Halden anlayabilmek yahut şahitlik meselesi
Tarihî kaynaklara göre, Nasrettin Hoca’nın Anadolu Selçuklular Dönemi 1208-1284 yılları arasında Sivrihisar ve Akşehir dolaylarında yaşadığı bilinmektedir. Güldürürken düşündüren anlamlı sözleri, günümüzde de sıklıkla kullanılmaktadır. Yazacaklarım ile ilgisi dolayısıyla “Eşekten düşenin hâlinden, eşekten düşen anlar” sözüyle başlamak istedim. Söz, açıklamayı gerektirmeyecek kadar açık ve net anlaşılmaktadır.
Empati veya duygudaşlık, olayları anlamak için çok önemlidir. Empati, kendini onun yerine koyup değerlendirmektir. Ancak, benzer olay ya da sorunu yaşayanların hâlden daha iyi anladıkları da bilinmektedir.
Uzun yıllar öğretmen olarak çalıştım. 23 Eylül 2005 - 02 Ocak 2009 tarihleri arasında ise, Sosyal Hizmetler İl Müdürü (mülga SHÇEK/ Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı) olarak görev yaptım. Herhangi bir göreve atananların, atandıkları yere bir değer katarak faydalı ve kalıcı izler bırakması gerekir! Bunu yaparken gül bahçesinden geçilmeyeceği de bilinmelidir!
İl müdürü iken, dikenleri bilerek “eski köye yeni âdet” getirmeye çalıştım. Eski köyün alışkanlıkları, millete hizmet yerine yasal ve ahlâkî olmayan alışkanlıklarla doluydu! Bu değiştirilmeliydi ve değiştirdim. Elbette ki çok bedel ödedim. Ödenen bedellerin etkisi bitmedi, bitmeyecek! Ancak, mutlulukla şunu belirtmeliyim ki yaptığımız hizmetler, yaralarına derman için devletin imkânlarını sunduklarımızın sevinçleri, vefa ve duaları, bedel ödesek de bize yeter de artar.
Fısıltı gazetesi ile karalamalar, isimsiz dilekçe ve e-postalar havada uçuşuyordu. Neler yazmıyordu ki! Toplumun yumuşak karnı olan namus ve yolsuzluk ithamları başta olmak üzere, klavye kahramanlarının canları ne istemişse, onlar yazılmıştı. Onlar, eski köyde olduğu gibi halkın efendisi olmaya devam etmek istiyordu! Bu nedenle, şahsiyetlerine uygun davranıyorlardı ve yazdıklarının da bir önemi yoktu. Sorun, konuyu isimsiz olmasına rağmen teftişe havale eden makamın tutumundaydı! Bu tutum, pervasız ve asılsız şikâyetlere imkân tanıyordu.
Çok şanslı olduğumu ifade etmeliyim. Çünkü her şikâyet için gelen müfettişler, 3 kişilik ekipten oluşmaktaydı ve yaklaşık bir ay kalıyorlardı. Dört ayrı ve 52 maddeye varan inanılmaz iddialar bulunuyordu. Her defasında 3’er farklı kişi ve ekip olmalarına rağmen, hiçbiri adaletten sapmadı. Israrlı yönlendirme ve kimi siyasî baskılara da asla boyun eğmediler. Hatta “Siz böyle hizmetler yaptığınız sürece biz arkanızdayız” sözleri bana güç veriyordu. Tecrübeli bir müfettişin teftiş kurulunda, “Bu genç ve idealist müdüre sahip çıkın” uyarısını duyduğumda ve her hatırıma geldiğinde duygulanırım. Suç unsuru olmaması nedeniyle tüm soruşturmalar, “soruşturmaya yer yoktur” ibaresi ile sonuçlandı. “Sizin gibiler de iyi ki varlar” diye haykırarak, “niyet hayır, akıbet hayır” sözüne inanmak gerekiyor.
Kendilerine rakip olur korkusuyla yılanlara arka çıkıp baskılara yeltenen kimi siyasetçiler, vakti geldiğinde siyaset arenasından yok olmalılardı ve zaten yok oldular. Hizmet üretmedikleri için, halkın gönlünde hiçbir yerleri de olmadı! İftira olduğunu bilmelerine rağmen, “Bana değmeyen yılan bin yaşasın!” sözünde olduğu gibi, “nemelazımcı” tutumları hiçbir zaman unutmadım, unutamadım! Bu tutumlar, sinek bile olamayacak yılanları devleştirdi ve günü geldiğinde zarar görmemek için kaçanları da vurdu! Pir Sultan Abdal;
“…Şu ellerin taşı hiç bana değmez
İlle dostun bir tek gülü yaralar beni”
Benzer bir sözü, Hallâc-ı Mansûr; “Dostun attığı gül yaralar beni!” diyerek veciz bir şekilde anlatmaktadır.
Bu süreçleri acımasızca yaşadım! Haksız ithamlar, iftiralar, saldırılar, alttan yukarı dikey mobbing gibi konularda “eşekten düşen” biriyim. Mobbing sevdamın temeli de buralardan gelmektedir. Mobbing mağdurlarının önemli bir bölümü kabuklarına çekilirken benim gibi az sayıda insan da “Ben yaşadım, başkası yaşamasın” diye çaba sarf ederler. Gayemiz, insana yarışır iş ortamlarının oluşması ile insan mutluluğu ve ülkenin gelişimine katkı sağlamaktır.
Mobbing Eğitim Yardım Araştırma Derneği’ndeki (MEYAD) yol arkadaşlarım ile takipçilerimin görüşlerini de alarak şahitlik konusunda çözüm önerilerimi ilgililerin dikkatlerine sunmak isterim.
* Yaygın ve örgün eğitim kurumları, kültürel faaliyetler, basın, sosyal medya gibi tüm alanlarda; dürüstlük, etik davranışlar ve insan haklarının önemi işlenerek ahlâklı toplum için çaba sarf edilmelidir.
* Kayıt dışı çalıştırmanın önüne geçilerek çalışanların sosyal güvenlik kapsamında güvenceye kavuşturulması sağlanmalıdır. Özel durumlar hariç olmak üzere, sözleşmeli veya geçici görevlendirme vb. çalıştırmalar, baskı ve tehditlere adeta davetiye çıkartmaktadır. Bu duruma son verilmelidir.
* Şahitlik ve önemi, her platformda anlatılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nca Cuma hutbelerinde ve faaliyetlerinde, diğer dinî gruplar da mensuplarına anlatmalıdır.
* Şahitlik, adaletin tesisi için en önemli araçlardan olduğundan, hükümetlerin “Adalet Politikalarında” önemle yer almalı ve uygulanmalıdır.
*Şahitler, kamu ve özel sektör yönetimlerince koruma altına alınmalıdır. Şahitlik konusuna kimi yönetimlerin olumsuz müdahale etmesi göz önüne alındığında, gerçek koruma yargı tarafından sağlanmalıdır.
* Şahitlik yaptığı için baskı gören, iş yeri değiştirilen ya da iş sözleşmesi feshedilen çalışan için işverene idari para cezası yaptırımı ve şahit için de iş güvencesi sağlanmalıdır.
* Şahitlerin talepleri veya koruma amaçlı olmak üzere, istekleri göz önünde bulundurularak iş yerleri veya bölümleri değiştirilmelidir.
* Şahitlere baskı yapan yöneticinin yöneticilik görevi elinden alınmalı, ifşa edilmeli ve tekrar yönetici olması engellenmelidir.
* İnsanların ölümüne veya maddî-manevî önemli kayıplara yol açan; yalancı şahitlik, yönlendirmeli şahitlik veya şahitleri tehdit edenler hakkında idarî para cezaları ile Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında cezai işlem ağırlaştırılarak uygulanmalıdır. İhtiyaç hâlinde ve şahitlerin korunması amacıyla şahitlerin yazılı ifadeleri veya TCK’de olduğu gibi Hukuk Mahkemelerinde de gizli tanık uygulaması yaygınlaştırılmalıdır.
Her yapılan davranış, akıllarda ve gönüllerde izler bırakır. Kimisi yaralara, kimisi de acıları hafifleterek yüzlerde ve gönüllerde tebessümlere yol açar! Tebessüm bırakabilenlere selam olsun…