Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, yargı adil olduğu sürece devlet ve vatandaşların kendilerini güvende hissedeceğini söyledi.
"3. Yüksek Mahkemeler Zirvesi" Bursa’daki bir otelde başladı. Zirvede konuşan Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, “Balkan ülkeleri olarak bizim de dahil olduğumuz Avrupa İnsan Hakları sistemi, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları olmak üzere üç sütun üzerine inşa edilmiştir. Bu kavramlar ve bu kavramların çekirdeğinde yer alan değerlere tarih boyunca çok farklı coğrafyalardan, pek çok medeniyet katkı sağlamıştır. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları insanlık tarihinin kültür ocağından çıkan kavram ve değerlerdir. Hiçbir devletin, coğrafyanın ya da ideolojinin temelinde değildir. Bu değerlerin düşünsel temellerini Antik Yunan’da, Aristo ve Platon’un görüşlerinde, Mevlana’nın Mesnevisi’nde, Yunus Emre’nin ‘yaradılanı sev, yaradandan ötürü’ sözünde bulabilirsiniz” dedi.
“HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE ULAŞMAK İÇİN İNSANLIK HALA BEDELLER ÖDEMEKTEDİR”
Devletin temeli olan adalet kavramının bilinmediği veya öneminin vurgulanmadığı bir uygarlık düşünemediğini dile getiren Cirit şöyle devam etti:
“Tarih boyunca, adil olmayı başarabilen ve güçlü bir adalet sistemi kuran devletlerin uzun ömürlü olması ve yüzyıllarca varlıklarını sürdürebilmeleri tesadüf değildir. ‘Hukuk devleti’ veya ‘hukukun üstünlüğü’ arayışı bugün gelişimini tamamlamış, herkesin anlaştığı mükemmel bir yaşam biçimi sunar bir aşamaya gelmemiştir. Devletin müdahale alanlarını artırması, toplumsal yaşamdaki değişim ve teknolojik gelişmeler hukuka olan ihtiyacı, her zamankinden daha fazla ve daha önemli hale getirmiştir. Hukukun üstünlüğüne ulaşmak için insanlık çok ağır bedeller ödemiş ve hala ödemektedir. Yaşama hakkı, özel yaşam ve aile hayatının korunması, ifade özgürlüğü, din ile vicdan özgürlüğü, mülkiyet gibi haklara yönelik ihlaller, klasik yöntemlerden farklı şekillerde gerçekleşebilmektedir. Bu noktada, hukuk sisteminin ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmeleri daha yakın ve hızlı bir şekilde takip etmesi, özgürlükler üzerindeki baskıları ortadan kaldıracak formüller üreterek bireylerin hukuki güvenliklerini sağlaması, hürriyet alanlarını koruması gerekir.”
Dünya coğrafyasında yaşayan insanların arasındaki kültürel çeşitliliğin dezavantaj değil, zenginliktir, insanlığın refah ile mutluluğunun temeli ve itici gücü olduğun ifade eden Cirit, “Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına ilişkin çağdaş değerlere sıkı sıkıya bağlı kaldığımız, bu değerleri ortak payda olarak özümseyebildiğimiz takdirde, kültürel çeşitliliğimizi büyük bir zenginliğe dönüştürebiliriz. Yunus Emre’nin dizelerinde vurguladığı gönül almak, bağışlamak, kişilerarası sınıf farkı gözetmemek, adil davranmak, kin beslememek şeklindeki duygu ve düşüncelerin temelinde sosyal ile ahlaki hoşgörü yatmaktadır. Gerçek dindarlık ve uygarlık, insanları dini inançlarından, ırkından, siyasi kanaatlerinden dolayı farklı görmemek, bilakis herkesi diniyle ve fikriyle hoş görmektir” açıklamasında bulundu.
“YARGI, ADİL OLDUĞU SÜRECE DEVLET VE VATANDAŞLAR KENDİLERİNİ GÜVENDE HİSSEDER”
Hakimlerin bağımsızlığının ve teminatının sağlanması hukukun üstünlüğünün ilkesinin bir gereği olduğunu vurgulayan Cirit, şunları söyledi:
“Bu amaçla, yargı mensuplarına birtakım hukuki güvenceler sağlanmış ve özel düzenlemeler çağdaş hukuk sistemlerinde yer almıştır. Hakim teminatının amacı, onların her türlü maddi veya manevi korkudan uzak bir ortamda adil kararlar vermelerini ve yargısal faaliyette bulunmalarını sağlamaktır. Yargı, adil olduğu sürece devlet ve vatandaşlar kendilerini güvende hisseder. Yargılama faaliyetinin keyfi veya sorumsuz bir şekilde yapılması halinde, kusurlu davranışlarından ve özellikle kasıtlı eylemlerinden dolayı yargı mensuplarının da sorumlu tutulması gerekir. Mecelle’nin 1792’nci maddesinde belirtildiği üzere, “Hâkim; fehîm, müstakîm, emin, mekîn ve metin olmalıdır” Günümüz Türkçe’siyle ifade etmek gerekirse, “Hakim; bilge, anlayışlı, doğru ve güvenilir, saygın, metin olmalıdır” Aksi halde oluşan güvensiz ortam, hukuki güvenlik ve toplumsal barışın devamı bakımından ciddi riskler doğurur. Hakime sağlanan teminatlar, onların şahıslarına tanınmış imtiyazlar olmayıp, nihai olarak kamunun hukuki güvenliğini koruma ve adaleti sağlama düşüncesiyle düzenlenmiştir. Ayrıca, kişilerin canlarını, mallarını, şeref ve haysiyetlerini kasten ya da ağır meslek hataları ile ihlal eden hakimlerin ceza ve disiplin sorumluluğunun kabul edilmesi, sorumluluk hukukunun doğasında yer alan evrensel bir ilkedir. İstanbul Bildirgesi’nde, hakim atamaları ile disiplin süreçlerine ilişkin ilkeler, hakim bağımsızlığı ve teminatı bakımından büyük önem taşımaktadır.”
“YÜKSEK MAHKEMELER OLARAK ROLLERİMİZ SON DERECE KRİTİKTİR”
Tarihi ve kurumsal olarak yüksek mahkemelerin, hukukun tüm ülkede eşit şekilde uygulanmasını sağlamak ve hukuki denetim yapmak üzere iki temel işlevi olduğunu söyleyen Cirit, “İstinaf mahkemelerinin de hukuki denetim yaptığı dikkate alındığında, en üst derecedeki yüksek mahkemeleri karakterize eden asıl unsur, hukuki denetim yapmanın ötesinde, ‘hukukun ülkede eşit şekilde uygulanmasını sağlamaktır’ Zira bir yüksek mahkeme kararı, sadece o davanın taraflarına yönelik ‘sübjektif bir işlev’ ile sınırlı değildir. Yüksek Mahkeme kararlarının, vatandaşlık ayırımı gözetilmeksizin herkese yönelik olması sebebiyle ‘objektif bir işlevi’ de vardır. Bu sebeple, daha iyi bir adalet sistemine ilişkin ideallerimizin gerçekleştirilmesinde, yüksek mahkemeler olarak rollerimiz son derece kritiktir ve sorumluluğumuz oldukça ağırdır. Bizler, hepimiz, insanlık ailesinin birbirine eşit ve birbiriyle aynı değerde olan fertleriyiz. Adaletin ve insan haklarının herkes için eşit şekilde sağlandığı ‘evrensel bir hukuk kültürü’ oluşturmalıyız. Bu sebeple, daha çok bir araya gelmeli ve amaçladığımız ‘evrensel bir hukuk kültürü’ idealine doğru güvenle ilerlemenin çarelerini el birliğiyle aramalıyız” şeklinde konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.