Rüstem İbrahimbeyov, Sen Kimsin? (I)
“Hırs ve para düşkünlüğü, belki de bütün diğer ihtiraslardan daha fazla suç sebebidir”(Aristoteles)
Yemen Cumhuriyetinden vatana yeni dönmüştüm. Tiyatro Üniversitesinde ders diyor, Operada temsiller sergiliyordum. Bakü’de rahat bir evim yoktu, bu arada Bakü’nün en prestijli Narimanov heykeli çevresindeki inşaatı bitmiş, yakışıklı, taze binada Ulu Önder Haydar Aliyev, Maksut ve Rüstem kardeşlerine yeni daire verdi. Ben ise ev almak hasretiyle hey bekliyordum…
O yıllarda Bakü çevresinde yazlık evi inşa etmek mümkün değildi. Ulu Önderimiz bu iki yazara Nardaran kasabasında, deniz kıyısında yan-yana iki muhteşem muhteşem yazlık bina inşa etmeye özel izin vermiştir. Beni bu yazlığa merhum şair Vilayet Rüstemzade götürmüştü: “Rüstem seninle tanış olmak istiyor”, diye. Gittik. Kapıda bizi karşıladı: “Yemen’de Devlet Tiyatrosunu ilk defa sen mi kurdun?” “Evet, ben kurdum”, dedim. “Tiyatroyu “Meşedi İbad” opereti ile açmışsın, gazetelerde m okudum. “Evet, doğru”, cevap verdim. “Gerçekten de Eflatunsun, dedi. Üzeyiri Arap dünyasına çıkarmışsın, seni tanımak istedim, içeri gidelim”. Eşiyle tanış etti. Litvanyalıydı, zan ediyorum. Hoş bir insandı. Yemek yedik. Şerefime güzel sözler dedi. Kendi kitabını hediye etti… Evin duvarında asılmış ikon dikkatimi çekti. Yanında da haç vardı… Akşam evimde kitabı okumaya başladım. Azerbaycan etnosunu değil de, Rus ailesini yazıyordu. İçim hiç rahat olmadı. Sonra beni Rus Dram Tiyatrosunda yazmış olduğu piyesinin temsiline davet etti. Gittim. Temaşada yine Azerbaycan etnosunun kokusu yoktu. Ben bir daha “kardeşlerin” eserlerini okumadım. Çünkü Rus tabiatının ecazkar füsunkârlığını dünya yazarları Lev Tolstoy, Anton Çehov, Turğenyev gibi dehalar daha iyi tasvir ediyor, yazıyorlardı.
AZERBAYCAN’I SEVMEYEN YAZAR
Rüstemler onların tozu olamazdı. Bunu çevremdeki dostlarım da idrak ediyorlardı. Usta kalem adamı, aziz dostum Alirza Balayev bana: “Bu kardeşlerde Azerbaycanlı kokusu, abu-havası yoktur”, diyordu. Bu kardeşler Moskova’da yaşıyor, Ermeni, Rus insanların hayatını yazıyor, onların gölgesinde barınıyorlardı. Buna rağmen Ulu Önder Haydar Aliyev, hala Politbüro’da iken bu kardeşler için tüm olanakları sağlamış, her istediklerini yapmıştır. İşte sonuna geldik. “Besle Kargayı, oysun gözünü”, bir Atasözü.
İnsan bu kadar nankör, bu kadar hain ve ikiyüzlü olamaz. Ben bu kardeşlerin Azerbaycanlı olduklarına inanamıyorum. Gerçek Şamahılı olsalardı Azerbaycan okulunda okumaları gerekiyordu. Moskova’da okumuşlar, gerçek dostları Ermeni, Rus ve Yahudiler olmuş. Hainlik ruhlarına, iliklerine işlemiş ve beyinleri yozlaşmış kardeşlerin. Rusça yazmak suç değil elbette. Kazakların dünya şairi Oljas Süleymanov da Rusça yazıyor, ama ruhuyla, yaklaşımıyla Türk-Kazak halkının dertlerini, manevi güzelliklerini dünya insanlarına tanıtıyor. Kırgızların dünya yazarı Çengiz Aytmatov da Rusça yazıyor, fakat tüm kahramanları Kırgız Türklerdir; sade Kırgız insanının şecaatlerini, kahramanlıklarla dopdolu yaşamlarını kaleme alıyordu. Buna göre de her iki deha şair-yazarları dünya halkları içtenlikle okuyor, seviyorlar. Bana göre İbrahimbeyov kardeşlerinin dertleri ilk hikâyeleri yazdıklarında başka olmuştur; bana göre onlar yıllarca pasaportlarında Azerbaycanlı ibaresinin utancını yaşamışlar. Çünkü halkımızın kahramanlıklarla dolu yaşamlarının ötesinde eksilikleri, zayıf noktaları aramaktalar. Çünkü davranış biçimi dâhil bu kişilerin hayat, yaşam tarzları bize yakın olmamıştır. Onların davranış biçimi ve amaçları Türk düşmanı-yazar Orhan Pamuk’u hatırlatır. Avrupa’da konuştu ve şöyle dedi: “Türkler bir milyon Ermeniyi, otuz bin Kürdü öldürmüşler”. İkiyüzlü Türk düşmanları, Batılı hayvan atıkları, kuyruklar, Türk düşmanları, Nobel Ödülünü alil-acele tepside kendisine sundular.
İBRAHİMBEYOVLAR VATAN HAİNLİĞİ YAPIYORLAR
Şimdi de vatansız, ırkları bozuk, kesinlikle Azerbaycanlı olmayan kangren mikroplar, kardeşler - Azerbaycan’a karşı manevi terör estiriyorlar. “Kafkas Üçlüğü” filminde Azerbaycan halkına karşı asılsız iddialar, bühtanlar söylüyor, Ermeni tarafını yüceltiyor, biz Azerbaycanlıları aşağılıyor, hatta suçlamaya kalkıyorlar. Avrupa’dan Ödül ve ya Oskar almayı hedefliyorlar. Amaçları bu olmalı. “Kudurasın kurbağa, başlayasın adam utmaya”, diye Atasözü vardır. N. Ostrovski’nin “Suçsuz Suçlular” piyesindeki Neznamov’un durumuna düşmüşüz. Kanları bozuk, çirkin maneviyata sahip hain kardeşler Hocalı soykırımını unutmuşlar; çocuk, hasta, ihtiyar, hamile kadınları kurşuna dizen, ilkel yöntemlerle bir gecede 613 insanımızı katl eden; hamile kadınların karınlarını yararak, annelerin gözleri önünde kesilmiş çocuk kafalarla futbol oynayan nazi ruhlu Ermenileri ne tez unuttular İbrahimbeyov kardeşleri? Hocalı soykırımına yabancı gazeteciler, siyasiler, Avrupa Şurasındaki dış ülke temsilcileri bile isyan ediyorlar. Ama kardeşler Ermeni kanını taşıyan sahte Azerbaycanlılardır ve umurlarında değil Hocalıdaki soykırım. Bunlar nasıl da soğukkanlı, yılan gibi saklanmışlar Azerbaycan pasaportunun arkasında?
Hala Garabağ’ın işgalini hiç düşünmezler bu manen kangren olmuş kardeşler. Böyle sahtekâr, gizli Ermeni ruhunda katiller ne yazık ki Azerbaycan’da hala da vardır ve saklanmışlar, fırsat bekliyorlar bana göre. Devlet idarelerinde, memur kadrolarında tıpkı FETÖ’çular gibi saklılar. Bu ve benzeri kişileri topraklarımızdan silmemiz, temizlememiz lazım. Lütfen diyorum, devletimiz katı kararlar almalı, düşman kanını taşıyan hain, cellat, kangren olmuş, bozuklar - Akrem Aylisli (Naibov) dâhil bu kardeş “yazar”lardan tüm devlet titulları, Ödülleri, tüm imtiyazları, devlet tarafından verilen evler de geri alınmalı, vatandan dışarı atılmalılar.
Bakın Türklerin baş Tacı, Ulu Oğuz Kağan dedemiz ne diyor duasında: “Yüce Allahım, bir namussuz, bir şerefsiz Türkü yaratmaktansa dünyayı dağıt, yeniden kur” Eski, kavimlerde, ta 15 bin yıl öncelerinde Turan topraklarında şeref, namus, vatan sevgisi yüce tutulmuştur. Hainler, satkınlar, vatan düşmanlarına karşı tutum çok sert ve katı olmuştur. Hatta Amerika topraklarının eski sahipleri, Kırmızı derili Hintlilerde (onlar Türk kanı taşımışlar, aslen Türkler idi) bile satkınlar ve şerefsiz kişiler yok ediliyordu topraklardan. Vatan sevgisi, vatan ruhu, vatanı savunmak azmi olmayanlara Azerbaycan’da yer yoktur. Olmamalı, bu kişileri topraklarımızdan atmalıyız. Bırakın Avrupa normlarını, çünkü Avrupalılarda şeref, namus ve sevgi nispidir ve ya yoktur.
YÜZLERİNDEKİ MASKE DÜŞMÜŞTÜR…
Vatanını sevmeyen, haince, düşmanca içimizde sahtekârca, çıngıraklı yılan gibi dolaşan bu bozuk mikroplar dışarıya atılmalılar. Yıllardır bu rezil, ikiyüzlü hainler devletimizin onlara bedavaya vermiş oldukları evlerinde tek bir gün yaşamadılar. Yabancı Elçiliklere kiraya vermiş, paralarımızı yurt dışına taşımışlar. Bu ve benzeri hainler Türkiye’nin manzaralı köşelerinde, özellikle Antalya’da villalar, pahalı evler alıyorlar. Yıllardır dünya sahnelerinde oyunlar, operalar sergiliyor, vatanımı, ülkemi makalelerimde, kitaplarımda üst düzeyde tebliğ ediyor, bundan kıvanç hissi yaşıyorum; hal-hazırda Bakü’de evim bile yoktur. Devletim hizmetlerim karşılığında tek Ödül, “Şeref Ödülü”, “İstiklal Ödülü” bile vermemiştir. Ama ben yoluma devam ediyorum, opera, piyes sahneliyor, vatanımın sanatını, edebiyatını, müziğini, şerefli insanlarımızı, şair ve yazarlarımızı, Aliyevçilik siyasi kursunu tebliğ ediyor, “Anadolu” ve “Ankara İl” gazetelerine YAYDER Derneğimizin özel sayfasında aralıksız yazıyorum.
Yakınlarda “Yükselen Türkiye ve Haince Darbe” kitabım basılmıştır (Ankara, 2018). Yeni kitabımda güzelim Azerbaycan’ı, halkımızın milli lideri, Büyük Önderimiz Haydar Aliyev, Cumhurbaşkanımız, Sayın İlham Aliyev ve Türkiye-Azerbaycan kardeş ilişkilerinden yazıyorum. On altıncı kitabımda kardeş devletlerin yakın ilişkilerinden söz ediyor, yükselen Azerbaycan ekonomisinden, güçlenen şanlı Ordumuzu kıvanç dolu sevinçle taktım ediyorum. Ama bu hainler jübileler yapıyor, devletimizin bütün ödüllerini, yeni-yeni evleri, dairelerini almakla meşguller. Ve sonunda maskeleri yüzlerinden düşüyor, hakiki yırtıcı dişlerinin Cumhurbaşkanı Sarayına dikildiğini görmekteyiz… Ve vatan haininin, Azerbaycan düşmanları olan yandaşları dâhil, bu yüzü maskeli Rüstem’i ileride Cumhurbaşkanı makamında görmek istiyorlarmış. “Zahiren pek ve güzel, Dâhilinde oynuyor şeytanlar…”(Hüseyin Cavit)
DEVAMI VARDIR…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.