Acı kaybımız Duran ERDOĞAN
Tam hatırlamıyorum, üç beş yıl önce İl Gazetesinin kuruluş yıldönümünde tanışmıştık köşe yazarımız Duran Erdoğan’la. Konuşkan bir yapıya sahipti.
2 Aralık 2017 tarihinde, Çınar Kırşehir Gazetesindeki Sözün Özü köşesindeki ”Emmi Nerelisin” köşe yazısının girişinde; “Devlet memuru olduğum için ömür boyu suya sabuna dokunmadan kendimce ‘Halk Bilimi’ dalını seçip, Kırşehir Halk Kültürü’nden örnekler vererek genelde yaşananları ve yaşadıklarımı okurlarımla paylaştım. Eğitim – kültür – sanat benim ilgi alanım oldu. Yazıp yayımladıklarımın yer almadığı yerel ve ulusal basın, medya kalmadı diyebilirim. Bu alanda da rabbim nasip ederse 2018 yılında yazarlıkta 50. yılımı göreceğim inşallah.” diye başlıyordu Duran Erdoğan!
Ne diyelim, ölümlü dünya demekten başka söz bulamıyoruz.
ırşehir, Mucur İlçesi Kurugöl Köyü’nde 1947 yılında doğdu. 18 yaşına kadar doğduğu köyde çobanlık yaptı. Yarım kalan öğrenimine Mucur Ortaokulunda tamamlayarak, okumak için gizlice Ankara’ya kaçmıştır. Hem çalışıp hem de okumak suretiyle Liseyi ve Ankara Üniversitesi ‘Kamu Sevk ve İdaresi’ bölümünü bitirdi.
1965-1968 yıllarında Dr. İhsan Yalbır Yayınevinde editörlük yaptı. 1968 – 1976 yılları arasında Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığında memur olarak çalıştı. Askerlik dönüşü, 1976 yılında naklen T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne geçti. 1994 yılında buradan emekli oldu.
Birikimlerini 1968 yılından itibaren Gazete ve Dergilerde okuyucularıyla paylaştı. Köyü Kurugöl’de kurduğu Kütüphane’ye Milli Eğitim Bakanlığınca adı verildi. Kültür bakanlığının ‘Bilgi Yılı’ ilan ettiği 1990 yılında Kırşehir Valiliğince ‘Örnek Vatandaş’ seçildi ve ödüllendirildi.
Özellikle Kırşehir Halk Kültürüne ilişki öykü, araştırma ve anekdotları; yerel ve halen ulusal basın, radyo ve televizyon aracılığıyla okuyucu, dinleyici ve izleyicilerle buluşturdu.
TRT’nin Eğitim-Kültür içerikli programlarına da konuk olarak davet edilen yazar, yerel ‘Kırşehir Ahi Televizyonu’nda ‘Kültürümüzün 40 Pınarları’ adlı programın yapımcılığını ve sunuculuğunu yapmaktaydı.
Kırşehir Dernekleri Federasyonu yayın Kurulu’nun üyesiydi. Federasyonun süreli yayını 2Kırkkültür’ ve 2Kırşehir Aktüel’ dergileriyle, bazı web sitelerinde yayınlanan anekdotlarla Kırşehir halk kültürünü tanıtmaktaydı.
Kırşehir Kervansaray, Ankara Anadolu Gazetesi, Kırıkkale İl Gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktaydı.
Kırşehir Halk Kültürünün bütün yönleriyle anlatıldığı “Kırşehir Anekdotları” isimli kitabı bulunmaktadır.
25 Kasım 2017 tarihinde Çınar Kırşehir Gazetesindeki yazısını sizlerle paylaşmak istedim:
Öğretmen Annem
Kırşehir yöresinde halk “Kirpi yavrusunu 'pamuk tüylüm’ diyerek severmiş!” veciz -özgün sözü çok kullanır. Çocuğunun evrensel yönünü keşfeden ilk uzman annedir. Anneler doğurduğu çocuğundan mutlaka -nev-î şahsına münhasır- bir özellik ve güzellik bulur. Dolayısıyla evlâdının bu tarafını çok beğenir. Çevresinde bu yönüyle de tanınmasını ve anılmasını ister.
Yine Kırşehirliler derler ki: “Kız anadan öğrenir gergef dizmeyi; oğlan babadan öğrenir sokak gezmeyi.” Bu veciz söz de bize ‘ister diplomalı-ister diplomasız’ olsun, annenin, öncelikli mesleğinin ‘aile öğretmeni’ oluşu, yani ‘eğitmenliği’dir.
Bizim kuşaktaki çocukların (uşakların) cumhuriyet öncesi doğumlu anneleri, “Kız kısmı okumaz!” cehaleti nedeniyle, mektep-medrese görmemişler. Psikoloji, Pedagoji, Sosyoloji, Mantık, Felsefe ve Din Kültürü nedir, müfredatı neden bahseder bilmezlerdi. Zira konu çocuk eğitimi olduğunda -analık duygularıyla donanımlı oldukları için- tüm hünerlerini sergileyip, vatanına-milletine hayırlı evlât yetiştirmenin maharetini ortaya koyarlardı.
İlkokula başladığımda saçım kestane kızıllığında (sarı-kır-boz); yüzlerimde onlarca nokta-nokta benek (çil) olan; cüsse itibariyle çelimsiz (cılız) bir çocuktum. Aynaya baktığımda kendimi diğer çocuklardan farklı ve çirkin görürdüm. Mecbur olmadıkça toplum içine kolay-kolay çıkmazdım. Okula gitmekten çekinir ve okuldaki çocuklar tarafından alaya alınır, aşağılanırdım. Dolayısıyla çok çekingen ve son derece utangaçtım.
Çocukluğumda beni en çok etkileyen ve rahatsız eden sözlerden birisi de köylü kadınların yüzüme (suratıma) tükürürcesine “Tû-tû! Selver bacı oğlun da çok çirkin! Senin bu oğlunu da acaba alan olur mu?” demeleri. Meğer sonraları öğreniyoruz ki köylü kadınların yöresel bu ifadeleri, bir iltifat ve aynı zamanda bir temenni, bir dua imiş. Anam da: “Cicisi (ablası) oğlum çirkin amma sesi çok güzel, size bir türkü söylesin de dinleyin!” der ve bana hep türkü söyletirdi. Sesim güzeldi amma TRT’ye ast solist olamadım. Fakat o kurumun mikrofonlarının başına ‘paşa-paşa oturup’ (yüzlerce dakika) tüm medenî aleme ilmimi sesimin güzelliği sayesinde ilettim. (Bütün bu anlattıklarım bir övünme değil; annemin sorunlu, kompleksli, 18 yaşına kadar köyde çobanlık yapan, toplum dışı yaşayan oğlunun eğitiminde üstlendiği rolüne ve yavrusunun ufkunu açmasındaki azim, irade ve kararlı performansına örnektir.)
Halk Bilimi alanında kabul görmüş alaylı kaynak kişi olarak, birçok açık oturum, konferans ve sair programların konuğu ve konuşmacısı oldum. Amma ve lâkin içimde acı bir uktedir: Ben öğretmen de olamadım… Kimya mühendisi olan kızıma: “Sana öğretmenlik daha çok yakışır!” deyip; öğretmenliği ikinci meslek seçmesinde etkili oldum.
Bir örnek olması için ailemdeki annelerin eğitim düzeylerini, yani artılı başarı grafiğini sıralıyorum: Benim annemin okuması yazması hiç yoktu. Demin söyledim: Mükemmel bir eğitimciydi. Yöresel deyimle demem gerekirse: “Hayat Üniversitesi mezunu”ydu. Nam-ı diğeri: “Çarıklı Erkân.” Eşim iki çocuk annesi, ilkokul mezunu (üniversite donanımlı) ve üç çocuk annesi kızım pedagojik formasyonlu üniversite mezunu…
Annelikteki asıl ödevleri: Hem aile içinde ve hem de toplum içinde etkili örnek öğretmen oluşları…
Sözün özü: Dostlarım! Tekrar ediyorum: Öğretmen öz anne gibidir; mesleği kutsaldır. Öğretmen adaletiyle, asaletiyle, bilgi, görgü, örnek alınacak davranış özellikleriyle toplum içinde daima önde ve daima önderdir. Öğretmen vefakârdır, fedakârdır. Öğretmen eğilmez… Öğretmen kırılır; fakat yine asla eğilmez. Öğretmen el öpmez; öğretmen eli öpülendir.
Anne ise her şeyden önce çocuklarının okul öncesi temel eğitim ve öğretimindeki tüm başarılara imza atan: En baştaki, yani “Başöğretmen”dir. Hem eli, hem de ayaklarının altı öpülendir. Unutmayınız!
Hoşça kalınız.
Duran ERDOĞAN
Kırşehir Anekdotları Yazarı
7 Ocak 2018 tarihinde kalp krizi geçiren Erdoğan, kaldırıldığı hastanede 18 Ocak 2018 gecesi aramızdan ayrıldı.
Ailesinin ve sevenlerinin başı sağ olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.