Bu kumaştan lider çıkmaz
Kaçak güreşiyor. Meselenin kıyısında köşesinde geziniyor. Kendi alması gereken inisiyatifleri, zamana yayarak başkalarının almasını bekliyor. Birileri meseleyi olgunlaştırsın, hazır hale getirsin, sonra da kendisini ‘makama’ davet etsin istiyor.
Doğru tahmin ettiniz, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’dan bahsediyoruz.
Biz bu hazırlopçu tavırları bir yerlerden hatırlıyoruz. Hani, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir zamanlar böyle birini Cumhurbaşkanı yapmıştı. Tabi, karşılığı kocaman bir nankörlük oldu. Getirildiği makamı kendinden bilen zat, bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminde, velinimetinin karşısında muhalefetin adayı olma heveslerine kapıldı.
Kapıldı kapılmasına da, kendisinde o liderlik kumaşı yoktu. Erdoğan’ın kendisinden sonra Başbakanlık görevine tayin ettiği kibir abidesi zat gibi, Cumhurbaşkanı yapılmış şahıs da kerameti kendinden bildi. Oysa her ikisi de Erdoğan’ın gölgesinde siyaset yapıyor, deyim yerindeyse güvenli limanlarda eğleşiyorlardı.
Nitekim Cumhurbaşkanlığına tayin edilen zat, sıra seçime girip de bileğinin hakkıyla mücadele edip, ter dökmesi gerektiğini anlayınca hemen pırtıverdi. Kendisinden liderlik bekleyenleri de boşluğa düşürerek, “Adaylığım için tüm muhalefet mutabakat sağlayamadığı için aday olmuyorum…” şeklinde bir açıklamayla, rahat ve huzurlu köşesine çekiliverdi.
Bir selam vererek Anadolu’yu ayağa kaldırma hayalleri kuran kibir abidesi zat da iş seçime girip kendini ispatlamaya gelince, CHP limanına sığındı. Her ne kadar, CHP listelerine yamanmanın ‘en son tercihi olduğunu’ üfürse de, seçimde koşturup ter dökmek ve sonuçta binde bilmem kaç çeyrek oy elde etmek suretiyle boyunun ölçüsünü öğrenmeyi göze alamadı.
Bu pısırık ve ‘armut piş, ağzıma düş’ tavırlarını, şimdilerde Ekrem İmamoğlu sergiliyor.
Hazret, AK Parti’nin yanlış aday ve yanlış söylemler yüzünden kaybettiği 2019 İstanbul Belediye Seçimini kedisinin kazandığı zehabıyla bir hayli şişindi.
Zaten esas gayesi de İstanbul’a Belediye Başkanı olarak hizmet değil; Erdoğan’ı taklit ederek, Cumhurbaşkanlığı makamına tırmanmaktı.
Lakin unuttuğu katı bir hakikat vardı: Belediye Başkanı seçilmek yetmez; 16 milyon İstanbulluya hizmet edip, bunun için ter dökeceksin ve başaracaksın.
Belediye Başkanı dediğinin yüreği, adeta yönettiği şehirle birlikte atar, atmalı. Bizimkisine tatil çok yakıştığından, kalbi çoğunlukla tatil beldeleriyle birlikte attı. Bir de yabancı misyon temsilcileriyle (siz bunu sebeb-i ikballeri diye okuyun) sık sık halvet olmayı çok sevdi.
İstanbul’da sel, kar, fırtına gibi doğal afetler yaşanırken, nedense hep şehir dışında boy gösterdi. Karla kapanan yolları tuzlama zahmetine girmezken, İngiliz Büyükelçiyle en lüks lokantada balık tuzlamayı seçti. İstanbul’da dişe dokunur hiçbir hizmeti hayata geçiremedi.
Sonrasında Cumhurbaşkanlığı hevesini tatmin için, Meral ablasının şefkatli kollarında bir zaman oyalandı.
Meral ablasının kalibresi, onu Cumhurbaşkanı adayı yapmaya yetmeyince, karşısına çıkma cesareti gösteremediği Genel Başkanının alt kadrosunda, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adaylığı gibi, aslında seçim öncesinde namevcut olan makama fit oldu.
Tabi hep birlikte yaşadıkları seçim hezimetinin hemen akabinde, sanki yaşanan süreçte kendisi uzayda bir yerlerdeymiş havalarına girerek, tüm sorumluluğu Genel Başkanının sırtına yıkma kolaycılığını seçti.
Oysa kendisi de, kurulan ‘Erdoğan karşıtı koalisyonun’ baş aktörlerinden birisiydi. Seçim sürecinde şehir şehir dolaşmasından sebep, Başkanı olduğu İstanbul’a arada bir uğradı. Yani seçim hezimetinin sorumlularından birisi de bizzat kendisiydi. Buna rağmen, kulağının üstüne yatıverdi.
Hadi, CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturma aşkına anlayış gösterip, tüm bu olanları normal karşılayalım.
Ana muhalefet partisinin Genel Başkanlığı, bir sonraki dönemin doğal Cumhurbaşkanı adaylığı demektir. Yani ‘lider kumaşı’ gerektirir. Kumaşında ve doğasında liderlik ruhu olmayan birisi, bir kurumun başına ‘Genel Başkan’ veya ‘Genel Müdür’ olabilir; fakat asla ‘lider’ olamaz.
Lider dediğin, her şeyden önce karnından konuşmaz. Kararlıdır… Kişiliği ve karakteri nettir. Olaylar karşısında açık ve anlaşılır tavırlar koyar. Cesurdur… Sağına soluna bakmadan “Ben varım…” diye öne atılır. Önüne bir çatal yol çıktığında, oturup da adres sorabileceği birilerinin gelmesini beklemez; o iki yoldan doğru olanı, liderlik ferasetiyle seçer ve yürür.
Lider dediğin, hedeflediği noktanın, birileri tarafından alınıp getirilmesini ve kendisine takdim edilmesini beklemez; mücadele eder, kan ve ter döker, o hedefe varmak için bütün yeteneklerini kullanır.
Lafın kısası; lider kişi, birilerinin gölgesine sığınarak dağın zirvesine tırmanmaya çalışmaz. Tam tersine, önden yürür ki kitleler de kendisini takip etsin.
Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un 4 yılını çaldı, anlamsız ve gerçekleşmesi mümkün olmayan kişisel hedeflerine kurban etti.
Bir de, Kemal Kılıçdaroğlu’yu hafife aldı. Onun her ne kadar Erdoğan karşısında bir varlık gösteremese bile parti içi iktidar konusunda rakip tanımaz olduğunu idrak edemedi. Kılıçdaroğlu’nun; Deniz Baykal, Muharrem İnce, Yılmaz Ateş, Önder Sav, Mehmet Sevigen gibi CHP’nin devedişi politikacılarını, ayak oyunlarıyla saf dışı bıraktığını göremedi.
Ekrem İmamoğlu, geldiği son noktada, bir kez daha geri vitesine takarak, İstanbul Belediye Başkanlığı’na yeniden aday olacağını, yine alenen değil de ima yoluyla ilan etti. Bir bakıma, kendisini 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için nadasa çekti.
Tabi, burada da bazı küçük sorunlar kendisini bekliyor. Mesela, Kemal Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’yu İBB adayı gösterecek mi? Tanıdığımız Kılıçdaroğlu, normal şartlarda bunu yapmaz. Ama İmamoğlu’nun İstanbul Belediye Başkanlığına yeniden seçilemeyeceğini görürse (veya seçtirmemenin ustaca formülünü kurgularsa) İmamoğlu’yu aday yapar. Aksi halde üstünü çizer.
Nitekim Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, “Önseçim yapılırsa, İBB’ye adayım…” diyerek, hem İmamoğlu’nun hem de Kılıçdaroğlu’nun kulağına kar suyu kaçırdı.
Varsayalım Kılıçdaroğlu, Ekrem Beyi İstanbul adayı yaptı. Seçimi kazanmak garanti mi? Geride kalan 4 senelik kayıp dönemi ve İstanbul ahalisinin günlük hayatında yaşadığı ‘İmamoğlu çilesini’ göz önüne alırsak, seçilmek kolay olmayacak.
Bir diğer sorun, 2019 ittifakının 2024’te de kurulacağı garantili değil. Hadi HDPKK’nın, pazarlık çıtasını yüksek tutmak için ‘kendi adaylarıyla seçime gireceği’ laflarını ciddiye almayalım.
Ya İyi Parti çantada keklik mi? Son seçim ittifakı, İP’i hayli yıprattı. Hatırı sayılır bir oy kaybı yaşadı. Ve başrollerini paylaştığı koalisyon, büyük bir seçim hezimeti yaşadı.
Ha, bir de İmamoğlu ihanetine maruz kaldı, Meral Hanım. Hani kendisi 3 Mart’ta masayı tekmeleyip giderken, İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a da “Peşimden gelin…” mesajı vermiş; onlar ise Akşener’in bu çağrısını duymazdan gelmişti.
Köprünün altından çok sular aktı. Saraçhane’deki ‘çak kanka’ muhabbetleri, bir utanç sahnesi olarak siyasî tarihteki yerini aldı.
Açıkçası, Meral Hanım’ın bu kez CHP ile kurması muhtemel seçim ittifakı hem çok zor hem de çokça taviz gerektirir bir ittifak olacak.
Özetin özeti; Ekrem İmamoğlu’nda ‘liderlik kumaşı’ yok. Bu saatten sonra, tıpkı Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanı atanan, fakat kendisi aday olması gerektiğinde yan çizen Abdullah Gül’ün yolundan giderek, Boğaziçi’nde yabancı misyon temsilcileriyle balık tuzlayabileceği bir yalı elde etmesi mukadder gibi görünüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.