Anlamanın üç aşaması: İlme’l yakin, ayne’l yakin ve hakk’el yakin (1)
Bir olayın, bir konunun ya da size söylenilen bir sözün anlaşılmasının üç aşaması vardır.
1-İlm'el yakin.
2-Ayn'el yakin.
3-Hakk'el yakin.
Yukarıdaki bu sözlerin ve kelimelerin ne olduğunu ve neyi ifade ettiğini herkes bilemez. Öyleyse bu kelime ve kavramları önce sözlüklerdeki tanımları itibariyle açıklayalım.
Yakin kelimesi sözlüklerde “sabit olmak, durulmak, sükunete kavuşmak” anlamındaki “yakn” kökünden türetilmiştir. Yakin, doğruluğunda şüphe bulunmayan, vakıaya uygun bilgi, sabit ve kesin inanış, kanaat (itikad), şüphe ve tereddütten sonra ulaşılan kesinlik” anlamına gelir. Diğer bir tanıma göre yakin, tasdik ve inanca ulaştıran doğru bilgidir.
İlme’l-yakin, bilginin ilk basamağıdır ve dışarıdan öğrenilen husustur. Burada anlama (idrak) yoktur.
Ayne’l yakin, müşahede etmek” mânasındaki ayn ile “gerçeğe yakın, gerçeğe yakın bilgi” anlamındaki yakin kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ayne’l-yakin, ilme’l yakin ile hakk’el yakinin ortasında yer alır. Burada idrake ve anlamaya biraz daha yaklaşılmış ve konu içselleştirilmiştir. Ancak tam anlama ve idrak henüz sağlanmamıştır. Bu aşamada gerçeğe tam olarak ulaşılamamıştır. Ancak yaklaşılmıştır.
Hakk’el yakin, “gerçek varlık, doğru hüküm” anlamındaki hak ile “gerçeğe uygun kesin bilgi” anlamındaki yakin kelimelerinden oluşan terkip, “içsel görüş ya da iç tecrübe yoluyla ulaşılan ve kesinlik bakımından en son merhaleyi teşkil eden doğru bilgidir.” Bu aşamada şüphe ve tereddüt bitmiş ve gerçek açığa çıkmıştır.
Yazımın bu noktasında şu önemli hususu açık ve net olarak belirtmek istiyorum: "Herkesten her şeyi tüm boyutlarıyla, birden bire anlamasını beklemeyin." Anlamak ve idrak etmek zaman işidir, içselleştirme ve gerçeğe ulaşma işidir.
İnsanlar bir şeyi, bir hususu duyduklarında, gördüklerine ya da okuduklarında onu öğrenmiş mi oluyorlar? Yoksa anlamış mı oluyorlar? Öğrenmek ve anlamak aynı mı? Bakmak ve görmek aynı mı?
Evet, bakmak ve görmek aynı olmadığı gibi öğrenmek ve anlamak aynı değildir.
İnsanlar veri ve bilgilerden hareketle birçok şeyi öğrenirler. Ancak her öğrenilen husus acaba hissediliyor mu? Daha açıkçası, her öğrenilen şey idrak edilmiş ya da farkına varılmış mıdır?
Çocukluk yıllarımızdan itibaren (özellikle okullarda, lise yıllarımızdan itibaren) kompozisyon hazırlama ödevi olarak okullarda sorulan ve insanları hissetmeye, düşünmeye, bir konuyu içselleştirmeye ve idrak etmeye çağıran şu aşağıdaki soru size de sorulmuştur.
Bakmak mı önemli, görmek mi önemli? Bu soru sorulur ve münazara başlatılırdı.
Soru bu. Ve bu sorunun anlaşılması halinde, “öğrenmek mi, anlamak mı” arasındaki fark zaten anlaşılır.
Bakmak bir tarafa, bir cihete doğru durmak ve gözümüzü o tarafa, o cihete doğru odaklamaktır. Bakmak bir şey üzerinde, bir cisim üzerinde hiç düşünmeden ve kafa yormadan ve gerekli değerlendirmelerde bulunmadan, yalnızca gözlerimizi o cisme ve o şeye yöneltmektir. Bakmak, beraberinde hissetmeyi ve anlamayı getirmiyorsa, yalnızca bakmak olarak kalır. Halbuki görmek fark etmektir. Halbuki görmek, gözümüzle fark ettiğimiz şeyleri ve cisimleri anlamak ve içselleştirmektir.
“Bakmak beraberinde idraki ve hissetmeyi de getiriyorsa, işte bu takdirde görmek gerçekleşmiştir.”
Bakmak yüzeyseldir, sathidir. Görmek ise deruni ve yürektendir. “İnsanların çoğu bakar, çok azı görür.” Bakanlar anlamaz, görenler anlar.
Öğrenmek ve anlamak (idrak etmek) aynen bakmak ve görmek gibi birbirinden oldukça farklı iki kavramdır. Bakmak ilm’el yakin noktasında kalmaktır. Görmek ise önce ayn’el yakin, sonra hakk’el yakin aşamasına ulaşılması için gereklidir. Görmeden bir yere varamazsınız. Görmeden yalnızca bakarsanız, ilme’el yakin’de kalırsınız.
Biz öğrenmek değil, anlamak istiyoruz. Yani en son aşama olan hakk’el yakin’e varmak istiyoruz. Öğrenmek, aynen bakmak gibi sathidir, yüzeyseldir. İnsan baktığı şeyi öğrenir, ancak acaba idrak etmiş midir?
Kişinin bir şeyi öğrenmesi, o şeyi idrak etmesi (anladığı) anlamına gelmez. Aynen bir kişinin bir şeye bakması, o şeyi görmesi manasına gelmediği gibi. Bir kişinin bir şeyi görmesi ve derununda bunu hissetmesi, onu idrak ettiğini (anladığını) gösterir.
Bu Dünyada bakmak değil görmek, öğrenmek değil hissetmek önemlidir. En yüksek aşama idraktir. İnsanlar idrake ulaşmalıdır. O idrak, önce ayn’el yakin, sonra, hakk’el yakin’dir.
Bu idrake kimileri çok erken yaşta ulaşır, kimileri de daha geç yaşta ulaşır. Kimileri de bu idrake ulaşamadan, bu Dünyadan çeker gider.
Bu noktada Necip Fazıl Üstadımızın şu şiiri oldukça manidardır.
“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum.
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.”
Veriler ile, bilgiler ile, öğrenme ile meşgul olup da idrake ulaşamamışsa bir insan, hayatın maksadını ve yaratılış nedenini anlamadan ve bunu tefekkür etmeden “boş gelip boş gitmiştir.” Bazen bir ilim adamı 70-80 yıl “okur, okur, okur ve boş gelir boş gider.” Yalnızca ilme’el yakin’de kalmıştır çünkü. Hayattan boş gidenlere de yazık diyorum, vah diyorum.
Üstad Necip Fazıl 30 yılın boş geçtiğini ifade ediyor, yukarıdaki iki mısrada. Ancak, 30 yaşından sonra idrake vardığını ve hayatı daha da mana ile yaşadığını ifade ediyor. Ne mutlu hayatın maksadını er ya da geç idrak edenlere.
Buraya kadar anlattıklarımdan halen “ilme’l yakin, ayn’el yakin ve hakk’el yakin” nedir? Bunları anlamamışsanız, belki şu son açıklama anlamanızı sağlar.
Açıklamaları bir söz üzerinden, çocukluğumda Annemden duyduğum ve daha sonra anladığım bir söz üzerinden sonlandırmak istiyorum:
"Evlat yetir, aklını yitir" sözünü siz duydunuz mu? Bilmem. Ben bu sözü çocukluğumdan beri duyardım da, acaba anlar mıydım?
Evet, bu sözü rahmetli annemden duyardım. Ancak anlamazdım.
Bu sözü ne zaman anladım? Ancak evlat sahibi olduğumda anladım. Evlat sahibi olduğumda dahi tam anlayamadım. Ancak evlatlarımız büyüdüğünde daha net ve daha fazla anladım.
Evet, şimdi anlamanın üç aşamasını bu söz üzerinden belirtmenin tam sırasıdır:
1-Çocuk sahibi değilken bu sözü ancak ilme'l yakin (bilgi) derecesinde anladım.
2-Çocuk sahibi olduğumda ayne'l yakin (bizzat) anladım.
3-Çocuklar büyüdükçe hakk'el yakin (gerçekten) anladım.
Evet, bir şeyi, bir husus bilgi olarak anlamak, bir sözü duymak, esasında anlamak değil, belki de onu öğrenmektir. Öğrenmekten sonra gelen aşama, bizzat o öğrendiğinizi hissetmenizi sağlayacak derecede konuyu daha yakından tanımanız ve öğrenmeniz, konuyla daha fazla ilgilenmenizdir. Bu halde dahi konuyu tam anlamış ve tam idrak etmiş olmuyorsunuz. En son aşamada bizzat başınıza o iş geldiğinde ve yaşadığınızda onu anlamış ve idrak etmiş oluyorsunuz ki, bu en son aşama hakk’el yakin, yani gerçekten anlamaktır.
Yazımın ikinci bölümünde “ilme’l yakin, ayn’el yakin ve hakk’el yakin” kavramlarını biraz daha anlatacağım ve Kur’an ve Hadisler’den örneklerle izah etmeye çalışacağım. İnşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.