilecek karar açısından bir önemi ve etkisi de yoktur. Ekonomik olarak yardıma ihtiyacı olan kişi sonuçta tam kusurlu kabul edilse bile boşanma davası kesinleşene kadar tedbir nafakası devam edeceğine ve verilen tedbir nafakası geri alınamayacağına göre tedbir nafakası ile tarafların kusuru arasında hukuki bir bağ olduğundan bahsedilemez." şeklinde hüküm kurmuştur.