Dünya edebiyatının deha yazarı Çengiz Aytmatov doğumunun 90. yılı (1)
Bu gün dünya Türklerinin acısı büyüktür. Dünya Türkleri yastalar. Dünyada yaşayan uygar yazarlar, şairler, edebiyat adamları da yastalar. Bu gün dünyadaki tüm mazlum insanlar, fakirler, orta düzeyde yaşayan zahmet adamları; çalışan sınıfın tüm bireyleri; özellikle öğretmenler; dünyadaki iktidar dışı bütün insanlar da Cengiz Aytmatov’u iyi hatırlıyor. Hepimizin acısı büyüktür, çünkü yukarıdaki insanların dertlerini, acılarını, fikir ve düşüncelerini, yaşamlarını, mücadele verdiklerini; zor şartlarda yaşadıklarını, geçmiş örf adetlerini, milli manevi değerlerini, milli şuur ve tekâmülünü romanlarında, öykülerinde dile getiren bir deha Kırgız yazarı Çengiz Aytmatov aramızda yoktur.
Uluslararası TÜRKSOY Teşkilatı 2018 yılını Çengiz Aytmatov yılı ilan etmiştir. Bu vesile ile Şinazı sahnesinde dünya yazarının anım günü gerçekleşti. Bu anlamlı toplantıda TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov yazarla olan anılarını dile getirdi, Aytmatov’un dünyadaki hizmetlerinden söz etti.
Anadolu Mektebi Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sami Güçlü tüm okullarda Aytmatov’un eserlerinin okunduğunu anlattı. Yazarın oğlu Askar Aytmatov babasının eserlerinin tanıtımından dolayı Türkiye Cumhuriyetine ve Türk halkına aile bireyleri adına minnettar olduğunu bildirdi. Kırgız Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi İbrahim Yunusov ve Kırgız Cumhuriyeti Kültür, Enformasyon ve Turizm Bakanı Sultanbek Jumakulov deha yazarın eserlerindeki idea amaçlarını anlattılar.
Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı, eski Kültür ve Turizm Bakanı, Sayın Yalçın Topçu, Cumhurbaşkanı, Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın tebriklerini ve selamlarını iletti ve büyük yazarın dünya Türklerinin medarı-iftiharı olduğunu, eserlerinde Türk halklarının dertlerini, acılarını, Sovyet dönemindeki zor şartlardaki yaşam öykülerini göstermeye gayret etmiştir. Y. Topçu ayrıca Türk insanının manevi-estetik özelliklerini romanlarında yaşatan Aytmatov’un dünya Türklerinin sevimlisi ve azizi olduğunu anlattı. Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı, Anar, Aytmatov’un gençlik yıllarındaki dostluğu hatırlattı, her yıl Bakü’de, Moskova’da, Bişkek’te ve Paris’te birlikte olduğu yılları dile getirdi ve sıcak anılarıyla salonu hareketlendirdi. Yakın dostunun aziz hatırasını yad ederek Bakü’de basmış olduğu kitapları seyircilere gösterdi… Daha sonra dünya yazarın eserlerinden fragmanlar ekranda canlandı. Büyük yazarın ölümü de ilginç olmuştur. Bir belgeselin çekilişiyle bağlı Tataristan’ın başkentine gitmiş ve 16 Mayıs’ta aniden böbrek yetmezliğinden rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırıldı ve kurtarılamadı. 18 Mayıs’ta ambulans uçakla Çengiz Aytmatov Almanya’ya yola çıkmıştır. Fakat kim bilecekti ki, bu onun son gedişi olacaktı?
Yazar bir dünya yazarıydı ve Almanlar onu ünlü Göte, Deni Didro, Marks Friş kadar seviyorlardı.
TÜRK DÜNYASINDAN BİR ÇINAR UÇTU
Dünya insanlarının, milliyetinden, ırklarından asılı olmayarak nerede yaşadıklarını ve kimlerle, nasıl, hangi şartlarda mübareze verdiklerini yahut ta kahramanca sine gerdiklerini, karşı durduklarını bedii eserlerinde, usta kalemiyle dile getiren deha yazarının ışığı karardı, söndü.
Evet, o bir Kırgız yazarıydı, fakat tüm dünya Türklerinin milli manevi değeriydi, onuru ve şerefiydi. Çünkü eserlerinde Kırgız halkının düşünce tarzıyla, milli şuuruyla, Kırgızların milli örf adetleri çerçevesinde bütün dünya Türklerinin kahraman, mert, dayanıklı, mübareze eden, iyi niyetle komşularına, dünya insanlarına sadakatle, samimi ve saygılı davranan insan tiplerini, karakterlerini yaratmıştır.
Çengiz Aytmatov, Kırgız Türküydü, fakat o mantığıyla, derin felsefesiyle, derin şuuruyla Türk Dünyasının fedakâr ve cesur evladıydı. Kırgızca ve Rusça yazan bu deha yazarın efsanevi adı altmışlı yıllarda diller ezberi olmuştur.
İlk romanı olan “İlk Öğretmen” aynı zamanda sahne eseri olarak da tiyatrolarda oynanmaya başladı. Bu tiyatro yapıtı bütün Sovyet Tiyatro sahnelerinin repertuarının bezeyi olmuştur.
Biz Türkler cesur insanlarız, tuttuğumuz doğru yoldan dönmeyiz, direnmek ve zafere ulaşmak içimizde, mayamızdadır. Köyümüzü, dede baba topraklarımızı, insanlarımızı seviyoruz, onların eğitilmesi için canımızı vermeliyiz. Elbette ki, olay iyi niyet olsun, hoş meramlı ve milletin için faydalı olsun. Buradan yola çıkarak ünlü yazarın kahramanı olan öğretmen, uç köylerden birinde çocukları eğitmek için yola koyulmuştur. Fakat köy ne köy, tam bir feodal zeminde, tam bir eğitimsizlik çukuru, tam bir bataklık zihniyeti; sadece kuran okumayı biliyorlar, bu kadar. Öğretmeni dövüyorlar, yaralıyorlar, okulu da ateşe veriyorlar, yarı ölmüş leşini köyün dışına bırakıyorlar. Az sonra yaralı haliyle zar zor toparlanan öğretmen el çekmiyor, köyün kenarında bir okul inşa ediyor, çocukları oraya yeniden toplamaya başlıyor. Bütün köy adamları yeniden seferber oluyor, okulu yakıyorlar ve bu seferinde onu yine öldürmüyorlar, çünkü suçu yoktu, diye. Yeniden yaralı vücudunu köy kenarında kurtlara yem gibi bırakıyorlar. Öğretmen uyanıyor, etrafını vahşi hayvanların sardığını görüyor ve toparlanır, karşı koyar. Baltasıyla ormanın yolunu tutar. Fakat onu anlayanlar da bulunur, ona yardıma geliyorlar ve sonunda öğretmenin isteği oluyor ve köylüler okul inşasında ona yardıma koşuyorlar…
ROMANLARINDA TÜRK İNSANININ FELSEFESİNİ ANLATMIŞTIR
Yazarın hemen-hemen bütün eserlerinde Kırgız Türkünün yenilmezliği, dayanıklı ve barışçıl olduğu, düşmana karşı cesurca ve mertçe karşı koyduğunu vurguluyor.
Çengiz Aytmatov, derin felsefesiyle, konuların mana ve mantığını, fikirlerin alt yapısını zaman-zaman hayvanların timsalinde şerh ediyor.
Örneğin onun en çok sevdiğim romanlarından olan “Elveda Gülsarı”, mazmun bakımından zamanın, dönemin en mümtaz, fakat fikir bakımdan en derin felsefi yapıtı sayılıyor. Romanda bir efsanevi atın yaşam öyküsü mevzu olarak ele alınmıştır. Altmışlı yılları göz önüne almış olsak Sovyet rejiminin en sert, en gaddar dönemi sayılıyor, gerçekleri ise söylemek çok zordu.
II. Dünya Savaşından yeni kurtulmuş bir dönem; dış güçleri, özellikle ABD ve Batının kapitalist rejimi, artmakta, genişlenmekte ve yükselmekte olan Sovyet sistemini çökertmek, yok etmek için planlar, senaryolar yazıyor, hazırlıyor, uygulamaya koyuyordu. Daha vahim olanı ise sistemi içeriden parçalamak niyetleri idi. Böylece fikir ve düşünce kutupları arasındaki savaş insanların arasında, özelikle yazarlar, bestekârlar, ressamlar, kısaca sanat ve bilim adamları arasında rekabeti, karşı durmayı güçlendirir, onlar arasında kargaşaya sebep oluyordu.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri yazarları arasında da “sisteme karşı durma” eğilimi vardı ki bu kişilere “dissdentler” diyorlardı ve sonları Sibirya oluyordu. Azerbaycan’da Anar, Elçin, Mevlut Süleymanlı, Sabir Ahmedov, İsa Hüseynov’u Haydar Aliyev korumuştur, aksi halde kendilerini Sibirya’da bulacaklardı. Bunu Anar da, Elçin de defalarca ekranlarda anlattılar.
AYTMATOV, TEPEDEN TIRNAĞINA DEK TÜRK YAZARIDIR
Bu yazının yazarı da aynı kişilerden olmuştur ki zamanında doktorasında “Lenin diktatördür” yazdı ispatladı, fakat yirmi yıl doktorasını savunamadı…
Böyle gerilmiş siyasi kargaşalı bir ortamda yazarlar, şairler kendi fikir ve düşüncelerini açık ifade edemiyorlardı, olayları çeşitli hayvanların, kuşların, ağaçların timsalinde gösteriyorlardı. Tam bu yıllarda dünya yazarı Çengiz Aytmatov “Elveda Gülsarı” romanıyla patlak verdi. Romanda bir zamanlar cesur, kahraman ve gülcü olan Gülsarı (atın ismidir) evvelki gücünü, kahramanlığını ve takatini yitirmiş ve ihtiyar olmuştur. Öyle ki ayaklarını bile zar zor çekiyordur. Ve bütün roman boyunca Gülsarı, geçmişini, dağların ve tepelerin üzerinden tıpkı Köroğlu’nın Kıratıymış gibi uçtuğunu hatırlıyor, öteki yıllarda ona olan sevginin, saygının azaldığını anlıyor. Onu unuttuklarını, ona olan evvelki sevgiden pay kalmadığının acısını içinde yaşıyor, her gün bu düşünceler yaşamı kâbusa çevrilir ve zaten yitirmiş olan evvelki gücü yeniden yok oluyor… yok oluyor… Ve sonu gelir, uzanır ve yaşamına elveda diyor… Ben bu romanı iki kere okudum ve hayrette kaldım. Heyhat dedim! Ne kadar üzücü, ne kadar acı bir yaşam öyküsüdür, diye. Zamanların en derin manalı, felsefi mana çok düşündürücüdür. Deha bir yapıttır.
Şimdi kara-kara oturup düşünüyorum da, 1990’da Sovyetlerin çöküşünü, ünlü yazar 1960’lardan başlayarak görüyordu.
Ondan otuz yıl önce ise Sovyetlerin çökeceğini Ulu önderimiz büyük Atatürk de görüyordu ve bunu Cumhuriyetin 10 yıllığında dile getirmiştir: “Bir zaman gelecektir, bütün İmparatorluklar gibi… Sovyetler sistemi de çökecektir…”, demiştir. Nitekim çöktü de.
Devamı var…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.