Mustafa Kemal'in manevi yönü-3
Atatürk güzel Kur'an okuma yarışmaları düzenlerdi. Atatürk zaman, zaman güzel Kur'an okuyan Hafızları bir araya toplayarak güzel ve doğru Kur'an okuma yarışmaları düzenlerdi. Saadettin Kaynak anılarında Atatürk'ün bir Kur'an okuma yarışmaları ile ilgili şu satırlara yer verir. Bir gün Dolmabahçe sarayının büyük müzayede salonunda saz takımı toplanmıştık. Kanuni Mustafa, Mısırlı İbrahim Nobar, Hafız Kemal, Hafız Rıza, Hafız Fahri hep orada idik. Atatürk bir imtihan ve tecrübe yapmaya hazırlanmış görünüyordu. Elinde Cemal Saidin Türkçe Kur'an tercümesi vardı. Evvela Hafız Kemal'e verdi. Okuttu fakat beğenmedi ve bana ver dedi " ben okuyacağım" Hakikaten okudu ama ( hala gözlerimin önünde) Askere kumanda eder gibi, emirler verir gibi bir ahenk ve tavırla okudu. Kendiside farkına vardı. Elhamı sırayla dolaştırmaya başladı. Hafızlara birer birer okutuyordu. Solunda Hafız Kemal, sağında ben vardım. Hepsi okuduktan sonra sıra vana geldi. Hiç unutmam, Elham’ı ötekilere verdiği gibi kapalı değil de açmış, evvelden tespit edildiği anlaşılan sayfanın alt kısmını göstererek: " bu işaret ettiğim ayeti okuyacaksın" diyerek vermişti. Baktım Nisa Süresinin 27. Ayeti. Okumaya başladım, okuma bittikten sonra Atatürk sürede geçen bazı ifadelerin yanlış tercüme edildiğini belirterek itiraz etmiştir. Atatürk küçük çaplı araştırmalar yaparak gerçekleri gösterip Saadettin Kaynak'ın okuduğu tercümenin hatalı bir tercüme olduğunu ispatlamıştır. Din araştırması mükembeldi.
ATATÜRK ORDU İÇERİSİNDE KUR'AN OKUTULMASINI EMRETMİŞTİ
1932 Ramazan ayında Atatürk Saadettin Kaynak'ı ordu müfettişlerine Kur'an okuması için görevlendirmişti. Sadettin Kaynak bu emir üzerine Kur'an’daki muhabere ve askerliğin faziletine dair olan bazı ayetlerin tercümesini yazarak hazırlıklarını tamamlatmış ve Atatürk'ün huzuruna çıkmışlardı. Gelişmeleri Saadettin Kaynak şöyle anlatır. Bir çeyrek saat içerisinde hazırladım, tamam haberini verdim. Mecliste masa başında Atatürk'ün tam karşısına düşen bir yer seçtim. Atatürk'ün iki tarafında ordu müfettişlerinden Ali Sait Fahrettin ve Şükrü Naili ve daha bazı paşalarla huzurda misafirler çoktu. Yirmi kişiye yakındı. Saz heyeti de oradaydı, kalabalıktılar. Hitabeye Atatürk'ün kahraman ordusunun kumandanları diye başladım, şöyle devam ettim. Ulu tanrınım büyük kitabından Al- i İmran Süresi 169, Enfal Süresi 45, 60 ve 66 ayetler tanrıya sığınarak okuyorum. Saadettin Kaynak ayetleri okuyup bitirdikten sonra alkışlanmıştı. Atatürk ise ayetlerde geçen ifadelerin" Kur'an’ın nedenli önemli bir kitap olduğunu gösterdiğini Kur'an’da neler varmış bunlardan bizlerin hiç haberimiz yoktu diyerek alçak gönüllü bir biçimde” dile getirmiştir.
ATATÜRK KUR'ANA OLAN SAYGISINI HER FIRSATTA GÖSTERİRDİ
Atatürk kutsal sembollere özellikle Kur'an’a karşı saygılı olduğunu göstermektedir. Enver Benhan Şapolyonun bir anısı Atatürk'ün Kur'an’a gösterdiği saygıyı bir örnek olarak verebilir. Tanık olduğu olay şu: Ankara uleması, şimdiki Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin bulunduğu yerde toplanmıştı. Mustafa Kemal yanlarına gelerek tek tek hepsinin ellerini sıktı. Kendisini Ankara'ya davet eden Müftü Rıfat efendiye iltifat etti. Oda arkadaşları adına hoş geldiniz diyerek kendisi ile birlikte çalışmaya dair azim ve kararlığını bildirdi. Seymen alayının idarecilerinden Güvençli İbrahim bir eliyle bayrak diğer elinde altın işlemeli bir pala olduğu halde alayın önünde duruyordu. Göğsünde bir Hamayli şeklinde Kur'an’ı Kerim asılıydı. Mustafa Kemal kendisine yaklaşarak Kur'an’ı Kerim ile bayrağın ucunu öperek alnına koydu. Kısaca Atatürk dini konularda toplum karşısında, gerek konuşmalarında gerek davranışlarında oldukça dikkat ettiği görülmektedir.
ATATÜRK İYİ DERECEDE DİMİ BİLGİYE SAHİPTİ
Atatürk dini konularda geniş bir bilgi birikimi e sahipti. Oldukça iyi derecede Arapça bilen Atatürk özellikle İslam dini konusu da "ayrıntı" denecek kadar bilgiye sahipti. İslamiyet’in sadece tarihsel gelişimini bilmekle kalmayıp inanç ve ibadet boyutunu da iyi biliyordu. Atatürk 1926 yılında Trabzon Kavaklı Meydanı Ortaokulunu da ziyaret etmişti. Din derslerini dinlemek için sınıflardan birine girerek dersin konusunu sormuş, ders anlatan Vasıf hoca Sıret-i Nebi ve Kur'an okuttuğunu açıklamıştı. Bunun üzerine Atatürk bir öğrenciden. Kur'an okumadını istemişti. Hakkı (Okan) adlı öğrenci besmele çekerek Kur'an okumaya başlamıştı. Atatürk bir ara okumayı durdurarak öğrenciye, okuduğun süre Sema-ü Basir sözü geçti bu sözcük tevcitte ne olur? Diye sormuş öğrenci gür bir sesle "itlap olur paşa " cevabı vermişti. Atatürk bu cevap karşısında gülümseyerek "niçin" diye sorunca öğrenci" Tenvin b'ye uğradığında ithaf olur paşam diye bağırmıştı. Atatürk doğru diye başını salladı. Ve daha sonra Vasıf hocaya dönerek ondan "İnşirah Süresini" okuyup yorumlamasını istemişti. Hoca bir süre yutkunduktan sonra cılız bir sesle "Yanımda yorum kitabım yok bu yüzden sizi memmun edecek bir yorum yapamam" diye boynunu bükünce bu cevaba sinirlenen Atatürk bir kaç satırlık süreyi yorumlamak için yorum kitabına ne gerek var diyerek kaşlarını çatmış, Atatürk söz konusu süreyi Tevcit kurallarına göre kendisi okuyarak, Türkçe sözlerle yorumlamıştı. Bu arada orda bulunun Tevfik hocaya süreyi okurken ve yorumlarken bir yanlışlık yapıp yapmadığını sormuştur.
ATATÜRK RAMAZAN AYLARINA ÇOK ÖNEM VERİRDİ
Atatürk özgün bir din anlayışına sahipti. Onun aynı zamanda geleneksel din anlayışını tamamen reddettiğini de söylemek doğru değildir. Atatürk gelenek din anlayışında benimsediği olumlu bulduğu ve oldukça etkilendiği yönlerde vardı. Bunların arasında Müslümanlar için kutsal olan aylar ve günler gelmekteydi. Bu bağlamda Atatürk Ramazan ayına büyük önem verdiği açıkça bellidir. Atatürk dini öneme sahip günlerde bilhassa Ramazan ayı boyunca toplumda yükselen manevi atmosferden oldukça fazla etkilenmekte idi. Örneğin: Ramazan ayında Dolmabahçe Sarayına gelen ve oruç tutan misafirlerine özel ilgi gösterir iftar sofralarıyla bizzat ilgilenir ibadet etmek isteyenlere büyük saygı duyar ve bu konuda tüm kolaylıkları tanırdı. Atatürk'ün kız kardeşi makbule ve Hafız Yaşar Okur'da Atatürk'ün "Ramazan ayındaki davranışlarını şu şekilde gözlemlemişlerdir. "Ramazanların Atam için çok büyük önemi vardı. Ramazan ayı gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya köşküne giremezdi. Kandil geceleri saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır Kur'an’ı Kerimden bazı sureler okuturdu. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok leziz olduğu halinden anlaşılırdı. Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayramı veli ve Zincirli kuyu camilerinde şehitlerin ruhuna hatmi şerif okumamı emreylerdi. Atatürk Ramazan boyunca alışkanlıklarından ayrı dururdu.
ATATÜRK HER YIL ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE MEVLİT OKUTTURURDU
Atatürk Ramazan ayı dışında kutsal gün ve gecelerde şehitler için muhakkak mevlit okuttururdu. Atatürk 1932 yılında şehit Mehmet abidesi önünde okunacak mevlit için Hafız Yaşar Okur'u görevlendirmişti. Hafız Yaşar anılarında şunları anlatmaktadır. Yıl 1932 o sena Atatürk'ün emri ile mevlit için beni huzuruna çağırdı, bu seneki merasime riyaset etmemi söyledi. Ve İstanbul müftüsü Hafız Fehmi Efendiye de Dolmabahçe Sarayından telefonla bildirmiştir. Büyük uğraşı ve hava şartlarının engel olmasına bile göz yumulmadan o şiddetli fırtınalar karşısında. GÜLCEMAL VAPURUNDA mevlidimizi ve hatimlerimizi yerine getirdik. Ertesi sabah Ata’nın huzuruna çıktım ve olanları anlattım. Netice olarak Atatürk aferin Hafızım çok güzel yapmışsın. Vazife başında iken taş yağsa insan yerinden kıpırdamaz diye iltifat etmiştir.
ATATÜRK MENSUBU OLDUĞU DİNDRN GURUR DUYUYORDU
Atatürk, İslam hassasiyetlerine sahip bir toplumun devlet başkanı olduğunu hiç bir zaman unutmadı.Hatta yeti geldiğinde, Müslüman bir ülkenin lideri olduğundan gurur duyduğunu söylerdi. İran Şahı'nı Atatürk' ü ziyaretinde İslam hukuk ve yaşayışı hakkında çok uzun sohbetler etmişler İran Şahının 1934 tarihinde görüşmelerini Hafız Yaşar şöyle anlatıyor. Atatürk Şahın Şah Hazretleriyle salonun yüksek bir locasında oturuyorlardı. Bir ara huzurlarına beni çağırdılar. Şah hazretlerine "Benim hafızımdır" diye takdim etti. Yanlarına oturttular. Misafir şahın elini öptüm Ata "Şah hazretlerine Kerbela şahadetine ait bir mersiye okuyunuz dediler. Emirleri üzerine mersiyeyi İsfahan makamında okudum. Mersiye bitince Atatürk "Nasıl efendim diye sordular. Güzel okuyor mu? Benim Hafız. Pehlevi Hazretleri kendine has Azeri şivesi ile teşekkür ederim diye söyledi. Birde Farisi ayini okumamı emir buyurdular Farsça Hüzzam ayinimi okudum. Atam misafire dönerek " Birde bizim Türkçe mevlidimiz var dinlemek arzu eder misin" dediler. Miraç Behri bitince Şahın Şah Hazretleri ilk defa Türkçe mevlit dinliyorum, çok hoşuma gitti. Hafızınızı müsaade ederseniz İnşallah İran'a bekliyorum dediler.
ATATÜRK DÜNYANIN BİR YARATICISI OLDUĞUNA İNANIRDI
Atatürk evrenin bir yaratıcısı olduğunu düşünmekteydi. Atatürk'ün Allahın varlığına akıl yoluyla inananlardandı. Bir yaz akşamı Atatürk Ertuğrul Motoru ile boğaza gezintiye çıkmıştı. Müthiş bir manzara cardı. Yanındaki tanınmış ressamın birine" beyefendi ne güzel renkler değil mi? diye seslendi. Ressam cevap vermeden diğer bir misafir atılarak "Efendim tabiatın renklerini tablolaştırmak mümkün olsa beyefendiden rica ederdik dedi. Bu sırada oradakinin biri daha "Efendim sizin ilhamınızla Çallı İbrahim Bey bu manzarayı aynen tablolaştırabilir" diye söze karıştı. Gazinin dudaklarında hazin bir tebessüm vardı. Bu anı kısa geçmesi için ben kısa alıyorum. ATATÜRK şöyle diyordu "Şu alemde insan üstü bir kudret vardır. Siz isterseniz ona ALLAH. İsterseniz ta biat deyiniz fakat onu inkar edemeyiz. Etmeyiz. Hem sırada orada bulunanları şaşırtmış hem de dünyadaki güzelliklerin insanüstü büyük bir kuvvetin ürünleri olduğuna inandığını belli etmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.