Kafa değişmedikçe…
CHP’de işler her geçen gün biraz daha karışıyor. Tabir caizse, her kafadan bir ses çıkıyor.
Batan gemiden ganimet koparmaya çalışanlar, hezimetin tüm sorumluluğunu Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine yıkıp, kendini temize çekiyor. Oysa hepiniz oradaydınız. Kemal Bey seçim yenilgisinden ne kadar sorumluysa, Ekrem’inden Mansur’una, Özgür’ünden Bülent’ine kadar hepsi de o kadar sorumlu.
Kılıçdaroğlu, “Ben Kemal; geliyorum!...” diye Kemal Sunal replikleri yaparken, İmamoğlu (veya kudretli Ajansı), “Yapmayın Sayın Genel Başkan, komedi filmi çekmiyoruz…” dedi mi?
Kılıçdaroğlu, “Ben Cumhurbaşkanı olur olmaz AB ülkelerinin Türk vatandaşlarına uyguladığı vizeyi kaldıracağım…” dediğinde, anlı şanlı CHP hariciyecileri, “Sayın Genel Başkan, siz ne dediğinizin farkında mısınız? Vizeyi Türkiye uygulamıyor ki kaldırsın…” dedi mi?
Kılıçdaroğlu, “Demirtaş’ın, Kavala’nın serbest bırakılmasını istiyorsanız beni destekleyeceksiniz…” dediğinde, Mansur, “Sayın Genel Başkanım, nasıl böyle bir şey söylersiniz? O şahıslar, işledikleri suçlardan dolayı Türk Adaleti tarafından içeri tıkıldı ve ancak o irade tarafından serbest bırakılabilir. Lütfen böyle konuşmayın!...” dedi mi?
ABD’nin CHP Genel Valisi Çanal Hantalöz, Türkiye’nin Mavi Vatan, Libya, Suriye ve Karabağ politikalarını yerden yere vururken, Kemal Bey veya diğerlerinden en küçük bir itiraz geldi mi? Tam aksine, Kılıçdaroğlu, “Ben geldiğimde, dış politikayı yüzseksen derecek değiştireceğim…” demedi mi? Peki, bu sözlere itiraz eden aklı başında birisi çıktı mı CHP içinden?
Dağdaki terörist bozuntuları, Kemal Bey ve Millet İttifakı’na destek açıklamaları için sıraya girdiğinde ve her gün bir elebaşı, “AKP ve MHP faşizmini bitirmek için Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nı desteklemeliyiz…” içeriğinde konuşurken, CHP’deki hangi Atatürk istismarcısından bir itiraz geldi?
Gazi Mustafa Kemal, “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz…” diyerek, sağlık konusunda bile yerli ve millî bir tavır sergilemişken; 6 ay önceki ‘Dünya ile rekabete gelme’ tuhaflığıyla yapılan ‘büyük müsamerede’, Jeremy ve Daron gibi bu topraklarla alakası olmayan zevatla yapılan tuhaf ve uyutucu toplantılara itiraz eden oldu mu? CHP’den bir ‘ulusalcı’ çıkıp da, “Etmeyin ağalar, bu millet böyle işleri sevmez. Jeremy Rifkin gibilerle oy avcılığına çıkarsak sadece avucumuzu yalarız…” dedi mi?
Peki, muhtemelen büyük maliyetlerle ‘danışman’ yapılan Jeremy Rifkin ve diğerleri, seçim sürecinde lütfedip Kemal Bey’in miting kürsülerinde boy gösterdiler mi?
Kemal Bey, bu acayip danışmanların toplantıya bizzat gelmeyip video konferansla katılması konusundaki itirazlara, “Millet teknoloji görsün diye böyle yaptık…” açıklamaları getirirken, CHP’in hangi sosyal medya uzmanı, “Sayın Genel Başkanım, siz ne dediğinizin farkında mısınız? Tarlada çift süren rençber veya dağda davar otlatan çoban bile ailesiyle video konferans görüşmesi yapıyor. Lütfen bizi böyle alay konusu yapmayın…” deme cesaretini gösterdi mi?
Ya o garip videolar serisine ne demeli? Yok, ‘Kürtler’, yok ‘Alevi’, yok ‘soğan’, yok bilmem ne konulu, bunalımlı ergen kıvamındaki videolar için, hangi CHP yöneticisi itirazda bulundu?
Kemal Bey, çektiği videoda, ıvır zıvır konularda mugalata yaparken, fonda alakasız şekilde bulunan Hacer Foggo vs. için hangi danışman veya ‘ajans’, “Yapmayın efendim, böyle siyasî iletişim olmaz…” diye itiraz etti?
Seçim kaybedildikten sonra danışmanların hepsinin işine son vermek neye yarar?
Seçim sonrasında bile yaptığınız yorumlarda; seçmenleri cahil, köylü, 500 liraya oyunu satan adam vs. pis ifadelerle yaftalarken, içinizden vicdan sahibi itirazcılar çıktı mı?
Kemal Bey, kendisini aday yaptırmak için yuvarlak masayı kurup, Meral Hanım’ın muhtemel itirazlarını kırmak amacıyla, masaya monte ettiği ‘sağdan sığıntılara’ itiraz edeniniz oldu mu? Saadet, Deva veya Gelecek adına CHP listesinden seçilen vekillerin, seçildikten sonra kendi köylerine döneceğini bilmiyor muydunuz?
Daha kaç kez Mehmet Bekâroğlu veya Abdüllatif Şener vakası yaşamanız gerekiyor, sağı tırtıklamak için sağın eskileriyle iş tutmaktan vazgeçmeniz için?
Her şey bir yana, Kılıçdaroğlu bu sığınmacıların tartışmalı adaylarını CHP’nin kalesi olan yerlerde listebaşı aday yaparken, partinin üst yönetiminden bir itiraz geldi mi? Tabandaki homurtuları saymayın, zira onlar hem homurdandı, hem de tıpış tıpış…
Şimdi CHP gemisi su alıyor. Kaptan köşkünde oturan Kılıçdaroğlu, her ne kadar geminin buzdağına çarpmasından birinci derecede sorumlu olsa da, en azından ganimet avcılarından daha sorumlu davranıyor. Tabi, gemiyi götüreceğini söylediği ‘liman’ın neresi olduğunu bilmiyoruz. İşin o kısmını da muhalifleri ve delegeleri düşünsün.
CHP medyasının ‘tarafsız gazetecileri’!... Hepiniz oradaydınız. Kiminiz Kemal Bey’e yüzde 60’la, kiminiz de yüzde 80’le seçim kazandırdınız. Adama verdiniz gazı… O da gerçekten iktidar için sadece takvim yapraklarına bağlı olduğu zehabına kapıldı.
Şimdi hepiniz pirüpak olmuş, “O gitsin, şu gelsin…” diye akıl veriyorsunuz.
CHP’nin sorunu bu gitsin o gelsinle çözülecek bir sorun değildir. CHP, maalesef bu topraklarla olan bağını yitirmiştir. Kendisini, Türkiye merkezli olarak değil, Batı merkezli olarak konuşlandırmıştır. Türkiye’nin her meselesine, Batının penceresinden ve maalesef orasının menfaatlerini önceleyerek bakmaktadır. Bu bakış açısı, bu kafa değişmedikçe, hangi masaları kurarsa kursun, hangi sağdan sığıntıları yanına eklerse eklesin, bu milletten oy alıp iktidara gelemez.
CHP’nin temel sorunu, yerli ve millî olamamaktır.
Değişimi de buradan başlatmalıdır.
Yoksa, Kemal Beyin gidip Ekrem veya bir başkasının gelmesiyle CHP iktidar olamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.