Türk İslam Ordusu Bakü’yü düşmandan temizledi: Yıl 1918
EFLATUN NEİMETZADE
“Osmanlı Ordusu’nun bu misilsiz zaferi tarihi bir olaydır; o gece Bakü çevresindeki petrol kuyuları değil, şehrin içindeki sokaklarda, mahallelerde, evlerde mermi ve minamyottan kopan sesler, ateş püskürüyor, sokaklardan kan akıyordu... Gılman İlkin”
OSMANLI ORDUSU TOPARLANDI
Belki de çoklarına garip görünecektir, ama şu bir gerçek ki, Bakü, 1918 yılında, Ermeni-İngiliz (Antanta) düşman kuvvetleri tarafından iyice korunma altına alınmıştı, bu altın şehri savunmaları için her şeyi yapmışlardı. Bakü, dört köşeden ağır silahlarla korunuyordu. İngilizler son kozlarını masaya koydular ve 27 Bakü Komissarlarını (bakanlarını) esir aldılar, gizli bir istikamete götürdüler. Şehrin tüm sorumluluğu İngilizlerde kalmıştı ve Bakü, her an ateşe verilebilecekti. Çünkü çevresinde petrol kuyuları vardı, kuyuların etrafında da mazot yanacağı açık havada duruyordu. Bir kibrit atmış olsan, alevler şehri harabeye çevirecekti. Bunun bilânçosu büyük olacaktı. Türk İslam Ordusu bunları bildiğinden sabırla bekliyordu, fakat arka planda Bakü’ye taarruzun harita üzerindeki çalışmaları yürütülüyordu.
Türk Ordusunun 15. Tümeni, Bakü’ye sonunda vardı. Fakat Gürcistan geçidinde Saatlı sakini, Molla Süleyman Yalçı soyadında Azerbaycanlı Türkü, yardım etmiş olmasaydı, Türk Ordusuna ait 15. Tümeninin akıbeti kötü olacaktı, Ordu sınırı hiç geçemezdi. Çünkü İngiliz ve Ermeni kuvvetleri büyük gizlilikle vahim tuzak kurmuşlardı ve Osmanlı Ordusu tamamıyla yok edilecekti. Şükürler olsun ki, sağ salim buluşma noktasına vardılar. Osmanlı Ordu Kumandanları taarruz ameliyat planını hazırlamış oldu. Osmanlı Doğu Ordular Grubu Kumandanı Halil Paşa da Bakü etrafında idi. Nuri Paşa’dan almış olduğu emirlere göre taarruzun teşkili Mürsel Paşa’ya emanet edilmişti. Bakü’nün Güney-Batı tarafından hareket edecek Kuvvelere Cemil Cahit Bey, Kuzey istikametinde yerleşmiş kuvvetlere ise Süleyman İzzet Bey başçılık ediyordu.
TAARRUZ PLANI HAZIR
Düşman tarafı, Osmanlı Ordusu’nun taarruzunun, Bakü’nün Güney Batısındaki Kurt Kapısı’ndan olacağını umut ediyor ve bütün kuvvelerini oraya sevki yapılmış, bekliyordu. Düşman şehrin bütün etrafında siperler kazmış, Osmanlı Ordusunun şehre girmelerini her yönden, Çin Seddi gibi koruma altına almışlardı. Fakat taarruz, onların düşündükleri gibi olmadı, Osmanlı gibi muhteşem ordunun, kendine öz muhteşem Paşaları da olmuştur. Son ana kadar hiç kimse Osmanlı Ordusu’nun nereden taarruza geçeceğini bilemezdi. Her an üç, beş değişik planlar uygulamaya koyuluyordu.
Örneğin, A, B, D. C... gibi. İşte sana Osmanlı’nın bu mucize ordusunun sırrı, deneyimli Paşaların aklı, mantığı ve cesareti. İnsana onur ve kıvanç veriyor. Taarruz gece başladı ve Osmanlı Ordu kuvveleri, düşman siperlerini, tek kurşun atmadan, süngü savaşı yaparak sınırı aştılar. Ve İngiliz-Ermeni çetelerinin sağlam silahlanmış noktalarını hızla sahiplendiler. İlk önce sessiz, kurşun atmadan Kurt Kapısı’nın, Allahu-Akber Dağı’na benzer yüksek tepelerini, azimle, cesaret ve mertlikle aştılar. İngiliz kuvvetlerini şaşırtan bu plana göre, Kafkas İslam Ordusu, düşmanı Bileçeri istikametine toplamakla, açık taarruza ise Kuzeyden başlamayı hedefliyordu. Düşman bu harekâttan sarsılmış halde sağa sola dağılmaya başlıyor, ne yapacaklarına karar veremiyordu. Öte yandan pek çokları da Hazar sahiline ulaşmak için can atıyordu. Çünkü orada Harbi gemileri duruyordu.
TARİHİ SAVAŞ GECE BAŞLADI
En dehşetli savaşlar, Ağustosun 13’ünden 14’üne geçen gece, saat 01.00 raddelerinde başlamış oldu. Uzun top lülelerinden kopan silahlardan, aralıksız minamyot ve pulemyotların kulak batırıcı vahim sesleri, sakin Bakü köyleri semalarında patlak veriyordu. Semada kah beyaz, kah yeşil, kah da kırmızı renkler, bayram havasını hatırlatırdı. Bu alışık olmayan renklerin karışığı, Bakü köy ve kasabalarının sakin insanlarını tedirgin ediyordu, teşvişe salıyordu. Hem korku hem de heyecan almıştı Bakü’nün ve köylerinin sakin, samimi ve saf insanlarını.
Ama savaş, savaş idi ve Osmanlı Ordusu, Bakü’yü neyin pahasına oluyorsa olsun geri alacaktı; bunu şehrin tüm insanları anlıyordu ve Türk Ordusu safında, ordunun ilerlemesi ve zaferin kazanılması için canlarını ateşe atmışlardı; Türk askerlerine bütün imkânlarını, katkılarını gösteriyorlardı. Dövüşlerde, Türk İslam Ordusunun ciddi kayıpları olsa da, Kuzey ve Batı tarafından düşman, bastırılıyordu. Savaş yıllarını yaşamış ve eserlerinde kaleme almış, Gılman İlkin, şöyle yazıyordu: “Osmanlı Ordusunun bu misilsiz zaferi tarihi bir olaydır; o gece Bakü çevresindeki petrol kuyuları değil, şehrin içindeki sokaklarda, mahallelerde, evlerde mermi ve minamyottan kopan sesler, ateş püskürüyor, sokaklardan kan akıyordu...” ...
Evet, bu akan kan, kardeş Mehmetçiğin kanıydı, fakat öte yandan düşman tarafında ise sokaklardan su gibi düşman kanı da cehennem deresine akıyordu...”
BAKÜ’DE MEHMETÇİĞİN KANI AKTI
O tarihi gece Azerbaycan’ın kurtuluşu gecesiydi. Kardeş topraklarının düşman gagalarından azat olunması için ağabeylerimiz canlarını ateşe, oda, siper etmişlerdi. Bu kurtuluş gününü edebiyatın en kâmil, bedii dil üslubuyla ne kadar bezemiş olsak da, o gecenin reşadetini, Türk Ordusunun kahramanlığını, mertliğini, dayanıklı, cesur, korkmaz olduğunu ifade etmek mümkün olmuyor. Anadolu insanının binlerle kilometre ağır, siz saklı yolları, dereleri, tepeleri, yüce zirveleri, bin türlü eziyet ve zorluklarla aşarak, içlerinde gerçek istek ve kardeşlik duygularıyla kendi sinelerini toplara, mermilere siper etmiş, ölü düşmüş gencecik Mehmetçiklerin bu kahramanlıkla dolu zaferi önünde bütün Azerbaycanlı Türkleri olarak diz çöküyoruz.
Mertlik gösteren şanlı Türk Ordusu, Kurtuluş gecesinde topraklarımızı geri almakla, hakiki hüner ve mertlik gösterdiler. Donanım ve silah gücü Kafkas İslam Ordusu’ndan kat kat yüksek olan İngiliz Ordusu, o gece şaşırıp kalmış, Kahraman Osmanlı paşalarının bu hüneri, cesareti ve akıllı, mantıklı, akla gelmeyen başarılı taarruzu önünde silahlarını bırakıp koşuyorlardı. İşte o gece Osmanlı Ordusu yeni tarih yazdı. Bakü’nün her köşesinden şehre dâhil olmaya başladılar. Apşeron yarımadasından, özellikle Maştağa’dan Sabuncu kasabasına, Zığ’dan Ahmetli kasabasına dek ilerleyen Mehmetçik, sabah erkenden, hava ışıklananda, Bakü, düşmandan geri alınmıştı... Düşmen sağa, sola koşuyordu...
KURTULUŞ ZAFERİ
Şehirde bozgun, yaralanmış ayıya dönmüş, Ermeni-Hıristiyan kuvveleri, şaşırmış, paramparça olmuş kuş desteleri gibi, canlarını kurtarmaları için her yana koşuyor, kurtuluş arıyorlardı. Onlara harbi desteği sağlamış Denstervil’in başçılığı altında olan İngiliz birleşmeleri de Osmanlı Ordusu’nun, Kurt Kapısı’ndaki siperlerden sessiz geçmelerinden şoka düşmüşlerdi. Onlar canlarını sahilde bekleyen Harbi kaçış gemilerinde buldular. Dümen önce Güneye idi, daha sonra Doğu’ya, Türkmenistan kıyılarına doğru gemi yol aldı. Fakat o gemilerin içinde Azerbaycan’da hizmette bulunan 27 Bakü Komissarları (bakanları) da vardı. İngilizler, hınçlarını bu Bolşevik bakanlardan almayı kafalarına koymuşlardı.
Lenin’in Sosyalist sistemine tepkiliydiler, ölenler ise Azerbaycan bakanlarıydı: Azerbaycan Türkü, Rus, Gürcü, Ermeni... 26 Bakanı, Türkmenistan çöllerine götürdüler ve orada vahşice kurşuna dizdiler, ölü canlarını sahrada kurtlara bıraktılar... Tarihin en katı, amansız sayfası hafızalarda hâlâ da duruyor... Fakat Kurşunlananlar toplam 27 değil, 26 Komissar idi. Fakat Antantı’nın (Büyük Britanya Ordusu) esir aldığı 27. kişinin ismi sır olarak uzun yıllar saklı kaldı. Ta ki, Moskova’da bu isim ortaya çıkana dek. Kim idi bu 27. kişi, dersiniz? Anastas İvanoviç Mikoyan’dan başkası değildi. İngilizlere yüklü altın ve para vermiş, canını kurtarmıştır, yazıyorlar.
KALLEŞÇE KATLİAM
Başka bir kaynakçada ise İngiliz ajanı olduğu, özellikle Lenin’in yanına dek yükselişini de İngilizler tarafından sağladığı yazılıyor. Gemide, çuvallar arasında saklanmış, böylece canını kurtarmış, sonra da soluğu Lenin’in yanında almıştır. Başka deyişle, Azerbaycan Komissarlarını İngilizlere, Mikoyan teslim ettiği de yazılıyor. Karşılığında canını kurtara bilmiş, Moskova’ya dek gitmiştir. Daşnaksütün Partili Mikoyan, bütün siyasi yaşamı boyu, Ermenileri, Sovyet Komünist Parti Merkezine, İçişleri ve Dış İşleri Bakanlıklarına, KGB ve Silahlı Kuvvetlerin içine üst kademelere sokmayı başarmış, Büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek için Ermenileri Türklere karşı örgütlemekle uğraşmıştır. Daha sonra Sovyetlerin Meclis Başkanı görevine dek yükselmiştir. O yıllarda ve sonraki yıllarda da, Daşnaksütün partisini yurt dışında beslemiştir. Kafkas İslam Ordusu’nun savaşı bitmedi, etrafa serpelenmiş Ermeni-Hıristiyan gruplarının peşine düşmüş, Azerbaycan illerine ve Güney Kafkas’a doğru kahramanca yürümeye devam etmiştir. Sıra, Azerbaycan topraklarının tümünden düşmanı dışarıya atmağa gelmiştir…
Devamı vardır
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.