100 yılda nihayet anladık
Biz Türkler, devlet teşkilatımızı ifade ederken, her zaman ‘devleti ebet müddet’ diye bir kavram kullanırız. Bu tanım, Türk Devleti’nin, aslında başından beri tek bir büyük devlet olduğu anlamını içerir.
Doğal olarak, “Eğer devlet tek ise neden tarihte 16 büyük ve 100’den fazla da orta büyüklükte veya küçük devletler kurmuşuz? Neden bu devletlerin birçoğu farklı coğrafyalarda kurulmuş?” sorusu da cevaplanmayı hak ediyor.
Her ne kadar, vatan ve toprak kavramlarına büyük değer atfediyor olsa da Türk Milletinin zihnindeki ‘Devlet’ tanımı, herhangi bir coğrafya ile sınırlı değildir. ‘Ülke’ dediğimiz vatan coğrafyası; cari dönemde devlet teşkilatımızın hâkim olduğu ve milletin yaşamını sürdürdüğü yerdir.
Elbette vatan sınırlarının değişken olmasının en önemli sebeplerinden birisi, toplumsal yaşamın ‘göçerliği’ de içeriyor olması.
Yine vatan coğrafyasını değişken kılan diğer bir husus da binlerce yıldır devam eden ‘Kavimler Göçü’dür. Türk toplulukları, binlerce yıldan beri sürekli yer değiştirdi.
Yeni tarih tezlerine göre; esasen Türk Milleti tarih sahnesine, Anadolu’nun büyük kısmını da içeren Mezopotamya bölgesinde çıkmıştır.
Bu teze göre; Türkler ilk olarak Mezopotamya bölgesinden Orta Asya, Avrupa ve Afrika coğrafyalarına yayılmıştır.
HER YANA GÖÇ
Tarihî süreçte yaşanan; ekonomik kaynakların yetersiz hale gelmesi, iklim değişiklikleri, nüfus artışları, bölgesel savaş ve çatışmalar başta olmak üzere birçok etken, Türk topluluklarını sürekli yer değiştirmek zorunda bırakmıştır.
Orta Asya’dan yapılan göçler yalnızca Batı yönünde değil, aynı zamanda Doğu yönünde de gerçekleşmiştir. Bugün Alaska, Kuzey Amerika ve Güney Amerika yerlilerinin Türk kökenli olduğuna dair tarih tezleri, pek de yabana atılacak iddialar değildir.
Nitekim günümüzde Yakutistan’da yaşayan Saha Türklerinin fiziksel ve kültürel özellikleri, yaşam tarzı ve ürettiği eşyalar incelendiğinde, Kızılderili dediğimiz Amerika kıtası yerlileri ile olan benzerlikler bariz şekilde görülecektir.
Yani Sibirya ile Alaska arasında yalnızca Bering Boğazı bulunmakta ve kış dönemlerinde boğazdaki deniz aylarca kalın bir buz tabakasıyla kaplanmaktadır. Bundan dolayı, Türk topluluklarının, Orta Asya’dan binlerce yıl önce başlayan hareketliliğinin, Bering Boğazı üzerinden Alaska’ya, yani Amerika kıtasına ulaşmış olması uzak bir ihtimal değildir.
TEK BİR ANA DEVLET
Konumuzun özüne dönersek…
Evet, tarih boyunca biz Türklerin tek bir ‘Ana Devlet Teşkilatımız’ olmuş ve bu devlet teşkilatının yanında çok sayıda küçük devletler teşekkül etmiştir. O küçük devletlerin çatısı altında yaşayan Türk topluluklarının zihin kodlarında, her zaman Ana Devlet’in esas olarak yer alması da bir diğer gerçekliktir.
Bugün 6 bağımsız Türk devleti ve bazı ülkeler içindeki özerk Türk cumhuriyetlerine mensup Türkler için, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘Büyük Ağabey’ olarak görülmesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Üzücüdür ki, 100 yıl önce kurulan Cumhuriyetimiz, Batılılar ve onların içimizdeki etkili devşirmeleri tarafından, sanki geçmişten ve köklerden kopuk nevzuhur bir devletmiş gibi dayatıldı.
Bu, fevkalade sığ bir anlayış olsa da dönemin siyasî şartları dolayısıyla çok da itiraza konu olmadı.
Peki, Türkiye Cumhuriyeti neyin devamıydı? İğdiş edilmemiş her zihin, bu soruya; “Tabii ki Selçuklu ve Osmanlı’nın devamıdır…” cevabını verecektir.
Çünkü; 29 Ekim 1923’te ‘Cumhuriyet’ olarak tesis edilen yapı ‘yeni bir devlet’ değil; ‘yeni bir siyasî rejim’ idi.
Bakınız, Fransa 500 yıl önce de aynı Fransa idi. Aradan bilmem kaç ‘Lui’ ve bilmem kaç ‘Napolyon’ geçse de… Şu anda Fransa 6. Cumhuriyetini yaşıyor olsa da… Bu ülkeden ve toplumundan bahsederken, aslında tek bir devlet ve milletten bahsediyoruz.
Türk devleti için de durum aynıdır. Zaman içinde rejim veya hanedanlar değişse de devlet aynı devlettir.
Dolayısıyla bizim zihnimizdeki ‘Türkiye’, bilinen tarih içindeki tüm Türk devletlerini kapsamaktadır. Büyük Hun İmparatorluğu da aynı devletti, Türkiye Cumhuriyeti de aynı devlettir.
Anadolu coğrafyası, 1071 Malazgirt zaferinden bu yana, bilhassa Avrupalılar tarafından ‘Türkiye’ diye tanımlanır. Yani bu ülkenin adı, 1923’te keşfedilmiş değildir.
Mesela Türk Hava Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi 1 Haziran 1911’dir. Cumhuriyetimizden 12 yıl önce.
Türk Jandarma Teşkilatı’nın kuruluş tarihi 18 Haziran 1839’dur.
Yine Türk Polis Teşkilatı 10 Nisan 1845’te, Orman Teşkilatı 1840’ta kurulmuştur.
Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi ise Milattan Önce 209’a uzanır.
Ordusu, 2232 yaşında olan bir devletin kendisi 100 yaşında olur mu?
Bugün şehirlerimizin belediye teşkilatlarının kuruluşu, Cumhuriyetimizden çok daha gerilere uzanır.
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Cumhuriyetimizin tüm devlet yapıları, Osmanlı Hanedanı döneminden devraldığımız temeller üzerinde yükselmiştir. Ondan öncesi de Selçuklu Hanedanı dönemine dayanır.
Hanedan veya rejim değişse de devletimiz aynı devlettir.
Çok şükür ki, Cumhuriyetimizin 100. yılına ulaştığımız şu dönemde, devletimizin de nevzuhur olmadığını; binlerce yıllık kökleri olan bir Ulu Çınar olduğunu, toplumsal bilincimiz kabullenmeye başladı.
Bu bağlamda, Başkan Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, Cumhuriyetimizin 100. yılı dolayısıyla Türk Devleti’ni tanımlarken kullandığı ifadeler ve devletimizin tek ve devamlı olduğuna yönelik vurguları fevkalade değerlidir.
Türk Milleti, kendi tarihiyle arasına konulan mesafeyi kaldırmak zorundadır. Yeniden büyük devlet olmanın ve tarih sahnesinde hak ettiği yeri almanın temel şartlarından birisi budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.