Despotun tabiatı
Tarih kendi toplumuna ve insanlığa çok büyük zararlar vermiş despot yönetim örnekleri ile doludur.
Otoriter yönetimlerin ortaya çıkabilmesi için elverişli sosyolojik şartların neler olduğu öteden beri üzerinde durulan bir husustur. Ancak toplumu despotik bir anlayışın esiri haline getiren "despot lider" faktöründe bu eğilimi ortaya çıkaran temel psikolojik dinamiklerin neler olduğu da üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu.
Despotun bir topluma topyekün tahakküm etme çabasının temelindeki motivasyonu nedir?
Gazalinin İhyay-ı Ulumuddin adlı eserinde insanın hırslarına dair şöyle bir tespiti vardır:
"İnsanoğlunun içindeki korkunç tahakküm etme dürtüsünü ne durdurur?
Para mı, şehvet mi, refah mı, makam mı, silah mı?
Hiçbiri değil!
İnsanın harisliğinin son noktası tanrılaşma arzusudur. Kendi türünün önünde secde ettiğini görmek, kendisine tapıldığını görmek!
Bu olana kadar hırsları ve arzuları son bulmayacaktır.
Eğer insanı gönül ve ruh eğitiminden geçirmezseniz insan tanrılaşma arayışından vazgeçmeyecek,nemrutlaşma, firavunlaşma bitmeyecektir."
Gazali bu tespitiyle pek çoğumuzun yadırgayabileceği kimsenin üzerine konduramayacağı bir durumdan bahsediyor.
Ancak Gazali'nin düşünceleri kendisinden sekiz asır sonra yaşamış psiko-analiz alanının öncülerinden psikolog Alfred Adler'in 'insan tabiatı' hakkındaki görüşleri ile örtüşmektedir.
Adler, insanın doğuştan gelen bir aşağılık duygusuna sahip olduğunu ve bütün yaşamının, bütün çabalarının bu duyguyu alt etme ihtiyacına dayandığını belirtir. İnsan, tabiatında var olan aşağılık duygusunu alt etmenin yolunun güçlü olmasından geçtiğine inanır. Çocukluğundan itibaren hep bir <güç istenci> içinde olur.
Bu dürtünün <güç istenci> kontrolden çıktığı ve narsisizm dediğimiz illete müptela olmuş bir insanın en tehlikeli olduğu zaman yetkiyi ve idareyi elinde tuttuğu zamandır. Doymak bilmez hırslarını tatmin için, yeri geldiğinde bir milleti topyekün felakete götüren liderlik örnekleriyle doludur tarih.
Hitler bunun en tipik örneklerindendir. Her şeye tahakküm etme güdüsü ile Almanya’yı yıkıma götürmüştür.
Tarihte bir dönem hüküm sürmüş hemen hemen bütün diktatörlerin akıbetleri de hırslarıyla paralel bir şekilde ibretlik olmuştur. Devrilen her diktatörün ardından ortaya bir de toplumsal enkaz çıkar. Çünkü her şeye hükmetme hırsıyla gözleri kör olmuş bir yönetim yıkılırken, toplumu da yıkıma sürükler.
Ortadoğu’yu asırlardır sömüren emperyalizmin, bu coğrafyada tesis ettiği düzenin en büyük aparatı her zaman diktatörler oldu. Emperyalizm kontrol etmek istediği ülkenin başına evvela yozlaştırabileceği birini getirir. Zaaflarını bildiği ve kendi eliyle ürettiği dikta yönetim üzerinden emellerini gerçekleştirir.
Bu sebeple, bir ülkeyi idare edebilecek potansiyel yönetici adaylarının geçmişleri iyi araştırılmalı ve kişilik özellikleri bakımından tahlilleri doğru yapılmalıdır. Bir ülkeyi idare edecek insanların, yeterli entelektüel birikime sahip olmaları önemli olduğu gibi, insanı insan kılan duygu yönetimi dediğimiz konuda da iyi olmaları elzemdir. "Taç giyen baş akıllanır" diye bir söz vardır. Mümkünse tacı da yetkiyi de akıllı olduğunu en başından beri bildiğiniz birine verin. Baş seçilen akıllanana kadar Basra harap olmasın.