Kırşehir kültürünü yansıtamıyor
Eczacı ve köşe yazarı Halil Durukafa diyor ki “Kırşehir dışarıya çok fazla göç veriyor, bunun nedenini siyasetçiler bulmalı. Fakat asıl meselenin Kırşehir’in kendisini yeterince tanıtamamasından kaynaklandığını dile getirdi.
Eczacı ve köşe yazarı Halil Durukafa diyor ki “Kırşehir dışarıya çok fazla göç veriyor, bunun nedenini siyasetçiler bulmalı. Fakat asıl meselenin Kırşehir’in kendisini yeterince tanıtamamasından kaynaklandığını dile getirip ekledi “Ne yazık ki eksiğimiz kültürümüzü yansıtamamız ve tanıtamamamız” diyerek bu konunun ciddi şekilde ela alınması gerektiğini ifade etti.
Kırşehir: Bozkırdır. Taşı-toprağı “altın” değil… Amma ve lâkin kültür elçisi Abdallar en başta olmak üzere “altın kalpli” okur-yazar, âlim-ârif mertebesinde gönüllerde sultan olmuş, taht kurmuş nice gönül erenleri, kabuğunu yırtmış ya da yanmış-pişmiş nice “Çelebi’leri var. İşte böylesine güzel özellikli bir çelebi, gönül dostu, sevgili Halil Durukafa bu haftaki röportaj konuğumdur. Kendisini “adam gibi adam” olarak görüyor ve sizlere de bu sıfatla takdim edip, tanıtmak istiyorum: Ben sordum, sevgili Halil Durukafa cevapladı. Birlikte okuyoruz efendim:
*Duran Erdoğan: Kimdir Halil Durukafa? Kısa özgeçmiş lütfen.
*Halil Durukafa: 01.07.1980 tarihinde Ankara’da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimini Kırşehir’de tamamladım. 1998 yılında Atatürk Üniversitesi Eczacılık Fakültesine girdim. 2002 yılında aynı fakülteden mezun olup, Kırşehir merkezde “Dost Eczanesi” adında serbest eczanemi açtım. 2004 yılında Harp Akademilerinde yedek subay olarak askerlik görevini yaptım. 2008 yılında yerel bir gazeteye haftalık köşe yazmaya başladım.2011 yılında DİYALOG adı ile ilk kitabımı çıkardım. Halen Kırşehir Express Gazetesinde köşe yazmaya devam etmekteyim. Evliyim, iki çocuk babasıyım.
*Duran Erdoğan: Aslında bir sağlık mensubu eczacısınız, ama şiir-edebiyat-güzel sanatlarla da ilgili olduğunuzu biliyorum. Ne dersiniz? Eseriniz var mı?
*Halil Durukafa: Tabi çok seviyorum eserleri, hangi konuda olursa olsun seviyorum, okuyorum. Hele hele kültürel bir yansıması varsa daha çok ilgimi çekiyor. Çok kitap okuduğumu söyleyebilirim. Roman okuyorum, siyaset okuyorum, mesleki kitaplar okuyorum… Biliyorsunuz yerel bir gazetede köşe yazıyorum. Yazabilmem için de okumam gerekiyor. Aslında şöyle de söyleyebilirim. Okuduğum için yazabiliyorum. Evet, bu daha doğru bir yaklaşım oldu. Şöyle düşünüyorum, var olabilmek için okumak gerekiyor. Dünya öyle güzel öyle hesaplı kitaplı yaratılmış ki bu güzelliği, bu nimetleri görebilmek, hissedebilmek için okumak ve okudukça da dünya ya farklı-farklı pencerelerden bakıp bahsedilen güzelliği görebilmek gerekir diye düşünüyorum. Evet, bir eserim var. Gazetede yazdığım ilk yüz yazıyı toparladım ve bir kitap yaptık. Kitabın ismi aynı zamanda köşemin de ismi olan DİYALOG. Emek verdik, çalıştık güzel olsun, yararlı olsun diye ince eleyip sık dokuduk ve ürünümüzü de aldık. Evet, şu an ikinci yüz, üçüncü yüz hazır yani aynı konsepte iki kitap çıkaracağım veri şuan elimde. Fakat derler ya! Üzerimize ölü toprağı serpilmiş. Hakikaten öyle bir türlü üzerine eğilemedik. Ama çok yakında aynı veya farklı bir konseptte yeni eserimizi veya eserlerimizi diyeyim, çıkartmak istiyorum.
*Duran Erdoğan: Türkü söyler misiniz?
*Halil Durukafa: Zaman zaman türkü söylerim fakat çok da başarılı olduğumu düşünmüyorum. Yaklaşık bir yıldır, Uzunsap bağlama dersleri alıyorum. Bu yaştan sonra ne kadar öğrenebilirim bilmiyorum. Kendi tezenemle bu toprakların tınısını çıkarabilmek (az ya da çok) çok keyifli ve manidar olduğunu düşünüyorum. Türküler çok önemlidir. Türkülerin bu topraklarda yaşayan milletin gölgesi olduğunu düşünüyorum. Güneş varsa gölge vardır. Güneş hayattır. Hayatın getirdikleri acı, ızdırap, umut, aşk… gibi çeşitlidir. Türküler hayatın sözleridir.
*Duran Erdoğan: Doğal mısınız? Aynaya bakınca kendinizi nasıl buluyorsunuz?
*Halil Durukafa: Doğal olmaya çalışırım ki sosyolojik yaşamda pozitif bir yanım olduğumu söylerler. Belirttiğim pozitif yan doğallığın olmadığı yerde pek de mümkün değildir, diye düşünüyorum. Ayna, insan hayatının olmazsa olmazlarındandır. Çok iyi bir sırdaş ve çok iyi bir dosttur. Ama dost acı söyler derler ya! Adeta kulağınıza yaşlandığınızı fısıldar.
*Duran Erdoğan: Hayvan ve tabiat sevginiz?
*Halil Durukafa: Hayvanlarda, doğa da insanın emrine verildiğini düşünüyorum. Onları sevmeyen ya da saygı göstermeyenlerin insan vasıflarına haiz olabileceğini düşünemiyorum. Bu sevgi sanırım eski Türk kültüründen gelmekte. Fakat şunu da atlamadan söylemek istiyorum özellikle doğayı çok hor kullanıyoruz. Gün gelecek kullanacak bir doğa kalmayacak diye korkuyorum. Torunlarımıza bırakacağımız en iyi miraslardan birinin de zengin su rezervleriyle birlikte temiz bir doğa olduğunu düşünüyorum.
*Duran Erdoğan: Olmazsa olmaz şartlarınız, kurallarınız ve özel zevkleriniz var mı?
*Halil Durukafa: Var. Yalnız olmadığım vakitler, yalnız kalmak isterim. Kitap okumak, düşünmek, geçmişe ve geleceğe dair hayal kurmak özel zevklerim arasındadır. Futbol oymayı çok severdik fakat her iki dizimden de bir ameliyat geçirdim ve futbollu bırakmak zorunda kaldım. Aklıma zaman-zaman bu konu geliyor ve üzülüyorum. Hani hayatımızdaki keşkeler vardır ya! Bu sakatlanma işi de keşkeler imin arasında duruyor. Keşke o sakatlıklar olmasaydı da çok sevdiğim futbolumu bırakmak zorunda kalmasaydım diyorum.
*Duran Erdoğan: En sevdiğiniz yemek-şair-yazar-coğrafi bölge dersem, ne dersiniz?
*Halil Durukafa: En sevdiğim yemek: Pilav üzeri köy tavuğu ve patates kızartması.
En sevdiğim tatlı: Tahinli kabak tatlısı, irmik helvası( fakat Annem yapacak).
En sevdiğim yazar: Emine Işınsu, Emine hanım bu toprakların aydınlık yüzüdür. Çok güvenir ve zevk alırım okurken. Bazı kitaplarında benim yaşadığım topraklardan da bahsetmesi beni mest eder.
En sevdiğim şair: Ahmet Arif’tir çünkü onun banttan sesiyle üniversite yıllarımı tamamladım. Ağır bir fakülte bitirdim. Çok çalışırdık. Çoğu zaman deşarj olabilmek için onun güzel sesi ve kelimelerinden yardım alırdım.
En sevdiğiniz şehir: tabi ki Kırşehir ki dostlarım, arkadaşlarım, anılarım, her şeyim…
En sevdiğiniz köy: Kırşehir Kaman ilçesine bağlı Kargın Yenice köyü. İnsanları çok iyi niyetli ve Toklumen Köyü şair ruhlu, edebi yönü kuvvetli bir yerleşke.
En sevdiğiniz türkü: Haydar Haydar, en melamet hırkasını kendim giydim enime…Çok anlamlı bir parçadır. Benim için manâsı çok yüksek ve özeldir.
*Duran Erdoğan: En son okuduğunuz kitap?
*Halil Durukafa: Orhan Pamuk, “Kırmızı Saçlı Kadın” kitabı okurken bir Yeşilçam filmi izledim sanki… keyifli bir kitaptı. Aslında Orhan Pamuk’tan çok da haz duymazdım(tabi yazdıklarından diyeyim.)fakat bu kitap hakikaten iyiydi. Şuan da Ayşe Kulin “Kanadı Kırık Kuşlar” okuyorum. Kırşehir’le ilgili tatsız bir sayfa okusam da bu kitapta okuduğum kadarıyla tabi, keyifli gidiyor.
*Duran Erdoğan: *Sizce internet-akıllı telefon-televizyon nedir ne değildir?
*Halil Durukafa: İnternet bir lütuftur. Bilene tabi! Çünkü bilgiye açılan kapıdır. İletişim çağında bir gerekliliktir. Fakat farklı amaçlarda kullanım da bir felakettir. Televizyon da aslında aynı düşünceyle değerlendirebilirim. Fakat amacından uzaklaştığını düşünüyorum. Örneğin dizi gerçeğiyle yüzleştikçe moralim bozuluyor. Çünkü diziler insanımızın kodlarını bozduğunu düşünüyor. Havuzlu villalar, zenginlikler, lüks arabalar…vs. Oysa bizler, samanlığın seyran olduğu aşk üzerine yaşamı kurgulayan bir millettik. Ne acı değil mi?
*Duran Erdoğan: Sporla aranız nasıl hangi takıma ilgi duyarsınız?
*Halil Durukafa: Futbol oynamayı çok sevdiğimden bahsetmiştim. Fanatik bir Galatasaray taraftarıydım. Fakat yaş ilerledikçe fanatizm de düşüyor galiba.
*Duran Erdoğan: Samimiyet ve öfke denilince ne anlatırsınız?
*Halil Durukafa: Benim için samimiyet, her yerde aranan bir davranıştır. Bu konu toplum ilişkilerinde olmazsa olmaz diye düşünüyorum. Samimiyete tutkuyla bağlanırım. Fakat son zamanlarda samimiyeti kullananlar da yok değil. Dolayısıyla dikkatli olmamızda gerekiyor. Öfke ise, toplum yaşantısına son derece zararlı bir davranıştır. Öfke kontrolünü her aşamada yapmak gerekiyor. Atalar der ya! “Öfkeyle kalkan zararla oturur.” Hakikaten çok önemli bir atasözüdür. Bu Atasözümüz her zaman haklı çıkmıştır.
*Duran Erdoğan: “Keşke” deyip, hayflandığınız, pişmanlık duyduğunuz olur mu?
*Halil Durukafa: Aslında hiçbir zaman “keşke” demek istemem. Fakat bazı “keşke”lerim var tabi. Örneğin, daha önceden, tam filizlenme zamanımda bağlamaya başlamalıydım. Örneğin, üniversite de hoca olarak kal denildiğinde, kalmalıydım veya aynı şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinde kal dendiğinde, kalmalıydım. İngilizce öğrenmeliydim veya başka bir yabancı dil. Daha fazla kitap okumalı ve zamanımı daha iyi değerlendirmeliydim. Üniversite yıllarım bunun için biçilmiş kaftandı, diye düşünüyorum. Bir de Kur’an Meali okumayı daha önceden başlamalıydım, diye düşünüyorum.
*Duran Erdoğan: Gönül zengini misiniz?
*Halil Durukafa: Olmak isterim. Gönül zenginliği, genetik olarak ya da yetiştirilme tarzıyla kazanılabilir. Fakat ben bu gönül işinin bir öğreti olduğuna inanırım. Yani tasavvuf gibi mistik bir hissettirdiği var bana. Çok önemli bir özelliktir. Her baba yiğit bu özelliğe ulaşamaz diye düşünüyorum. Kendimi de gönlümün zengin olması konusunda eğittiğimi söyleyebilirim.
*Duran Erdoğan: Neden korkarsınız?
*Halil Durukafa: Yılanlardan çok korkarım. Soğuk hayvan derler ya! Hakikaten çok soğuk, ürpertici bir yanı var yılanların. Sonra hak yemekten çok korkarım. Birine zarar vermekten çok korkarım. Ve daha kötüsü bununla yüzleşmekten…
*Duran Erdoğan: Sizce mutlu ve mükemmel yaşantının formülü var mı, varsa nedir?
*Halil Durukafa: Özgürlüktür, bağımsızlıktır, güvendir, huzurdur, en başında da sağlıktır.
*Duran Erdoğan: Ölüm ve ölümsüzlüğü tarif eder misiniz?
*Halil Durukafa: Ölüm ve ölümsüzlük insanoğlunun varoluşundan beri araştırdığı bir konudur. Fakat bundan kaçış yoktur. Allah kelamında “her fani bunu tadacaktır” denmiştir. Onun üzerine ne söylenir, söylenemez. Kural budur. Eninde sonunda bu tadılacaktır. Fakat burada önemli olan ölmeden önce bu güzel dünyaya ne bırakıp gittiğindir. İşte bizlerde onun için çabalıyoruz. Amaç, varlık veya yokluğun dışında bizden sonra bir kibrit çöpüne bile yararlı olunabilecek eserler bırakmaktır.
*Duran Erdoğan: Hedefleriniz?
*Halil Durukafa: En büyük hedefim, erdemli bir insan olabilmek ve öyle anılabilmektir. Bence gerisi de çok önemli değildir.
*Duran Erdoğan: Kırşehir devamlı göç veriyor… Bu göç nasıl durdurulur?
*Halil Durukafa: Sanırım o bizim seçtiğimiz ya da seçemediğimiz, diyeyim. Siyasilerimizin sorunudur. Bir yerlerde bir yanlış olduğu kesindir. Doğru teşhis mutlaka vardır. Fakat tedavi sanırım biraz beceri ve vizyon istiyor. O vizyonu da bizler doğru tercihlerimizle çıkaramıyoruz galiba…
*Duran Erdoğan: Sizce Kırşehir’in eksiği-fazlası neler?
*Halil Durukafa: Fazlası kültürüdür. Ne yazık ki eksiği de kültürünü yansıtamaması, tanıtamaması, bu konudan yararlanamamasıdır.
*Duran Erdoğan: 2019 Genel (milletvekili) seçiminde aday olmayı düşünür müsünüz?
*Halil Durukafa: Eğer o dediğiniz tarihe kadar kendimi bu ilin taşına toprağına katkı yapabilecek kapasitede biri olarak hazırlayabilirsem tabiî ki. Fakat hiç mümkün gibi durmuyor. Ya da ben böyle düşünüyorum.
*Kırşehir Halk Kültüründeki yarenliklerden bildiğiniz birisini bizimle paylaşır mısınız?
*Halil Durukafa: Biliyorsunuz, başta Muharrem ve Neşet Ertaş olmak üzere toprağımız Kırşehir’de Abdalların da derin izleri var. Konuyu yarenliğe bağlamak istiyorum: Abdallar genellikle de ilkokuldan yukarısını okumazlar. Bağbaşı Abdallarından ‘Kabadayı’ lâkaplı Hüseyin Garip, kendi mesleğine hor bakan ve bu sanatı öğrenmek istemeyen oğlu Neşet’e kızar, “Belleyeceksen bu zanaatı belle... Yoksa seni Kale’deki mektebe gönderir, o yüksek taş merdivenlerden her gün çıkarır-indirir, sürüm-sürüm süründürürüm... O zaman da Danyal’ın oğlu Sedat gibi öğretmen yapar, köy-köy gezdiririm!” der.
*Duran Erdoğan: Dindar mısınız?
*Halil Durukafa: Dindarım. Fakat benim dindarlığımı pek beğenmiyorlar. Uygulamada yani! Ben her Ramazan ayı Kur’an-ı Kerim’in Türkçe mealini bitiririm. İnşallah Allah ömür verirse bu Ramazan ayında da onuncusunu okuyacağım. Kuran okumaktan çok zevk alıyorum. İnanın her okuduğumda farklı bir yönünü keşfediyorum. Yaşamımı da o okuduklarıma göre şekillendiriyorum. Bu konuda şöyle bir üzüntü içerisindeyim. Yüce Yaradan bizi doğru yola sevk etmek için bir kelam göndermiş, bir kitap göndermiş fakat biz o kitabı açıp okumamışız anlayarak, hissederek, yorum yaparak. Çok acı bir durum. Şimdi sokağa çıkalım. İnsanların dinini soralım. Yüzde 99 oranında İslam yanıtı alırız. Fakat bu yüz kişinin eminim ki doksanı veya daha fazlası kendi kitabını anlayarak okumamıştır. İsterseniz deneyelim?
*Duran Erdoğan: Sizce (Bir kelimeyle) Atatürk kimdir? Atatürkçülük nedir?
*Halil Durukafa: Atatürk bu toprakların yetiştirdiği en önemli değerdir. Atatürkçülük; çağdaşlıktır, uygarlıktır, medeniyettir, bilimdir, sanattır. Bir yaşam biçimidir.
*Duran Erdoğan: Kırşehir Halk Kültürünün, Şeyh Edebali ve Âşıkpaşa’dan günümüzde Neşet Ertaş gibi topluma kazandırılmış değerlerimize sizce yeterince sahip çıkılıyor mu?
*Halil Durukafa: Tabiî ki hayır. Şöyle bir örnek vermek isterim. Şimdi Şeyh Edebali büyük bir değerdir. Bu tartışılmaz. Biliyorsunuz, Kültür Bakanlığımız İnanç Köyüne bir külliye yaptırdı. Temeli atıldığında çok mutlu olmuştum. Konu üzerindeki hayallerim beni mutlu etmişti. Sonuç ne oldu? Sonuç külliye diye önümüze bir cami geldi. Tabi o bile güzel diye düşünülebilir fakat oradaki mana, anlam…
*Duran Erdoğan: Soramadıklarım unuttuklarım olabilir; son mesajınızı almak istiyorum.
*Halil Durukafa: Önünüzdeki süreçte dünyadan veya dünya insanından beklentileriniz nedir? Sorusuna cevap vermek isterim. Şöyle ki; Dünya kimseye kalmaz. Kalmamıştır da. Ne medeniyetler kurulmuş, ne medeniyetler yok olmuştur. Kimler gelmiş kimler geçmiştir. Ne komutanlar, ne padişahlar, şahlar, krallar… Sonuç olarak dünya hiç ama hiç kimseye kalmamıştır. Güç iktidar eninde sonunda toprağın altına sığınmıştır. Diyeceğim o ki ülkelerde da barış, dünya da barış temel prensip olmalıdır. Özgürlükler, insan hakları saygı bir yaşam biçimi olmalıdır. Ötelenmeli, kayrılmamalı, taraf tutulmamalıdır. Dünyevi hukuk tüm insanlığı koruma altında tutmalıdır. Adalet ve hak mülkün temelini oluşturmalıdır. Çocuklarımıza bırakacağımız miras bu temeller üzerine kurgulanmalıdır diyerek size teşekkür ediyorum. Çok memnun oldum. Sizin gibi üstad birinin sorularını yanıtlamak bana çok büyük bir onur ve keyif verdi sağ olun. Var olun. Saygılarımla…
*Duran Erdoğan: Beni kırmadınız, gayet nazikane biçimde bir gönül dostu olarak tüm sorularımı olgunluk içinde cevapladınız. Keyif aldığım bir röportaj gerçekleştirdim. Gazetem ve değerli okurlarım adına asıl ben zaat-ı âlînize çok teşekkür ediyorum. Görüşmek üzere. Hoşça kalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.